Fransa’da başörtüsü yasakları genişliyor. Ülkede yükselen İslam karşıtlığı ile Müslümanlar yine hedefte. Auvergne-Rhones-Alpes bölgesi, Grenoble kentinde bir sokakta çizilen başörtülü kadının duvar resmi nedeniyle duvar resimlerine yönelik sanat festivaline yapmayı planladığı para yardımını iptal etti. Fransa’da Auvergne-Rhones-Alpes bölgesi açıklama yaptı. Grenoble’da başörtülü kadının resminin çizilmesinin “provokasyon” ve “kabul edilemez” olduğunu açıkladı. Bunun sadece aşırıcılara fayda sağladığı, şiddete ve nefrete körüklediği iddia edilen açıklamada, sokaklarda duvar resimlerinin yapıldığı “Street art fest Grenoble Alpes” isimli festivale yapılması planlanan para yardımının iptal edildiği belirtildi. Fransız basınındaki haberlerde, duvar resminin 8 ay önce çizildiğine ve festivalle bir ilgisi olmamasına rağmen söz konusu yardımın kesilmesi kararı alındığına dikkat çekildi.

Resmin üzerini siyah boya ile boyadılar

Festivalin Direktörü Jerome Catz, yaptığı açıklamada, bölgeye kararını gözden geçirmesine çağrısı yaptığını belirterek, festival için sadece Auvergne-Rhones-Alpes bölgesinde değil aynı zamanda Grenoble Belediyesinden de alacaklarını söyledi. Söz konusu bölgenin 10 bin avroluk yardımı iptal etmesinin nedeninin siyasi olduğunu ve bunun nisanda düzenlenecek cumhurbaşkanı seçiminin öncesinde yaşanmasının manidar olduğuna işaret eden Catz, söz konusu resmi çizen sanatçının bazı insanların dinleri nedeniyle ayrımcılığa uğradığına dikkati çekmek istediğini belirtti. Bu olayın ardından resmin siyaha boyadılar. Resmin üzerinde “Müslüman” yazan sarı yıldız da vardı.

Fransa’da İslam düşmanlığı sistematikleşiyor

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İslam karşıtı açıklamalarından sonra hükümet, ağustosta Müslümanlara karşı ayrılıkçı yasa çıkardı. Macron yönetimin kabul ettiği “ayrılıkçı” yasa, Müslümanların hayatına kısıtlıyor. Ülkede yaşayan Müslüman toplum baskılara maruz kalıyor. Başörtülü anneler, çocuklarının veli toplantılarına veya çocukları ile birlikte okul gezilerine katılamıyor. Tesettür mayo giymek isteyen kadınlara izin verilmiyor. Fransa’da camiler radikalleştiği iddiasıyla kapatılıyor. Müslüman sivil toplum kuruluşlarına baskılara maruz kalıyor. Çocuklarına evde eğitim vermek isteyen aileler, çocuklarını Fransız okullarına göndermek zorunda kalıyor. Macron yönetiminin ayrılıkçı yasası bu nedenle çok sık eleştiriliyor. Başta Fransa Cumhurbaşkanı Macron olmak üzere, ülkedeki Müslüman ırkçısı siyasetçilerin İslam karşıtı söylemleri, Müslümanlara yapılan saldırıları da körüklüyor.

Fransa’da başörtüsü sorun olmaya devam ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Hindistan'daki Nazi Hindular, 300 milyon Müslümanı öldürmeye hazırlanıyor.

"Gerekirse savaşacağız ve öleceğiz, öldüreceğiz." pic.twitter.com/k6HtMNqptu

— Yekvücut (@yekvucutcom) December 23, 2021

Hindistan’daki Nazi Hindular, Müslümanları öldürmeye hazırlanıyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

