Aynı zamanda Lambeth’deki Avrupa Birliği (AB) yanlısı İşçi Partisi meclis üyesi olan Doğuş, hesap fişlerinde, “Brexit kötü. Göçmenler İngiltere’yi daha harika bir ülke yapıyor! Ayrıca bugün yemeğinizi pişirip size servis etti” ifadelerine yer verdi.

Euronews’e konuşan İbrahim Doğuş, Brexit ile ilgili gelişmeleri yakından izlediğini belirterek göçmen bir aileden geliyor olmasının kendisini böyle bir uygulamaya ittiğini söyledi:

“İngiltere’de uzun yıllar AB’de kalma yönünde kampanya yürüttüm. Daha sonra, küçük bir işletmeci olarak, aynı zamanda mülteci bir aileden de geldiğim için AB’de kalmamız gerektiği yönündeki düşüncemi farklı bir yolla göstermek istedim.”

Alış veriş fişlerinin üzerine yazılan mesajlar kısa süre içinde sosyal medyada yayıldı. Birçok müşteri üzerinde söz konusu mesajların yazılı olduğu fişlerin fotoğraflarını çekerek paylaştı.

Mesajların yayılmasıyla birlikte İbrahim Doğuş ve restoranı aşırı sağcı grupların hedefi haline geldi.

“Aşırı sağcılar birbirlerine cesaret vererek Google Business, Trip Advisor ve Facebook gibi platformlar üzerinden işletmemizi hedef alan yorumlar yaptı. İşletmemizin adını paylaşarak, çalışanlarımızı hedef aldılar.”

Sosyal medyada paylaşılan mesajlarda söz konusu restoran için boykot çağrıları yapıldı. Ayrıca “İbrahim Doğuş’u bir yerlerde göreceğiz”, “Restoranı yakın” şeklinde tehdit mesajları atıldı.

Tommy Robinson’da saldıranlar arasında

“Neden siyaseti gıda işine sokuyorlar? Müşterilerinin %52’sinin artık onlara iş vermeyeceğini umuyorum.” Aşırı sağcı, İslam karşıtı #TommyRobinson da Türk işletmeciye saldıranlar arasında.

Türk restoran işletmecisinin Brexit karşıtı mesajına ölüm tehdidiyle karşılık verildi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

BİR web sitesine girmek veya bir uygulama kullanmak istiyorsunuz. Ekrana gelen ‘e-posta ile üye ol’ veya ‘Facebook ile bağlan’ seçenekleri arasında genellikle de Facebook’u tercih edersiniz. Facebook butonuna bastıktan sonra ise talep ettiğiniz hizmeti sunan şirket tarafından kullanıcıların bilgileri ve doğum tarihi gibi verilere erişim izni isteniyor. Hızlı olmak için genellikle hiç düşünmeden ekrana gelen bu onaya da izin veriliyor. Başka bir deyişle sadece birkaç saniyede verdiğiniz onayla artık Facebook’taki verilerinizi, ‘üçüncü parti’ olarak ifade edilen şirketlerle de paylaşmış oluyorsunuz. Bu veriler Facebook kontrolünde olsa da yapılan ihlaller büyük bir skandala dönüşebiliyor.

Psikoloji Profesörünün marifeti

Her şey 2015 yılında Cambridge Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Aleksandr Kogan’ın geliştirdiği uygulamayla başladı. Kullanıcıların kişilikleriyle ilgili bakış açılarını öngören bir uygulama geliştiren Kogan, ‘thisisyourdigitallife’yi yayınladı. Bu uygulamayı kullanabilmek için yaklaşık 270 bin kişi Facebook ile üye oldu. Kullanıcılar bu üyelik sırasında konum bilgilerini, sevdikleri Facebook içeriklerini ve arkadaşlarıyla ilgili bazı bilgileri vermeye kabul etti. Ancak basit bir onay ile verilen bu veriler, belki de ülkelerin kaderini belirledi. Nasıl mı? 270 bin kişi tarafından kullanılan ‘thisisyourdigitallife’ uygulamasıyla elde edilen veriler siyasi kampanyalarda kullandı. Hem de Facebook’un uyarmasına rağmen. Bu, buzdağının görünen kısmıydı. Şimdi ise işin arkasından 50 milyon kişiyi ilgilendiren bir veri kullanım ihlali var.

Trump’ın eski danışmanı da işin içinde

Şu ana kadar ihlal edilen Facebook abone verilerini izinsiz kullanan iki danışmanlık şirketinin adı geçiyor. Biri ABD Başkanı Donald Trump’ın eski stratejisti Steve Bannon’a ait olan Cambrigde Analytica. Paylaşılan bilgilere göre bu şirket Facebook verilerini satın almak için 1 milyon dolar ödedi. Diğeri ise Stratejik İletişim Laboratuvarları’nı (SCL). Bu şirketlerin hizmet verdiği dikkat çeken iki siyasi kampanya bulunuyor. ABD Başkanlık seçimlerinde Trump’ın Facebook kampanyasını yürüten şirketler, aynı zamanda İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkıp-çıkmamasının onaylandığı Brexit’e de veri sağlamış durumda.

