Anayasa Mahkemesi tepki çeken kararlarına bir yenisini daha ekledi. HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nın ihlal edildiğine karar veren mahkeme bununla da yetinmedi. Gergerlioğlu’nun tahliye edilmesi için ilk mahkumiyet kararının bozulması için kararı alan mahkemeye yazı gönderdi. AYM’nin bu kararı sonrası, tıpkı CHP’li Enis Berberoğlu’nda olduğu gibi Gergerlioğlu’da milletvekilliğine devam edecek. Halkların Demokratik Partisi’nden milletvekili olan Ömer Faruk Gergerlioğlu, Fetullahçı Terör Örgütü’nün tezlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dile getirmesi ile tepki çekiyordu. FETÖ üyeleri Gergerlioğlu’nun serbest kalması sonrası Türkiye’yi belaların beklediğini iddia etmişti. Gergerlioğlu’nun oğlu Salih Gergerlioğlu, babasının tahliye edilmesini beklediğini açıkladı.

Anayasa Mahkemesi bu faaliyetlere siyaset hakkı dedi

Ömer Faruk Gergerlioğlu, Fetullahçı Terör Örgütünün tezlerini açıkça dile getirmekten çekinmiyordu. FETÖ’nün MİT Mahrem imamı Yasin Ugan’ın kaçırıldığını iddia eden Gergerlioğlu gerçekler ortaya çıkınca özür bile dilememişti. Gaybubet evinde saklanan Yasin Ugan’ın MİT’ten çaldığı bilgileri terör örgütü PKK’ya vererek yüzlerce güvenlik görevlisinin şehit olmasına sebep olduğu ortaya çıkmıştı. Gergerlioğlu’nun Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından kaçırıldığını iddia ettiği bir diğer isim Salim Zeybek’ti. Salim Zeybek’in eşini Meclis’te ağırlayan Gergerlioğlu, Zeybek’in de gaybubet evinden çıkması sonrası hiçbir şey olmamış gibi faaliyetlerine devam etmişti.

Anayasa Mahkemesi’nin tepki çeken ilk kararı Gergerlioğlu değil. 15 Temmuz Darbe girişimi sonrası 2 üyesi FETÖ nedeniyle tutuklanan Yüksek Mahkeme daha önce verdiği ve kamuoyunda infiale sebep olan kararlarından bazıları şunlar

• Türkiye’nin DEAŞ’a silah yolladığı iftirasını atan Can Dündar’ın tahliye edilmesinin önünü açıldı.
• Fetullahçı Terör Örgütü’nün bel kemiği dershanelerin kapatılmasını engelledi.
• Terör örgütü PKK’nın taşeronu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi yönünde karar aldı.
• MİT Tırları Kumpasında yer alan Enis Berberoğlu’nun tahliye edilmesini sağladı.
• Türkiye’nin savaş suçu işlediğini iddia eden sözde “Barış” Akademisyenlerinin hak mahrumiyetine uğradığı kararını alarak, ceza almalarını engelledi.
• 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası kamuya alınacak memurlar için güvenlik soruşturması yapılmasını iptal etti.
• Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan HDP’nin kapatılması başvurusunu geri iade etti. Başsavcılık, iddianameyi tekrar düzenleyerek AYM’ye geri yolladı.

Anayasa Mahkemesi skandal kararlara devam ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

?️Enis Berberoğlu: Ekrem Dumanlı'dan aldığı MİT tırları ihanet görüntülerini Kemal Kılıçdaroğlu'nun emriyle Can Dündar'a servis etti.

?Anayasa Mahkemesi bugün oy birliği ile CHP'li Enis Berberoğlu'nun "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının" ihlal edildiğine hükmetti. pic.twitter.com/hbFFPcTRPX

— FETÖ Gerçekleri #Yedek (@FetoGercekleri1) September 17, 2020

CHP’li Enis Berberoğlu’nun bireysel başvurusunda, “dokunulmazlık hakkını yeniden kazanan bir milletvekili hakkında yargılamaya devam edilmesi ve tutukluluğun sürdürülmesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, iddia tanığının duruşmada hazır edilmemesi nedeniyle de tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği” öne sürülmüştü.

Başvuruyu bugünkü gündem toplantısında ele alan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Berberoğlu’nun, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun oy birliğiyle aldığı kararın gerekçesi daha sonra yazılacak.