İngiliz basını, Mora Türk Katliamı‘nda Yunanların rolünü yazdı. Telegraph gazetesi, Mora’da Müslümanların katledildiği soykırımı paylaştı. İngiliz medyasındaki haber, Yunanistan’da rahatsızlığa yol açtı. Yunanlar, Ege Denizi’nde yer alan Mora Yarımadası’nda yaşayan Türkleri, 1821’de acımasızca katletmişti. Mora bölgesine bağlı Tripoliçe şehrini, 5 ay boyunca yaklaşık 60 bin Yunan kuşatmıştı. Buradaki 40 bine yakın Türk’ün neredeyse tamamı isyancıların hedefi oldu. İngiliz basınından Telegraph, Yunanların imza attığı katliamı şöyle özetledi: “Savaş ağaları, Müslümanları diri diri yaktı: 200 yıl sonra Yunan kurtuluşuyla ilgili çirkin gerçek.” 1821’de Yunanların özgürlüklerini Türklerden etnik temizlikle aldığına dikkat çekti. Tüm bu yaşananları “gelişigüzel vahşet ve kindarlık” şeklinde özetledi. Yunan hayal gücünün, Müslümanların toplu katliamını kapsadığına ilişkin  açıklama yaptı. Türk halkına yönelik korkunç eylemlerde bulunduklarını vurguladı. Kırsal kesimde silahsız ailelere yönelik şiddet uygulandığının altını çizdi.

Yunanların inkar ettiği Mora Türk Katliamı

Telegraph’ın haberinden sonra Yunanistan basını, soykırımın üstünü “1821’in Yunan devrimcileri” şeklinde örtmeye çalıştı. Katliam gerçeklerinin bir kez daha gözler önüne serilmesinden rahatsız olan Yunan medyası, “Türk propaganda makinesi yoğun bir şekilde çalışıyor.” ifadesini kullandı.

Mora Türk Katliamı nasıl gerçekleşmişti?

Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine maruz  kalmıştı: Yunanistan. Türk hakimiyeti döneminde, hiç kimse dinine, milliyetine, ırkına göre muamele görmemişti. Asıl silinmek istenen Türk iziydi. Türklere ait ne varsa ortadan kaldırdılar. Dahası 1821’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsız bir Yunanistan büyük acıların, katliamların sonunda kuruldu.  Yunan bağımsızlığı sürecinin en büyük mağduru ise 361 yıl boyunca bura toprakları vatan edinen, nesiller boyu burada yaşayan Mora Türkleriydi. Türkler o devirde eşi benzeri olmayan katliamlara uğradı. Avrupalıların da kabul ettiği gibi, 1821 isyanı çok kısa bir sürede acımasız bir din ve ırk savaşı haline geldi. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce insanlık dışı işkenceler gördü. Katliam o kadar büyüktü ki, şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile dolmuştu. Kadınları ve çocukları yakınlardaki dağlarda doğradılar.

İngiltere’den, dünyaya unutturulan Mora Türk Katliamı hatırlatması yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Hollanda’da en az 10 belediyenin özel şirketler aracılığıyla camiler ve Müslümanlara ait kurumlar hakkında gizli araştırma yürüttüğü  ortaya çıktı. NRC gazetesine göre, Hollanda camilere, imamlara ve cemaatteki etkin kişilere ilişkin gizli araştırma yaptırdı. Araştırmayı yürüten belediyeler arasında Rotterdam, Delft, Almere, Huizen, Leidschendam-Voorburg, Zoetermeer, Veenendaal ve Ede yer alıyor. Ancak Utrecht Belediyesi ise araştırmanın gizliliği ve yöntemiyle ilgili şüpheleri olduğu gerekçesiyle incelemeyi durdurdu. Denk Partisi Tunahan Kuzu, Müslümanların Hollanda hükümetine olan güvenini zedelediğini belirtti. Kuzu ayrıca, “Belediyelerin camileri bu şekilde araştırması hukuka aykırıdır. Cami cemaatinin arasına sözde araştırmacı yerleştiren bu devlet uygulamasını durdurmak için parlamentoda gerekli adımları atacağız. Araştırmaların yapıldığı belediyelerdeki tüm DENK belediye meclis üyeleri de harekete geçmiş durumda.” ifadelerini verdi.

Hollanda’da camilerin araştırılmasına 300 bin avro!

Hollanda Güvenlik ve Terörle Mücadele Kurumunun, araştırmayı belediyeler yoluyla finanse ettiği ortaya çıktı. Araştırmayı, NTA adlı özel firma aracılığıyla gerçekleştirdi. Müslümanlara yönelik gizli araştırmalar için yaklaşık 300 bin avro harcandığı bilgisi ortaya çıktı. Bu şirket, belediyeler adına “toplum için tehlike oluşturduğu” gerekçesiyle soruşturma yapıyor. Araştırma şirketindeki araştırmacılar camilere giderek imamlar, cemaat ve cami yönetimleri ile konuşuyor. Daha sonra belediye yönetimleri için kamuoyuna açıklanmayan raporlar hazırlıyor. Veenendaal kentindeki bir cami raporu, cemaat içinde hangi ailelerin birbirleriyle tanıştığı ya da üyelerin nerelerde eğitim gördüğü bilgilerini de içeriyordu.

