İdlib'deki kamplarda kalan sığınmacılar, dondurucu kış şartlarıyla mücadele ediyor.

Çocuklar kanalizasyon ve yağmur suyu karışımının içinde dolaşıyor

Çadırlar da kirli su ile dolu

Gidecek hiçbir yeri olmayan sığınmacılar ise bu kötü hijyen koşullarında yaşamak zorunda pic.twitter.com/KcXPP2VMmk

— Yekvücut (@yekvucutcom) January 8, 2022

Suriye’nin İdlib ilinde etkili olan sağanak sonucu yüzlerce sığınmacının kaldığı kamp sular altında kaldı ve yolları kapandı. İçinde yaşadıkları çadırlar hasar gören binlerce aile yardım bekliyor. Yağışlar, İdlib’de Türkiye sınır bölgeleri ile İdlib yakınlarındaki onlarca kampı sular atında bıraktı. Kamplarda çok sayıda çocuk da yaşıyor. Yağışlarda en az 104 kamp, 3 bin 742 ailenin yaşadığı 2 bin 145 çadır etkilendi ve 500’den fazla çadır kullanılamaz hale geldi. Savaştan kaçarak İdlib’deki kamplara sığınan göçmenler burada yaşayan herkesin her türlü yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. “Geceleri çadırlarımızda kalamıyoruz. Çadırlarımız su alıyor. Eşim yaşlı, soğuktan hareket edemiyor. Açlık bir yandan yağmur bir yandan, halimizi Allah’tan başka kimse bilmiyor. Her türlü yardıma ihtiyacımız var. Yemeği topladığım atık plastik poşetleri yakarak pişiriyoruz.”

İdlib kamplarındaki sığınmacılar, kış şartlarıyla mücadele ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Katil Esed rejiminden kaçarak İdlib'de çadır kamplara yerleşen sığınmacılar perişan halde.

Şiddetli yağış nedeniyle çadır kentleri su bastı.

Sığınmacılar zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. pic.twitter.com/NqTFg21P8h

— Yekvücut (@yekvucutcom) December 24, 2021

İdlib’de sığınmacıların çadırları sular altında yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Türkiye-Suriye sınırındaki çadır kamplarda yaşayan sığınmacılar kışa hazırlanıyor.

"Fırtına sırasında beş torunumu kucaklıyorum ve 'ya Rabbi bu çocukların başını soktuğu çadır uçmasın' diye dua ediyorum." pic.twitter.com/lsIr6I42VR

— Yekvücut (@yekvucutcom) November 15, 2021

İdlib’de çadır kamplarda yaşayan sığınmacılar kışa hazırlanıyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Katil Esed rejimi İdlib'de yine sivilleri hedef aldı!

Termanin kasabasında düzenlenen saldırıda 1 çocuk hayatını kaybetti.

7 kişi yaralandı. pic.twitter.com/C4CYYTykmk

— Yekvücut (@yekvucutcom) October 29, 2021

Katil Esed rejimi İdlib’de sivilleri hedef aldı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Türk milletinin sadece Suriye’de değil, dünyanın farklı yerlerinde de mazlumun yanında yer aldığını belirten Erdoğan,

“İnşallah bundan sonra da bu millet yine aynı şekilde yer almaya devam edecektir. Şu anda komşumuz sınır boylarında bu verdiğimiz mücadelede de çok büyük önem arz ediyor. Konut hedefimizi süratle yaz mevsimi içerisinde gerçekleştirir ondan sonra da buraya Suriyeli kardeşlerimizin yerleşmesini sağlayabilirsek inşallah kış mevsimine hiç olmazsa buralarda girme şansını, imkanını yakalarlar. Ondan sonra 50 bin konut hedefinin de üzerine çıkar orada bunları daha da artırırız. Şu anda Süleyman Bey’in 20 konut sözü var. Biz de şimdilik ilk hedefte inşallah 50 konut da biz söz vermiş olalım. Bu 50 konutumuzla biz de oraya inşallah katkıda bulunmuş olalım. Rabb’im bu kardeşlerimizi çektikleri bu çilelerden bir an önce kurtarmaya bizleri vesile eylesin. ” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan İdlib’e 50 konut sözü yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Çavuşoğlu, Yunanistan’ın mültecilere yönelik tutumu karşısında gösterdiği tavır nedeniyle tüm dünyanın gözünde itibarı zedelenen Avrupa Birliği’nin, sorunları kaynağında çözen bir uluslararası sistem kurulması çağrımıza kulak tıkamaya devam etmesi durumunda, bugüne kadar oluşturmaya çalıştığı imajının; insan haklarına kılavuzluk yapan bir dünya gücü olma iddiasının çökeceği konusunda AB’yi uyardı.