Berberoğlu, durdurulan MİT tırları görüntülerini Cumhuriyet gazetesine verdiği iddiasıyla yargılandığı davada, “siyasi ve askeri casusluk maksadıyla devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak” suçundan 5 yıl 10 ay hapis cezası aldı.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 20 Eylül 2018’de Berberoğlu’nun hapis cezasını onadı, milletvekilliği sona erinceye kadar cezasının infazının durdurulmasına ve salıverilmesine karar verdi.

Yargıtay kararı üzerine tahliye edilen Enis Berberoğlu hakkındaki kesinleşmiş ceza, TBMM Genel Kurulu’nda 4 Haziran 2020’de okunmuş ve CHP’li Berberoğlu’nun milletvekilliği düşürülmüştü. Ertesi gün gözaltına alınan Berberoğlu, yeniden tutuklanarak cezaevine gönderilmiş, aynı gün koronavirüs tedbirleri kapsamında izinli olarak cezaevinden çıkarılmıştı.

Anayasa Mahkemesi MİT tırları ihanetine katılan Enis Berberoğlu’nu sevindirdi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Devletin terörle mücadele mekanizmalarını zayıflatılıyor.

AYM terörle mücadeleyi zaafa uğratan kararlara imza atıyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Türkiye koronavirüs ile topyekün mücadele ederken Anayasa Mahkemesi, yine FETÖ ve PKK’yı sevindirecek bir karara imza attı. AYM,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 yılında Edirne’de yapacağı miting öncesi, ÖDP binasına asılan “Katil, hırsız AKP.” yazılı pankartı ifade özgürlüğü olarak değerlendirdi. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararıyla FETÖ’nün 17-25 Aralık darbe girişimine ilişkin iftiraları ve PKK’nın karar propagandasının meşrulaşmasının önünü açtı.

Devlete katil diyenleri akladılar

AYM’nin bu konudaki sicili epey kabarık. AYM, Güneydoğu’yu hendek ve barikat terörüyle esir almaya çalışan PKK’lı teröristlere karşı yürütülen operasyonlar sırasında “Devlete katil” diyen sözde akademisyenler için hak ihlali kararı vermişti. Aynı Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz’da 251 vatan evladını katleden FETÖ’nün elebaşı Fetullah Gülen’i kainat imamı ilan eden Şahin Alpay’ı da hak ihlali kararıyla içeriden çıkarmıştı.

Casusluğa hak ihlali

FETÖ casusu Can Dündar’ı kurtaran da AYM oldu. FETÖ’nün Türkiye’yi karşı kurduğu kürsel bir kumpas olan MİT tırları ihanetine “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle destek veren Can Dündar,  AYM’nin hak ihlali kararının ardından tahliye olmuş, ardından Almanya’ya firar etmişti. Öte yandan AYM,  17-25 Aralık ve MİT Tırları haberlerine yayın yasağını aykırı bularak FETÖ kumpaslarına yönelik propagandaların sürdürülmesini fiilen desteklemişti.

AYM hukuku kimin adına işletiyor? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Anayasa Mahkemesi, 7 Haziran seçimlerine bir hafta kala FETÖ’nün 19 Ocak 2014’te gerçekleştirdiği MİT tırları ihanetiyle ilgili düzmece bilgileri yayınlayan Can Dündar’a destek kararlarına bir yenisini ekledi. Cumhuriyet gazetesinde “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetini atan  ve Türkiye’ye DEAŞ’a destek iftirası atan Can Dündar cezaevinden AYM kararıyla çıkmıştı.

25 bin lira tazminat alacak

Anayasa Mahkemesi, ihanet manşetinin ardından 25 Haziran 2015’te Can Dündar’ın bir türlü satamadığı Çankaya’daki villasını 5 milyon liraya alan avukat Bekir Mustafa Yılmaz hakkında “Hak ihlali” kararı verirken, devleti de 25 bin lira tazminat ödemeye hükmetti.

Bu da mı tesadüf?

AYM’nin skandal kararıyla akladığı Bekir Mustafa Yılmaz, MİT tırlarını durduran  Tuğgeneral Hamza Celepoğlu’nun avukatı. Bekir Mustafa Yılmaz’ın birlikte iş yaptığı Sönmez Ahi’nin bacanağı olan Atilla Tarık Çilekçi, FETÖ içerisinde “Ömer” kod adıyla biliniyor, ayrıca Ahi’nin FETÖ’nün Ankara’daki kilit isimlerinden biri olduğu biliniyor.

Basiretsizlik demişti

Öte yandan Bekir Mustafa Yılmaz da mahkeme de verdiği ifade de “O villayı aldığıma lanet etmediğim tek bir gün bile yok” derken, satın alma işlemini “Basiretsizlik” olarak açıklamıştı.