Hollanda’daki camiler ve Müslüman kurumlar işte böyle gözetlendi

Verilen bilgilere göre camileri araştıran NTA çalışanları, kendilerini cemaatten biri ya da ziyaretçi olarak tanıttı. Bu görevliler inceleme sırasında cemaatteki kişilerle kimliklerini açıklamadan görüştüler. NTA, imamların ve yöneticilerin geçmişleri hakkındaki verileri belediyelere “gizli bilgi” olarak servis etti. Hükümetin araştırmalarının yeterli olmaması sebebiyle belediyeler kendi araştırmalarıyla bu sorunu çözmek istediklerini belirttiler. Bu nedenle, NRC’nin haberinde belediyeler kendi bölgelerindeki camileri yakından izleterek “daha gerçekçi sonuçlar elde etmek” istediklerini açıkladı. Anayasa profesörü Ymre Schuurmans, görüşlerini aktardı. Haberde, yapılan işlemi “hukuksuz” bulan Schuurmans, “Bu kapsamdaki bir bilginin toplanması çok geniş bir yetki ve belediyeler bunu özel şirket eliyle yapamaz” şeklinde açıklamalar yaptı. İddialara ilişkin Müslüman kuruluşlardan SPIOR, Hollanda’da devlet ve Müslümanlar arasındaki güvenin “ciddi şekilde zedelendiği” şeklinde değerlendirme yaptı.

Hollanda’da camiler ve Müslüman kurumlar gizlice araştırıldı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Avrupa’da Müslümanlar yaşadıkları ülkelerin nüfuslarına oranla yeterince iyi temsil edilmiyor. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, uzun yıllardır ülkelerin toplam nüfusun önemli bir bölümünü teşkil ediyor.  Fakat buna rağmen Müslümanların siyasi alanlarda yeterince hakları savunulmuyor. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şener Aktürk ve doktora adayı Yury Katliarou, 2007-2018 yılları arasında yapmış oldukları araştırma sonucunda, Avrupa ülkelerinin ulusal parlamentolarının alt meclislerinde Müslümanların temsil oranını ele aldığı “Etnokültürel Çeşitliliğin Kurumsallaşması ve Avrupalı Müslümanların Temsili” başlıklı bir makale yayımladı. Müslümanların ele alındığı makale, Amerikan Siyaset Bilimi Derneğinin resmi akademik dergisi olan “Perspectives on Politics”te yayımlandı. Araştırma tam olarak 11 yıl sürdü. Makalede, Müslüman azınlıkların siyasi temsil seviyelerinin 26 Avrupa ülkesi arasında dikkate değer farklılıklar gösterdiğine değinildi. Müslümanların, Belçika, Bulgaristan, Hollanda, Romanya ve Sırbistan’da en yüksek temsil seviyelerine sahip olduğu ve bu ülkeleri Hırvatistan, Finlandiya, Karadağ ile Norveç takip ettiği ifade edildi. Diğer yandan Fransa, İsviçre, İspanya, İtalya, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde, Müslümanların nüfuslarına oranla en az temsil edildiği belirtildi.

Avrupa’da Müslümanlar parlamentoya da alınmıyor

Avrupa’da Müslümanlar çoğunlukla parlamentoya da alınmıyor. Belçika’da etnokültürel çeşitlilikte en yüksek oranda kurumsallaşmış durumda. Bu nedenle ülkede Müslümanların temsil oranı daha yüksek olarak gözüküyor. Belçika’da Müslüman milletvekillerinin, tek bir partide toplanmadığı söyleniyor. Bu vekillerin 5 ana partiye dağıldığı ve sadece sosyalist veya merkez sol partilerde değil, merkez sağ partilerde de bulundukları biliniyor. Müslüman adaylar, İslami kimliğini açıkça sergileyebiliyor. Belçika’da hem federal hem de bölgesel düzeyde parlamentoda yarışıp seçim kazanabiliyorlar. Ancak Fransa Belçika’nın tam tersi. Fransa’da hükümet, Müslümanları parlamento da istemiyor.