İnsan hakları iddiası çöktü

İngiliz Financial Times gazetesi için “AB’nin Suriyeli Mülteciler Konusundaki Ataleti İnsanlık Vicdanında Kara Bir Lekedir” başlıklı bir yazı kaleme alan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Birliği’nin insanlık dışı tutumu ve iki yüzlülüğünü satır satır ortaya koydu. AB’nin insan haklarına kılavuzluk yapan bir güç olması gerektiğini belirten Çavuşoğlu, “Fakat Yunanistan’ın mültecilere yönelik tutumuna ve AB’den bu yönde almayı sürdürdüğü aşırı desteğe yönelik bir şeyler yapılmadığı takdirde bu iddia çökecektir” ifadelerini kullandı.

Herkes zarar görür

AB’yi İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı konusunda uzun süredir ikaz ettiğini hatırlatan Bakan Çavuşoğlu, Suriye sorununun çözümü için uluslararası bir sistem çağrısında bulunarak, “Bu türden ihtilafların çözüme ulaştırılmasında ve Avrupa’yı saran sorunların ele alınmasında, AB’yi bize yardım etmeye ikna etmeye çalışıyoruz. Bu sorunları kaynağında çözmezsek herkes zarar görecektir. Fakat Suriye savaşının başlamasıyla ortaya çıkan bu sürecin şimdilik son safhasına bakıldığında AB’nin, bu sorunun tam anlamıyla anlaşılması veya çözüm üretilmesi yönünde herhangi bir adım atmadığı görülüyor” tespitini yaptı.

Tek başımıza koruyamayız

Türkiye’nin Bahar Kalkanı Harekatı ile bir NATO ülkesine saldırmanın ne demek olduğunu tüm dünyaya gösterdiğini belirten Bakan Çavuşoğlu, Esed rejiminin sivilleri vurmasının yeni bir kriz doğurduğunu kaydederek, yazısını şöyle sürdürdü: ‘İdlib’e saldırılmasını durduramadan ve çatışmalara son verilmesini sağlayamadan, yaklaşık 1 milyon insan, NATO’nun ve Avrupa’nın güneydoğu sınırı olan Türkiye-Suriye hududuna doğru yürüyüşe başladı. Biz halihazırda 3,6 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyor ve Suriye’deki 5,5 milyon kişiye de doğrudan veya dolaylı olarak yardım ediyoruz. Bunun bize maliyeti 40 milyar doları geçti. Sadece geçen yıl içinde emniyet güçlerimiz, yasa dışı göç etmeye çalışan 455 bin kişiyi yakaladı. NATO ve Avrupa sınırlarını tek başımıza korumaya devam edemeyiz. Bu yüzden geçen ay Türkiye’nin, Suriye veya başka bir ülkeden artık daha fazla mülteci alamayacağına ve ülkemizden ayrılmak isteyenleri de durdurmamaya karar verdik. Türkiye zaten bu kişiler için nihai durak değildi, onları kalmaya zorlayamazdık. Bu mülteci akınını ciddiye almaları ve 2016 yılında Türkiye ile yaptıkları mülteci anlaşmasına uymaları için AB’ye yaptığımız ve karşılık bulmayan çağrılar, en son İdlib göçüyle birlikte kaynama noktasına ulaştı.”

AB’nin itibarı zedelendi

Yunanistan’ın sınıra yığılan mültecilere yönelik uygulamalarını “AB için bir utanç ve insanlık vicdanı için de bir lekedir.” şeklinde değerlendiren Çavuşoğlu, AB’nin bu durumu izlemekle yetindiğinini vurgulayarak, “Yunanistan, mülteci başvurularını da yasa dışı olarak askıya alıyor. BM bu durumu eleştirirken AB bir şey yapmıyor. İnsanlar öldü, çok sayıda kişi yaralandı ve AB’nin itibarı dünya genelinde zarar gördü” dedi.