AYM, skandal kararıyla Can Dündar’ın MİT tırları ihanetinde FETÖ tarafından nasıl yönlendirildiği konusundaki önemli kanıtlardan birini karartmış oldu.

Mustafa Yılmaz’ın Can Dündar’a 1.5 milyon lira banka üzerinden, 3.5 milyon lira ise kuryeler aracılığıyla ödeme yaptığı, bununla beraber hesaplarında şüpheli hareketler olduğu MASAK raporuna yansımıştı.

Can Dündar tehdit etti

Mahkemenin kararının ardından da Cumhuriyeti FETÖ’nün karargahı haline getiren Can Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay sevinç çığlıkları attı.

Kirli ilişki ağını deşifre eden Sabah ve Akşam gazetelerini hedef gösteren Can Dündar, “Yıllardır biz, sefil yalanlarınızı yüzünüze vurmaktan usandık; siz @Sabah , @Aksam yalan söylemekten usanmadınız. Hesaplarımızı didik didik ettiniz; toz konduramadınız.  Rezil oldunuz; utanmadınız. Hadi söyleyin şimdi: Kimmiş kalemini satan?” paylaşımıyla rezalete imza attı.

Can Dündar’ı temize çıkardı

Akın Atalay ise AYM kararına dayanarak, Can Dündar’ı sütten çıkmış ak kaşık ilan etti. FETÖ tetikçisi Can Dündar’a itibar suikastı yapıldığını iddia eden Atalay, “Yani, @candundaradasi nı kamuoyunda karalamak, FETÖ’den para alma karşılığında haber yaptığı şeklinde bir kara propagandaya zemin hazırlamak, itibar suikasti yapmak için uygulamaya konulan plan çökmüştür.

O sıralarda bu alçakça iddiayı haber diye sunan, bu bilgiyi gerçekmiş gibi kullanıp, üstüne absürd suçlamalar inşa eden gazeteci kılıklı tetikçiler şimdi bir şey olmamış gibi davranmaya devam edeceklerdir” diyerek kin kustu.

AYM firara yardımcı oldu

Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde “Terör destekçisi devlet” olarak yargılamak için kurulan MİT tırları kumpasının medya tetikçisi olan Can Dündar, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının akabinde 26 Şubat 2016 tarihinde tahliye olmuş, ardından Almanya’ya firar etmişti.

Anayasa Mahkemesi’nden Can Dündar’a bir kıyak daha yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç, Milli Gazete’ye verdiği mülakatta Türkiye’de adalet ve özgürlüğü krizi yaşandığı yönündeki eleştiriyle hükümeti hedef aldı. Parti kurmaya hazırlanan Ali Babacan ile birlikte hareket ettiği siyaset kulislerinde konuşulan Haşim Kılıç, Erdoğan’a yönelttiği eleştirilerin aksine Anayasa Mahkemesi Başkanlığı döneminde adalet ve özgürlüğe zarar veren darbeci terör örgütü FETÖ’ye karşı başarısız bir sınav verdi.

FETÖ vesayetinin önünü açtı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2009’daki Davos zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e yönelik yaptığı “One minute” çıkışının ardından gerçek yüzünü gösteren FETÖ’ye karşı aleni savaş açtı.

Erdoğan, FETÖ ile mücadele ederken, devleti hedef alan yapılanmalarla mücadele etmesi gereken yargının en üst mercii olan Anayasa Mahkemesi, FETÖ’nün yanında durdu.

Türkiye, 12 Eylül 2010’da Anayasa değişikliği referandumuna gitti. Yüzde 57.9 ile kabul edilen anayasa değişikliği paketinde en çok göze çarpan değişimlerden biri de Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun seçim sistemini değiştiren maddeydi. HSYK seçimleri “Tek oy” ile yapılacak, böylece hiçbir vesayet odağının HSYK başta olmak üzere  Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulu’nu ele geçirme ihtimali ortadan kalkacaktı.

Ancak Haşim Kılıç yönetimindeki AYM buna izin vermedi.

CHP istedi iptal ettiler

CHP’nin anayasa değişikliği paketinin tamamının iptali ve yürütmenin durdurulması talebini inceleyen Haşim Kılıç başkanlığındaki AYM, Erdoğan’ın FETÖ ve diğer illegal yapıların, terör örgütlerinin yargıyı ele geçirmesini engelleyecek “Tek oy” tedbirini içeren maddeyi kaldırdı.

Bu sayede FETÖ’nün yargıyı kontrol altına almasının önü açıldı.

