Suriyeli Mülteci arşivleri | Yekvucut Akıl ve vicdan sahiplerine Wed, 08 Sep 2021 16:00:58 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yekvucut.com/wp-content/uploads/2022/11/favicon_yek.png Suriyeli Mülteci arşivleri | Yekvucut 32 32 Esed rejimi Suriye’ye geri gelen mültecilere işkence ediyor https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/esed-rejimi-suriyeye-geri-gelen-multecilere-iskence-ediyor/ Wed, 08 Sep 2021 16:00:42 +0000 https://yekvucut.com/?p=50831 Esed rejimi Suriyeli mültecilere işkence ediyor Uluslararası Af Örgütü, Suriye‘ye geri dönen mültecilerin, Beşşar Esed rejimi tarafından işkence ve tecavüze...

Esed rejimi Suriye’ye geri gelen mültecilere işkence ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Esed rejimi Suriyeli mültecilere işkence ediyor

Uluslararası Af Örgütü, Suriye‘ye geri dönen mültecilerin, Beşşar Esed rejimi tarafından işkence ve tecavüze maruz kaldığını ve zorla kaybedildiğini ortaya çıkardı. İngiltere merkezli olan Uluslararası Af Örgütü, “Eceline gidiyorsun” başlıklı rapor yayımladı. Örgüt, Esed rejiminin güvenlik güçlerinin, güvenlik arayışıyla yurt dışına çıktıktan sonra ülkeye geri dönen Suriyelileri alıkoyduğunu ifade etti. Mültecilerin zorla kaybedildiğini ve cinsel şiddet de dahil işkenceye uğradığını açıkladı. Örgütün yayımladığı raporda, Suriye’de Esed rejimi tarafından, 2017 ortası ile 2021 baharı arasında Lübnan, Rukban (Suriye ve Ürdün sınırında bulunuyor), Fransa, Almanya, Türkiye, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri‘nden (BAE) Suriye’ye geri dönen mültecilere karşı işlenen ciddi insan hakları ihlalleri belgelendi. Uluslararası Af Örgütü, yayımladığı raporu, ülkeye geri dönenler ile yakınları ve arkadaşlarının da aralarında bulunduğu 41 Suriyelinin yanı sıra avukatlar, insani yardım görevlileri ve Suriye uzmanlarıyla yapılan görüşmelere dayandırdı.

esed-rejimi-suriye
Suriye’ye geri dönen mülteciler Esed rejimi tarafından işkenceye maruz kalıyor

Esed rejimi geri dönen mültecileri alıkoyuyor

Raporda, Esed rejiminin, Suriye’ye geri dönen 13’ü çocuk 66 kişiye karşı korkunç ihlaller işlediği belirtildi. Bu ihlaller arasında, 5 kişinin Suriye’ye döndükten sonra gözaltına alındığı ve gözaltında öldüğü dile getirildi. Zorla kaybedilen 17 kişinin akıbetinin ise bilinmediği açıklandı. Örgütün raporunda yer alan tanıklıkların, “Suriye’nin hiçbir bölgesinin, geri dönmek için güvenli olmadığı”nı ortaya koyduğu kaydedildi. Ülkeye geri dönen kişilerin, Uluslararası Af Örgütüne, rejimin istihbarat unsurlarının onları açıkça Suriye’den kaçma kararları nedeniyle hedef aldığını, sadakatsizlik ve terörle suçladığını söylediği ifade edildi. Uluslararası Af Örgütü Mülteci ve Göçmen Hakları Araştırmacısı Marie Forestier, konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Marie Forestier, “Birçok Suriyeliyi güvenlik arayışıyla ülke dışına çıkmaya zorlayan işkence, zorla kaybetmeler, keyfi veya hukuka aykırı gözaltılar bugün Suriye’de her zaman olduğu kadar yaygın.” ifadesini kullandı.