Üyelik süreci hızlanmalı

Sorunun kaynağının AB’nin Türkiye ile samimi bir çalışma yürütmemesi olduğunu kaydeden Mevlüt Çavuşoğlu, çözüm yolunu şu şekilde gösterdi: “Somut adımlar atan tek ülke olan Türkiye’yi hor görerek ve sadece niyet ederek bu sorunları doğdukları ülkelerde çözemeyiz. Kaleler inşa etmek, insanları can havliyle kaçmaktan alıkoyamaz. AB ve Türkiye, bu sorunları ele almak için ortak bir zemin bulmak zorundadır. AB, gerçekten jeopolitik bir ittifak olmak istiyorsa bunu ancak böyle başarır. Brexit’in gerçekleştiği yılda AB’ye katılmayı hala isteyen ve hatta sorumlu bir aktör olarak dediklerini de yapan tek büyük Avrupa ülkesini uzaklaştırmak uzun yıllardır yapılmış en büyük siyasi hata olacaktır. Türkiye, İngiltere ve AB’nin, ortak komşu bölgelerinde istikrarı sağlamak için bir araya gelmesi, bu süreçte de AB’nin Türkiye’nin üyelik sürecini hızlandırması gerekmektedir.”

AB için çözüm Türkiye ile uzlaşmak yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

27 Şubat’ta Esed rejiminin 33 Mehmetçik’i şehit etmesi sonrasında başlatılan Bahar Kalkanı Harekatı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin öncü gücü yerli SİHA’lar oldu. Rusya’nın başta S-300’ler olmak üzere bir uzun, orta ve alçak irtifalı hava savunma sistemleriyle donattığı bölgede SİHA’lar Esed rejimine nokta operasyonlar gerçekleştirdi. Bugüne kadar 2 bin 884 Esed rejimi unsuru etkisiz hale getirildi. Bununla beraber rejime ait binlerce hedefin imha edilmesinde de SİHA’lar başroldeydi. Ayrıca SİHA’lar Rusların Hava Savunma Sistemlerini de vurdu.

Putin’e meydan okuyor

SİHA’ların Esed rejimine diz çöktüren operasyonları dış basında da geniş yankı buldu. Bloomberg SİHA’ların operasyonları için “Turkiye’nin SİHA saldırıları Suriye hava sahasında Putin’e meydan okuyor”  yorumunda bulundu.

ABD’ye rakip oldu

İntercept ise “Türkiye nasıl ABD’ye karşı koyup ölümcül drone gücü oldu” başlık analiz haberinde Türkiye’nin SİHA üretimindeki tarihsel sürecini irdeledi. Haberde Türkiye’nin SİHA’lar konusunda Amerika ve İngiltere ile rekabet ettiğine vurgu yapıldı.

Bu SİHA’lar benzersiz

SİHA’ların performansı İsrail basınını da etkiledi. The Jerusalem Post, SİHA’ların İdlib’teki operasyonlarını “Türk dronları İdlib çatışmasında fark yaratıyor” şeklinde servis etti. Jerusalem Post, Türkiye’nin son birkaç yıl içerisinde çığır açan bir insansız silahlı kuvvet yarattığına vurgu yaptı. Gazete ayrıca ABD ve İsrail’in de insansız hava araçlarıyla bir çok operasyon yaptığını ancak, Türk SİHA’larının İdlib’teki performansının benzersiz olduğunu belirtti.

Sahada dengeler değişti

Al Jazeera ise “Türk dronları: İdlib’de ezber bozan faktör” başlıklı haberinde ANKA-S ve Bayraktar-TB2 SİHA’ların sahadaki pozisyonu tamamen değiştirdiğine değindi.

Dünya Türk SİHA’larını hayranlıkla izliyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Yol, su ve elektrik olmayan kamplarda içecek su dahi bulamayan Suriyeliler soba, ilaç, gıda ve su gibi ihtiyaç malzemelerine ulaşmak istiyor.

Hava şartlarının yaşamı daha da zorlaştırdığı 90 çadırlık Yavru Fida kampı, dramın yaşandığı yerlerden sadece birisi.

Kayalıklar altındaki bir tarlaya derme-çatma çadır kuran aileler, yakacak ihtiyacını çöplerden, su ihtiyacını ise yağmur suyuyla karşılıyor.