“Yargıda paralel yok”

Tarihler 25 Nisan 2014’ü gösterdiğinde Haşim Kılıç, büyük bir skandala daha imza attı. Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümü etkinliğinde konuşan Haşim Kılıç, 17-25 Aralık yargı-emniyet darbe girişimi ve MİT TIR’ları ihaneti gözünün önünde cereyan etmesine rağmen FETÖ’yü inkar stratejisini izlemeyi seçti,

FETÖ ile mücadele edenleri hedef aldı. Yargıdaki paralel yapılanmayı inkar eden Kılıç, “Yargı, milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir, olmamalıdır. Son dönemde yargı, bu konuyla ilgili ‘paralel devlet’ ya da ‘çete’ diye nitelendirilen çok vahim, çok ciddi ve çok ağır suçlamayla karşı karşıyadır.

Bu suçlama üzerinde yapışık kaldığı sürece yargının ayakta kalması mümkün değildir” sözleriyle FETÖ’yü kollamıştı.

Bununla da yetinmeyen Kılıç, yargıdaki FETÖ yapılanmasına yönelik deşifreleri “Vicdan yolsuzluğu” olarak nitelemişti.

Sosyal medya saldırılarını izin verdi Nisan 2014’te FETÖ’nün Türkiye’yi en çok manipüle ettiği dönemde twitter yasağını kaldıran ve terör propagandasının önünü açan da Haşim Kılıç yönetimindeki AYM’ydi.

Kılıç ve ekibinin o dönemki kararı Türkiye’ye uluslararası operasyonlara destek oldu. Terör yuvalarını güven altına aldı Haşim Kılıç emekli olsa da, Gül’ün atadığı üyeler dershane konusunda 251 kişiyi öldürmüş darbeci bir terör örgütüne sahip çıktı.

AYM, AK Parti’nin dershanelerin kapatılması yönünde TBMM’den geçirdiği yasayı 14 Temmuz 2015 tarihindeki toplantısında iptal etti.

Bizzat Fehmi Koru, Abdullah Gül’ün atadığı 8 üyenin dershanelerin kapatılmaması yönünde oy kullandığını yazdı. AYM’deki Haşim Kılıç-Abdullah Gül vesayeti, FETÖ’nün terör yuvalarından milyonlarca liranın himmet havuzuna akması, örgütün militan devşirmesini destekledi.

Haşim Kılıç’ın kırıklarla dolu FETÖ karnesi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Buna göre, FETÖ‘nün medya yapılanmasının “darbe çağrışımı” davasında tutuklu yargılanan Ahmet Altan’ın bireysel başvurusunda hak ihlali görmeyen Anayasa Mahkemesinin kararında, Altan’ın darbe teşebbüsünden bir gün önce bir televizyon kanalındaki konuşmalarının, son dönemdeki yazılarının ve gazetesindeki konumu ile bu konumun ilişkisini anlatan gizli tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde soruşturma mercilerince işaret edilen olguların FETÖ ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfi olarak değerlendirilemeyeceği vurgulandı.

Kararda, Altan hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı yönündeki mahkeme değerlendirmesinin de keyfi ve temelsiz olmadığı belirtildi.

FETÖ’nün medya yapılanmasının “darbe çağrışımı” davasında tutuklu yargılanan Nazlı Ilıcak‘ın bireysel başvurusunda ihlal görmeyen Anayasa Mahkemesinin kararının gerekçesinde Ilıcak’ın FETÖ’nün medyadaki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında “FETÖ üyeliği” suçundan tutuklandığı başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu kaydedildi.

Ilıcak ile ilgili kararın gerekçesinde şu değerlendirmeler yer aldı: “Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda yazılar yazdığı ve paylaşımlarda bulunduğu ifade edilmiştir.

Soruşturma mercilerinin, başvurucunun konumunu, söz konusu paylaşımların yapıldığı dönemi, paylaşımların içerik ve bağlamını dikkate alarak anılan ifadeleri FETÖ ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmesinin temelsiz ve keyfi olduğu ifade edilemez.”

Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun bireysel başvurusunda da hak ihlali olmadığı sonucuna varan Yüksek Mahkemenin kararında başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan sorumlu olmasının gösterildiği bildirildi.

Sabuncu’nun bireysel başvurusundaki kararın gerekçesinde, başvurucunun FETÖ’nün yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla bu örgütün mensuplarını mağdur gibi göstermeye çalıştığı, aynı şekilde paylaştığı mesajlarla PKK’nın propagandasını yapan yayın organına sahip çıktığı böylece anılan terör örgütlerine yardım ettiği iddiasında bulunulduğu aktarıldı.