Esed rejimi mültecilere türlü işkenceler uyguluyor

Raporda, güvenlik açısından kişilerin isimleri değiştirildi. Suriye’ye geri dönen mültecilerden Kerim, örgüte açıklamalarda bulundu. Kerim, rejim güçlerinin Lübnan’dan Suriye‘nin Humus ilindeki köyüne geri döndükten 4 gün sonra alıkonulduğunu söyledi. Altı buçuk aylık gözaltı süresinde yapılan sorguyu şu sözlerle ifade etti: “(Bir memur) ‘Ülkeyi mahvetmek ve gitmeden önce başladığın işi bitirmek için geldin’ dedi. Kendi ülkeme, kendi köyüme geldiğimi söyledim. (Güvenlik unsurları) Bana (muhalifleri desteklediği bilinen bir köyden olduğum için) terörist olduğumu söylediler.” Kerim, sorgu sırasında işkenceye maruz kaldığını anlattı. Serbest bırakıldıktan sonra 5 ay boyunca ziyaretine gelen hiç kimseyi kabul etmediğini dile getirdi. Kerim, “Kimseyle konuşamayacak kadar korkmuştum. Kabuslar, halüsinasyonlar görüyordum. Uykuda konuşuyordum. Korku içinde çığlık atarak uyanmaya alışmıştım. (İşkencede) sağ elimdeki sinirler tahrip olduğu için engelliyim. Sırtımdaki omurların bazıları da zarar gördü.” dedi.

Esed rejimi Suriye’ye geri gelen mültecilere işkence ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Yunan mahkemesinden Suriyeli mülteciye 52 yıl hapis cezası https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/yunan-mahkemesinden-suriyeli-multeciye-52-yil-hapis-cezasi/ Thu, 29 Apr 2021 16:46:32 +0000 https://yekvucut.com/?p=48906 Yunan mahkemesi ülkesine giren Suriyeli mülteciye 52 yıl hapis cezası verdi Yunanistan geçtiğimiz yıl, Türkiye üzerinden gelen göç akınına karşı...

Yunan mahkemesinden Suriyeli mülteciye 52 yıl hapis cezası yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Yunan mahkemesi ülkesine giren Suriyeli mülteciye 52 yıl hapis cezası verdi

Yunanistan geçtiğimiz yıl, Türkiye üzerinden gelen göç akınına karşı sıkı önlemler almıştı. Bu sırada bir Suriyeli mülteci ailesiyle birlikte yasadışı yollarla sınırı geçmeye çalıştı. Yunan mahkemesi Suriyeli mülteciye 52 yıl hapis cezası verdi. Mahkemede ismi verilmeyen mülteci baş harfleriyle anıldı. K. S., Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki mahkemede ağır cezaya çarptırıldı. K. S., Mart 2020’de ailesiyle ve diğer mültecilerce birlikte botla Türkiye’den Yunanistan’ın Sakız Adası’na geçti. Suriyeli aile, ülkelerinde çıkan iç savaştan kaçtıktan sonra, ilk olarak Türkiye’ye sığındı. Aile başta Türkiye’de mülteci olmaya çalıştı. Fakat K.S., Libya’da askeri operasyona katılmayı reddettiğini ve daha sonra da tutuklandığını iddia etti. Serbest bırakılmasının ardından da ailesiyle birlikte Yunanistan’a kaçmaya çalışarak tekneyle gidilen en yakın ada olan Sakız Adası’na geçtiğini belirtti. Ancak adaya vardıklarında ülkede yürürlüğe giren politika nedeniyle sığınma hakkı ve talebi reddedildi.

Suriyeli Mülteci en az 10 yıl hapis yatacak

Yunanistan hükümeti, mart başında yani Türkiye göçmenlerin AB’ye seyahat etmesi için kapıları açtıktan sonra yeni sığınma başvurularını en az bir aylığına geçici olarak engelleyeceğini açıkladı. O dönemde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin Suriye’deki savaştan kaçan insan sayısıyla artık başa çıkamayacağını söylemişti. Türkiye üzerindeki yükü hafifletmek için AB ülkelerinin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, sığınmacıların ve göçmenlerin AB’ye üye komşu ülkelere geçmeleri için yolu açmıştı. Buna cevap olarak Yunanistan, sınırlarını “koruyacağına” dair sert bir uyarı yapmış ve ülkesine gelen göçmenlere de sert müdahalelerde bulunmuştu.