Islanan elbiselerini kurutacak sobaları dahi olmayan Suriyeliler, dışarıda yaktıkları çalı ve bez parçalarıyla ısınmaya çalışıyor.

Maarat Al-Numan’dan gelen ve çadır kampta gönüllü imamlık yapan Abu Mahmud, kamplarında 90 ailenin yaşadığını kaydetti.

Kamptaki kimsenin para kazanacak bir işi olmadığını aktaran Mahmud, “Buradaki herkes yoksul. Hayatlarını devam ettirebilmeleri için hiçbir şeyleri yok. Herkesin çocuğu var. Günlük hayatlarını devam ettirmeleri için 4-5 bin Suriye lirasına ihtiyaç duyuyorlar. Ancak ailelerin ceplerinde 1000 Suriye lirası bile yok. Çok zor durumdayız.” ifadelerini kullandı.

Şimdiye ana kadar kendilerine bir yardımın gelmediğini vurgulayan Mahmud, acilen soba, yakacak, battaniye ve gıdaya ihtiyaç duyduklarını dile getirdi.

İki çocuğu ve eşiyle Maarat Al-Numan’dan gelen Ahmed Abdullah da soğuk havaların özellikle çocukları çok etkilediğine vurgu yaparak, “Burada çok sayıda çocuk var ve hava çok soğuk. Her taraf çamur ve sel. Battaniye, yedek kıyafetimiz yok. Her türlü yardıma ihtiyacımız var. İnşallah birileri sesimizi duyar.” diye konuştu.

İdlib’deki ‘çamur kentler’in yardım çığlığı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Başkan Erdoğan, Wall Street Journal’a Suriye krizi ve İdlib sorunuyla ilgili bir makale yazdı. Erdoğan “İdlib’e yönelik rejim saldırısı; Türkiye, Avrupa’nın kalanı ve ötesinde ciddi insani ve güvenlik riskleri yaratır” ifadelerini kullandı. İdlib’in köprüden önce son çıkış olduğunu vurgulayan Erdoğan “Eğer Avrupa ve ABD dâhil uluslararası toplum bugün gerekli adımları atmazsa, bunun bedelini yalnızca Suriyeli masumlar değil tüm dünya ödeyecektir” uyarısında bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerikan Wall Street Journal gazetesine Suriye krizi ve İdlib sorunu üzerine bir makale kaleme aldı.

“Dünya Esed’i durdurmalı” başlıklı makalesinde Erdoğan, makalesinde şunları kaydetti:

Esed rejimi, yedi yıldır Türkiye’nin güney sınırında Suriye vatandaşlarını keyfî tutuklamalar, sistematik işkence, topyekûn idamlar, varil bombaları ve kimyasal ve konvansiyonel silahlarla hedef almaktadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin “İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük insan kaynaklı felaket” olarak tanımladığı Suriye iç savaşı neticesinde milyonlarca masum insan mülteci durumuna düşmüş veya kendi ülkeleri içerisinde yerlerinden edilmiştir.

Suriye halkının acısını hafifletmek için olağanüstü çaba gösteren Türkiye, bugün yaklaşık 3.5 milyon mülteciye, yani diğer ülkelerin tamamından daha fazla kişiye, evsahipliği yapmaktadır. Aynı zamanda yanıbaşımızda faaliyet gösteren terör örgütleri DEAŞ ve PKK’nın hedefi olduk. Ancak ne insani yardım çabalarımızın yüksek maliyeti ne de güvenlik endişeleri kararlılığımızı zayıflatmadı.

“Türkiye krize siyasi çözüm bulmak için uğraştı”

Türkiye, bu tür zorluklarla karşılaştığı bir dönemde aynı zamanda krize siyasi bir çözüm bulmak için diplomatik girişimlerde bulundu. Bu kapsamda Suriye muhalefetini Cenevre’de pazarlık masasına getirdik; Rusya ve İran ile birlikte Astana Süreci’ni başlattık. Sonuç olarak Türkiye, ateşkes anlaşmaları yaptı, çatışmasızlık bölgeleri kurdu ve sivillerin rejim saldırısı altındaki bölgelerden tahliyesini sağladı.