“Keyfi ve temelsiz olduğu söylenemez”

Kararda, “Başvurucunun gazetede sorumlu olduğu dönemde yayımlanan haber, yazı ve manşetler ile başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında eleştirel olma ve haber yapmanın ötesinde süreklilik arz edecek şekilde devletin PKK ve FETÖ’ye karşı verdiği mücadeleyi zayıflatacak yayınlar yapıldığı, toplumu kamplaştırmaya yönelik mesajlar verildiği, anılan örgütlerin masum ve mağdur olarak gösterilmeye ve lehlerine algı oluşturulmaya çalışıldığı, böylece başvurucuya yüklenen suçun işlendiği yönünde tutuklama için gerekli olan kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmasının keyfi ve temelsiz olduğu söylenemez.” ifadelerine yer verildi.

Bireysel başvurusunda hak ihlali olmadığı sonucuna ulaşılan Akın Atalay ve Önder Çelik ile ilgili kararda ise soruşturma makamlarının suç işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfi ve temelsiz olduğunun söylenemeyeceği belirtildi.

Ahmet Şık’ın başvurusu

Gazeteci Ahmet Şık’ın bireysel başvurusunun, kişi hürriyeti ve güvenliği ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmeden Yüksek Mahkemenin kararında, “Başvurucu yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun ve tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu söylenemez.

Öte yandan başvurucunun yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Gazeteci Murat Aksoy’un bireysel başvurusunda hak ihlaline hükmeden Anayasa Mahkemesinin kararında, soruşturma makamlarının, başvurucunun yazı ve paylaşımlarının ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını ortaya koyamadığı ifade edildi.

Yazı ve paylaşımların genel olarak hükümetin eleştirilmesi, politikalarının kötülenmesi, siyasal olaylar üzerinde fikirlerin ifade edilmesi niteliğinde olup şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edecek bir dilde olmadığına işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi:

“Başvurucunun yazılarında savunduğu görüşlerin terör örgütünün söylem ve görüşleriyle paralellik göstermesi ve kimi noktalarda örtüşmüş olması tek başına suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemez.

Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazılarına ve sosyal medya paylaşımlarına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerini de ihlal eder.”

Gürsel’in bireysel başvurusu Ahmet Kadri Gürsel’in bireysel başvurusunda da hak ihlali sonucuna varan Anayasa Mahkemesinin kararında, soruşturma makamlarınca başvurucunun yayın danışmanı olması sebebiyle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haber ve yazılardan sorumlu olduğunun ileri sürüldüğü ancak danışmanlıkla sınırlı bir görevin gazetenin yayın politikası üzerinde nasıl bir etkisinin bulunduğunun açıklanmadığı bildirildi.

“Başvurucunun yazısında, sert ve eleştirel bir üslup kullandığı söylenebilirse de açıkça şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edici bir dil kullanılmamıştır.” ifadesine yer verilen kararda, şu tespitlerde bulunuldu:

“Öte yandan bir kimsenin terör örgütü ile bağlantılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişilerle görüşmüş olması tek başına suçlamaya konu edilebilecek bir husus değildir.

Bunun için görüşmenin örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığının ortaya konulmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun bu kişilerle görüşmesinin hangi amaçla yapıldığı soruşturma makamlarınca ortaya konulmamıştır.

Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, derece mahkemesince gösterilen gerekçeler kapsamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazısına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin güvencelere aykırıdır.”

Ali Bulaç‘ın bireysel başvurusunda da hak ihlali sonucuna ulaşan Yüksek Mahkemenin kararında, başvurucunun tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğu, soruşturma makamlarının başvurucunun bu yazıları FETÖ’nün amaçları doğrultusunda yazdığını ileri sürdüğü hatırlatıldı.

Başvurucunun yazılarının şiddete ve isyana çağrı ya da nefret söylemi içermediği gibi terörü övücü ya da meşrulaştırıcı bir mahiyet de taşımadığı aktarılan kararda, yazıların genel olarak hükümetin ve hükümet politikalarının eleştirilmesi, siyasal ve toplumsal olaylar üzerinde sübjektif nitelikteki ve toplumun bir kesimi tarafından rahatsız edici bulunan fikirlerin beyan edilmesinden ibaret olduğu belirtildi.

Bulaç’ın söz konusu örgüte yakın bir gazeteci ve Yazarlar Vakfında mütevelli heyeti üyesi olmasının da tek başına örgütsel bağlantısı olduğunu göstermeyeceği ifade edilen kararda, hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbirin, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemeyeceği aktarıldı.

Anayasa Mahkemesi Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ahmet Şık’ı üzdü yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.