Avrupa’da Müslümanlar kendilerini savunamıyor

Fransa, Batı Avrupa’da Müslümanların en fazla bulunduğu ülke olarak biliniyor. Buna rağmen Fransa’da yaşayan Müslümanlar her türlü ayrımcılığa maruz kalıyor. Üstelik Fransa hükümeti Müslümanların haklarını korumadığı gibi çıkarılan ırkçı yasalarla onların hayatını  daha da zorlaştırıyor. Bu nedenle Fransa’nın siyasi alanda Müslümanların en az temsil edildiği ülke olduğu görülüyor. Fransa Ulusal Meclisinde, 2017 yılında 8, 2012 yılında da 4 Müslüman milletvekili bulunuyordu. 2007 yılına bakıldığında ise tek bir Müslüman milletvekilinin olmadığı dikkat çekiyor. Ülkede yalnızca Müslümanlar değil, diğer azınlıklar ve kadınlar da önemli ölçüde yetersiz temsil ediliyor. Avusturya’da Müslümanlar, parlamentonun alt meclisinin yüzde 2’sinden daha azını oluşturuyor. Müslüman azınlığın orantılı şekilde temsil edildiği Hollanda’da ise Müslümanlar, parlamentonun sadece yüzde 8’ini oluşturuyor.  İngiltere’de de Müslümanlar nüfuslarına oranla ortalama 18 milletvekili eksik temsil ediliyor. Kısacası, Avrupa‘da Müslümanlar kendi haklarını bile savunamıyor. Parlamentoya dahi alınmayan Müslümanlar ikinci sınıf muameleye maruz kalıyor.

Avrupa’da Müslümanlar parlamentoda iyi şekilde temsil edilmiyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Velopulos’a tepki Batı Trakyalı Türk milletvekili İlhan Ahmet’ten geldi.

Ahmet, “Bay Velopulos kaba şekilde İslam’a ve bütün Müslümanlara hakaret ediyor. İslam’ın din olmadığını ve çok dinli bir ideoloji olduğunu iddia ediyor. Meclis kürsüsünden iftira etmeye, küfür etmeye ve İslam’ın bir din olmadığını söylemeye hakkınız yok” dedi.

Çipras hükümetinde Maliye Bakanlığı yapan Öklid Çakalotos da İslam’a yönelik hakaretlere sessiz kalmadı.

“Bizim kendi anayasamız bu devlette İslam dinine sahip olan insanlar olduğunu tanıyor. Kendi insanlarımızı ve azınlığımızı hedef alan aşırı ırkçı ve faşist bir konuşma dinledik.”

Çakalotos, ırkçı Velopulos’a “Naziler, Yahudiler için bu şekilde konuşuyordu. Utanmalısınız” diyerek tepkisini sürdürdü.

Tepkiler üzerine Velopulos’un liderliğini yaptığı Yunan Çözümü partisi’nden geri adım geldi.

Velopulos’un meclisteki konuşmasında “aşırılıktan söz ettiği ve İslamiyeti kastetmediği” iddia edildi.

Yunan meclisindeki görüşmelerde İslam’a hakaret yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Macron, ülkede İslam sorununun çözülmesi gerektiğini belirterek, “Bazı mahallelerde bazıları başörtüyü cumhuriyet ile bağını koparan bir simge olarak kullanmaktadır. Bunun adı mezhepçiliktir.” dedi. Fransa’da başörtüsü konusunda ayrımcılığın da yapılmaması gerektiğini de belirten Macron, şunları söyledi: “Bugün dininden dolayı cumhuriyetin değerlerine bağlı olmadığını ifade eden kadın ve erkekler var. Bunu birçok şekilde görebiliyoruz. Çocuğumu okuldan sonra eve götürüyorum, (kız ve erkeklerin bir arada olduğu) havuza gitmesini istemiyorum, müzik öğrenmesini istemiyorum diyenler var. Bu kişilerin cumhuriyetin değerleriyle bağdaşmayan başka siyasi projeleri var. Bu benim için sorun ve bu mezhepçiliktir.” Fransa’da devletin işlettiği kamu havuzlarına hijyen gerekçesiyle sadece mayo ile girilmesine izin veriliyor. Şort ve haşama gibi giysiler yasak. Bu uygulamayı eleştiren Müslüman kadınlar söz konusu uygulama ile kendilerinin bu aktiviteden uzak tutulmaya çalışıldıklarını söylemişti.