Erişime kapatıldı

Skandalın ortaya çıkmasıyla, Facebook harekete geçti. Financial Times’ın haberine göre; Facebook Başkan Yardımcısı Paul Grewal iddiaların doğru olup olmadığını araştırdıklarını söyledi. Buna ek olarak Facebook, Cambrigde Analytica’ya veri sağlayan şirketlere ve platformlara da erişim yasağı başlattı

Zuckerberg’e büyük öfke

Haberlerin duyulmasının ardından ABD ve İngiltere’deki muhalifler ayağa kalktı. İngiliz milletvekili Damian Collins ise Facebook’un CEO’su Mark Zuckerberg’e ağır eleştirilerde bulundu. Collins, Brexit referandumunda da Facebook’un diğer veri şirketlerine bilgi sağladığını söylerken Zuckerberg’ün İngiltere parlamentosunda ifade vermesini istedi. Collins, “Zuckerberg Facebook sayfasının arkasına saklanmayı bıraksın” diyerek Facebook’un CEO’sunun iddialara Facebook üzerinden cevap vermesini eleştirdi. Cambridge Analytica’nın CEO’su Alexander Nix geçen hafta İngiliz parlamentosunda ifade vererek firmasının Facebook verilerini kullanmadığını söyledi. ABD’nin Minnesota senatörü Amy Klobuchar da Zuckerberg’ü senatoda ifade vermeye çağırdı.

Zuckerberg’in serveti 5 milyar dolar düştü

Facebook hisselerinde görülen kaybın ardından, cuma günü 537 milyar dolar olan şirketin piyasa değeri bugün 43 milyar dolar kaybederek 494 milyar dolara kadar geriledi.

Ayrıca, Facebook’un kurucusu ve Üst Yöneticisi (CEO) Mark Zuckerberg’in cuma günü 74,5 milyar dolar olan kişisel serveti bugün 69,3 milyar dolara gerileyerek 5 milyar doların üzerinde kayıp gösterdi.

Böylece, Zuckerberg, Forbes’un “Gerçek Zamanlı Dünyanın Milyarderleri Listesinde” 5’inci sıradan 7’nci sıraya gerilemiş oldu.

Facebook’u eriten skandal: ABD ve İngiltere’de öfke var yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Kampanyanın yöneticisi eski bakan Mark Malloch-Brown, 87 yaşındaki Soros’un bağışı kendisine ait vakıflar aracılığıyla yaptığını söyledi. Brown kampanyanın son derece makul olduğunu, milletvekillerinin kararlarını yeniden gözden geçirmesini amaçladıklarını ifade etti.

Brexit yanlısı olarak bilinen The Daily Telegraph gazetesi, Soros’un Brexit’i önlemek ve sürecin yeniden referanduma götürülmesini sağlamak için bu ay ülke çapında reklam kampanyalarına ağırlık vereceğini yazdı.

May: İkinci kez referanduma gidilmeyecek

Başbakan Theresa May’in sözcüsü ise Soros’un bağışıyla ilgili yaptığı değerlendirmede, hükümetin ikinci kez referanduma gitmeyeceğini belirtti. Sözcü, “Ülkede bunun gibi pek çok kampanya var, bir demokrasiden beklendiği gibi bunda bir sorun yok. Başbakan’ın bu konudaki tutumu açık, halk Avrupa Birliği’nden ayrılmayı seçti, biz de bunu sağlayacağız, ikinci bir referandum olmayacak” dedi.

Soros, geçen ay Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda, Başbakan May’in görevde uzun süre kalabileceğini sanmadığını söylemişti. Soros ayrıca, İngiltere halkının AB’yi terk etmenin yaratacağı finansal sonuçları inkâr içinde olduğunu öne sürmüştü.

İngiltere, Haziran 2016’da yapılan referandumla yüzde 48’e karşı yüzde 52 oyla AB’den ayrılma kararı almış, 29 Mart 2017’de de Lizbon Anlaşması’nın 50’nci maddesini işleterek ayrılık sürecini resmen başlatmıştı.

Soros, Brexit’in iptali kampanyasına 400 bin sterlin bağış yaptı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Nefret suçlarına yönelik farkındalık haftasında, parlamentoda nefret suçlarının Müslüman olmayan İngiliz erkeklerine yönelik etkileri tartışıldı. Araştırmalar, nefret suçuna maruz kalan mağdurların yaşadıkları tecrübeyi içselleştirdiğini, böylece zulmü kendileri için giderek “normalleştirdiklerini” ortaya koyuyor. Nefret suçu mağdurları görünüşlerinin de nefret suçlarında tetikleyici unsur olabildiğini belirttiler. Örneğin, sakallı olduğu için Müslümanlara benzeyen erkekler genellikle sözlü saldırıya maruz kalıyor ve “terörist” veya “hain” olarak damgalanıyorlar.