Bugün bir kez daha kritik bir eşikte bulunuyoruz. Esed rejimi, müttefiklerinin de yardımıyla, üç milyon kişiye evsahipliği yapan ve yerlerinden edilmiş Suriyeliler için son güvenli limanlardan biri olan İdlib’e büyük bir taarruz gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Hükümetimiz, bu saldırıyı engellemek amacıyla bir çatışmasızlık bölgesinin kurulmasına katkıda bulundu ve ateşkes ihlallerini belgelemek ve raporlamak amacıyla 12 gözlem noktası oluşturdu.

“Terörle mücadele adına masum insanlar kurban edilemez”

Esed rejimi, yaklaşan saldırısını terörle mücadele zemininde meşrulaştırmaya gayret etmektedir. Şunu açıkça ifade edelim: Terörle mücadelenin önemini hiçbir ülke, Suriye krizi bölgeye güvensizlik ihraç etmeye başladığından beri ciddi terör saldırılarına hedef olan Türkiye’den daha iyi anlayamaz. Ancak Beşşar Esed’in çözümü sahte bir çözümdür. Terörle mücadele adına masum insanlar kurban edilemez. Böyle bir adım ancak yeni terör ve aşırıcılık yuvaları yaratmaya sebep olur. Nitekim DEAŞ’ın ortaya çıkışı, Suriye’de yaşananların sebebi değil, sonucu niteliğindedir. Uluslararası toplum, terörün kök salmasını engellemek için bu şiddeti kontrol altında tutmak zorundadır.

İdlib’de benzer sorunlarla karşı karşıya bulunuyoruz. Aralarında HTŞ’nin de bulunduğu terör örgütleri, bu bölgede faaliyetlerini sürdürüyor. Ancak bu unsurlar, İdlib’in toplam nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Teröristleri ve aşırı unsurları etkisiz hâle getirmek ve yabancı savaşçıları adalete teslim etmek için gereken, kapsamlı bir uluslararası terörle mücadele operasyonudur. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde teröristlere karşı verdiği mücadelede kilit rol oynayan ılımlı muhaliflerin sağlayacağı destek ve yönlendirme, İdlib’de de çok önemli olacaktır.

“Avrupa ve ABD için ciddi riskler var” 

İdlib’e yapılacak saldırıyı engellemek, terörle mücadele adımlarını sekteye uğratmayacaktır. Türkiye, DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleriyle mücadelesinde sivillere zarar vermeden başarıya ulaşmıştır. Terörden etkilenen bölgelerde istikrarı yeniden sağlamak uğruna çok sayıda şehit verdik. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde düzeni muhafaza edebilmesi, sorumlu bir terörle mücadele yaklaşımının yerel halkın desteğini kazanabileceğinin en açık kanıtıdır.

İdlib saldırısı yaklaşırken uluslararası toplumun tüm üyeleri sorumluluklarının farkına varmalıdır. Gerekli adımları atmamanın bedeli çok ağır olacaktır. Suriye halkını, Beşşar Esed’in insafına terk edemeyiz. Rejimin İdlib’e yönelik taarruzunun amacı, gerçekten terörle mücadele etmek değil, gelişigüzel saldırılarla muhalifleri ortadan kaldırmak olacaktır. Bu rejim saldırısı, aynı zamanda Türkiye, Avrupa’nın geri kalanı ve ötesi için ciddi insani riskler ve güvenlik riskleri oluşturacaktır.

“Rusya ve İran’da bir felaketi önlemekle yükümlüdür”

Bugüne kadar kimyasal saldırılara odaklanan ABD, bu keyfî ölüm hiyerarşisini reddetmesi gerekmektedir. Zira konvansiyonel silahlar, çok daha fazla ölüme sebebiyet vermiştir. Ancak yaşanacak katliamı durdurma sorumluluğu, yalnızca Batı’ya ait değildir. Astana Süreci’ndeki ortaklarımız Rusya ve İran da insani bir felaketi önlemekle yükümlüdür.

İdlib, köprüden önceki son çıkıştır. Eğer Avrupa ve ABD dâhil uluslararası toplum bugün gerekli adımları atmazsa, bunun bedelini yalnızca Suriyeli masumlar değil tüm dünya ödeyecektir. Türkiye, komşusunda yaşanan katliamı engellemek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Çabalarımızda başarılı olmamız için dünyanın geri kalanının dar çıkarlarını bir kenara bırakıp, siyasi çözüme destek vermesi gerekmektedir.

Başkan Erdoğan: “İdlib konusunda tüm dünya bedel ödeyecek” yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.