Fransa Başbakanı Edouard Philippe, halka açık yüzme havuzlarının kurallarına saygı duyulması gerektiğini ve “hiçbir dini inancın” isteklerinin dikkate alınamayacağını söylemişti.

Fransız aşırı sağcı milletvekili Julien Odoul’un, yaklaşık iki hafta önce Besançon’da düzenlenen bir toplantıda Müslüman kadından oğlunun yanında başörtüsünü çıkarmasını istemişti ve kendisine sözlü saldırıda bulunmuştu. Olayın ardından ülkede tartışmalar başlamış, Müslümanların hedef alındığı açıklamalar artmıştı.

Macron’un hedefi yine Müslümanlar ve başörtüsü yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Ülkenin başkenti Naypyitaw’da görevli üst düzey bir yetkili ile Arakan Sittwe Hapishanesi Müdürü Win Naing, söz konusu mahkumların yaklaşık birkaç aydır cezaevinde olmadıklarını doğruladı. Adının açıklanmasını istemeyen Myanmarlı bir yetkili “Askerlere verilen ceza ordu tarafından kaldırıldı.” diye konuştu.

Yetkililer konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçınırken askerlerin geçtiğimiz kasım ayında serbest bırakıldığı belirtiliyor. Reuters haber ajansının ulaştığı serbest bırakılan 7 asker mahkumdan biri olan Zin Paing Soe, konuyla ilgili konuşmamaları yönünde talimat aldıklarını söyledi.

Bu sonuçla Nisan 2018’de cezaevine gönderilen söz konusu askerler, Arakan Eyaleti’ndeki Inn Din Köyü’nde yaşanan katliamı haberleştiren ve 16 ay tutuklu kaldıktan sonra affedilen iki gazeteci Wa Lone ve Kyaw Soe Oo’dan daha az hapis yatmış oldu. Aynı olayda toplu ölümlere sebebiyet veren bazı Budist köylülerinse hala cezaevinde tutulduğu ve affa uğramadığı kaydedildi.

Myanmar ordusunda görevli Yetkili General Min Aung Hlaing, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamada, Inn Din Köyü’nde yaşanan katliamla ilgili olarak “Savaş suçu işleyenler 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Suça karışan hiç kimseyi affetmeyeceğiz.” diye konuşmuştu.

Söz konusu askerlerle birlikte aynı cezaevinde kalan ve altı ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan siyasi bir mahkum olan Aung Than Wai, askerlere cezaevinde farklı muamele yapıldığını, bazı görevlilerin kendilerine sigara ve bira temin ettiğini söyledi.

Wai, askerlerin dışarıdan gelen ordu yetkilileri tarafından sürekli ziyaret edildiğini ve geçtiğimiz kasım ayında da askeri bir araç tarafından götürüldüğünü ifade etti.

Myanmar’da katliamcı askerlere verilen göstermelik ceza bile uygulanmadı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

Ülke basınında yer alan haberlere göre, Noida Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamada Müslüman çalışanların park gibi açık alanlarda cuma namazı kılmaları için izinlerinin olmadığı belirtildi.

Açıklamada, Müslüman çalışanların açık alanda namaz kılmaya devam etmeleri halinde, bundan işverenlerin sorumlu tutulacağı ifade edildi. Ayrıca işverenlerin Müslüman çalışanlarını namaz kılmaları için cami, ofis gibi kapalı alanlara yönlendirmesi gerektiğine işaret edildi.

Müslümanlara büyük baskılar yapan Hindistan rejimi Noida kentinde cuma günleri toplu halde namaz kılmanın diğer bölgelere de sıçramasından endişe ediyor.

Yüksek Mahkemenin, temmuz ayında Tac Mahal Türbesi’ndeki mescitte şehir dışından gelen Müslümanların cuma namazı kılmasını yasaklayan kararının ardından Hindistan Arkeolojik Araştırmalar Kurumu (ASI), kasım ayında Tac Mahal’de vakit namazlarının kılınmasının da yasaklandığını duyurmuştu.

Hindistan’da Müslümanların açık alanda cuma namazı kılmaları da engellenecek yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.