Dwayne adlı nefret suçu mağduru, Müslüman olmamasına rağmen sakalı uzadığı için insanların kendisini Müslüman zannederek dik dik baktığını söyledi. Dwayne, Woolwich terör saldırısından sonra otobüs şoförünün de kendisine dik dik baktığını ve otobüste yanındaki koltuk boş olmasına rağmen hiç kimsenin oturmadığını belirterek bu durumdan çok rahatsız olduğunu söyledi. Nefret suçları yalnızca mağdura yönelik fiziksel veya sözlü saldırıdan ibaret değil. Bazı durumlarda failler tarafından Müslüman olduğu düşünülen birinin mülküne ırkçı duvar yazısı yazmak da nefret suçu olarak kabul ediliyor. Örneğin bir başka nefret suçu mağduru Aftab, taşındıkları yerde komşularına kendilerini tanıtmaya gittiklerinde, “Ah! Sizden önce burada başka bir Müslüman aile vardı ve biz onları buradan kovduk.” cevabını aldıklarını söyledi.

Araştırma verileri, Müslüman karşıtı nefret suçunun mağdurlarda duygusal, psikolojik, davranışsal, fiziksel ve ekonomik sonuçları olduğunu gösteriyor. Örneğin nefret suçu mağduru pek çok kişinin kaygı, depresyon, fiziksel hastalık, gelirini ve işini kaybetme gibi durumları bildirdiği belirtildi. Özellikle Müslüman karşıtı nefret suçlarının mağdurlar arasında güvensizlik, savunmasızlık ve kaygı hissine neden olduğu bildirildi. Mağdurların hepsinin kamusal alanda kişisel güvenliklerinden endişe ettikleri belirtildi. Örneğin nefret suçu mağduru Jayesh, Müslüman kimliği nedeniyle her gün korku içinde yaşadığını belirtti.

İngiltere’deki İslamofobi Müslümanlara benzeyen herkesi mağdur ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

“BREXIT’de çocukları unutmayın”

Diğer uyarıysa Brexit’in pek dikkat çekmeyen bir tehlikesine dikkat çekmek için, UNICEF’ın İngiltere Başkanı’ndan geldi. UNICEF İngiltere Başkanı Mike Penrose, İngiltere’de hükümetin Brexit sonrası göçmen yasasına aile birleşimi dahil olmadıkça mülteci çocukların ailelerinden kalıcı olarak ayrı kalabileceği uyarısında bulundu. Penrose, hükümete İngiltere AB’den çıktıktan sonra yapılacak yeni göç yasasında aile birleşim haklarının genişletilmesi çağrısında bulundu.

Mülteciler şu anda AB’nin Dublin III Yönetmeliği’ne tabi olarak genişletilmiş aile üyeleriyle birleşme haklarına sahipler. Ancak Birleşik Krallık’ın kendi yasaları yalnızca çocukları ve ebeveynlerini kapsıyor. Bu, yetim ve öksüz durumda kalan çocukların kardeşlerine, dedelerine, ninelerine, amcalarına/dayılarına ve teyzelerine/halalarına güvenli bir şekilde kavuşamadıkları anlamına geliyor. Penrose, Guardian’a yaptığı açıklamada, Brexit’in İngiltere’de savaştan kaçmış çocukların alınmasında risk oluşturabileceğini, Birleşik Krallık’ın kendi yasalarını genişletmesinin ve refakatsiz mülteci çocukların güvenliğini sağlamasının tam zamanı olduğunu söyledi.

İngiliz hükümeti Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması gerçekleştikten sonra göçmenlik sistemi için planlarının bu yıl içinde açıklığa kavuşacağını belirtti. Birleşik Krallık’ın mevcut göçmen yasası şu şekilde: “Eşin veya çocuğun sana katılmak için başvurabilir veya seninle Birleşik Krallık’ta kalabilir, senin ülkeni terk etmek zorunda kalmış ve sığınma hakkı verilmiş veya 5 yıldır burada insani koruma altında İngiliz vatandaşı olmadan yaşıyor olman şartıyla.” Mevzuat, ebeveynlerinden en az biri Birleşik Krallık’ta bulunan dünyanın herhangi bir yerindeki tüm çocuklar için geçerli. Birleşik Krallık AB’den ayrıldığı takdirde İngiliz göçmen yasaları yalnızca çocukların yasal olarak aileleriyle yeniden birleşmelerine olanak tanıyacak.

Penrose hükümetin aile tanımını genişletme taahhüdünde bulunması gerektiğini belirterek mülteci çocukların kardeşleri, dede/nineleri, amca/dayıları ve teyze/halalarıyla tıpkı ebeveynleriyle olduğu gibi yasal yollardan kavuşabilmeleri gerektiğini söyledi. Fransa’da geçen yıl Calais’teki kamp kapatıldığında 500’den fazla çocuğun Dublin Yönetmeliği’ne göre aile birleşiminde bulunma hakkı olduğunu belirten Penrose, bu hakkın şimdi tehdit altında olduğunu sözlerine ekledi. Penrose, İngiltere’de ailelerine kavuşmak için Akdeniz’de tehlikeli bir yolculuğu göze alarak Avrupa’ya gelen çocukların ihtiyaçlarını hükümetin küçük yasal değişiklikler yaparak karşılayabileceğini belirtti.

Birleşmiş Milletler’den İngiltere’ye iki önemli uyarı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.