Yunanistan Suriyeli mülteci

Yunan makamları K. S.’nin ailesini ve diğer 40 mülteciyi Yunan kıyılarına getiren teknenin dümeninde bulunmakla suçladı. K. S.’ye “yasadışı girişi kolaylaştırma” ve “gemi enkazına” sebebiyet verme suçlamalarında bulunuldu. K. S., ilk iki suçlamadan hüküm giydi. Kampanyacılar ise K. S.’nin Sakız Adası’na geçen tekneyi kullanan kişi olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını belirtti. Yunanistan’daki sığınmacıları destekleyen kampanya You Can’t Evict Solidarity’nin (Dayanışmayı Tahliye Edemezsiniz) sözcüsü Johannes Körner de konuyla ilgili açıklama yaptı. “İnsanlara Yunanistan’dan uzak durmaları gerektiğini göstermek ve kaçmaya çalışan kişilere suçlu muamelesi yapmak istiyorlar.” Körner, K. S.’nin “hiçbir sebep yokken, sadece Türkiye’den ve Suriye’den kaçtığı için hapse gönderileceğini” belirterek “Bu çılgınlık. Ona bu kadar uzun bir hapis cezası verilmesi delilik.” dedi.

Yunanistan’ın insanlık dışı göçmen politikaları başka aileleri de etkiliyor

Körner, K. S.’nin yaklaşık 20 yıl hapis yattıktan sonra cezasının azaltılabileceğini söyledi. Ancak bu yine de K. S.’nin, Yunanistan’daki bir mülteci kampında bulunan eşi ve üç çocuğundan ayrı olacağı gerçeğini değiştirmiyor. Öte yandan K. S. ve  ailesi, Yunanistan’ın insanlık dışı göçmen tutumundan etkilenen tek aile değil. BM mülteci ajansı Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Yunanistan’a Ege Denizi’ndeki geri çevirmelerinden dolayı defalarca kez uyarı yaptı. BMMYK, sığınmacıların zorla geri çevrilmesinin Avrupa hukukunu ve uluslararası hukuku ihlal etmesine rağmen, geçen yılın başından beri yüzlerce geri çevirme vakası kaydettiğini açıkladı. Yunanistan hükümeti ise suçlamaları reddetti. Yunanistan Göç Bakanı Notis Mitarakis ise geri çevirmelerin belgelenmesine rağmen bunları “yalan haber” olarak niteledi.

Yunan mahkemesinden Suriyeli mülteciye 52 yıl hapis cezası yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Suriyeli nefreti körükleyen siyasetçiler toplumu bölüyor https://yekvucut.com/video/suriyeli-nefreti-korukleyen-siyasetciler-toplumu-boluyor/ Tue, 25 Aug 2020 16:31:58 +0000 http://yekvucut.com/?p=33305 Suriyeli nefreti körükleyen siyasetçiler toplumu bölüyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Suriyeli nefreti körükleyen siyasetçiler toplumu bölüyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İsmail Saymaz’dan Suriyeli mülteci istismarı https://yekvucut.com/feto-gercekleri/ismail-saymazdan-suriyeli-multeci-istismari/ Mon, 02 Mar 2020 14:44:14 +0000 http://yekvucut.com/?p=27621 Suriye’de katliamların en şiddetlendiği dönemde bile Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Esed rejimine teslim edilmesini savunan İsmail Saymaz, ağız değiştirdi. Sınır kapılarını...

İsmail Saymaz’dan Suriyeli mülteci istismarı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Suriye’de katliamların en şiddetlendiği dönemde bile Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Esed rejimine teslim edilmesini savunan İsmail Saymaz, ağız değiştirdi. Sınır kapılarını açtığı için Türkiye’yi suçlayan Saymaz, mülteci istismarında sınır tanımadı.

Suriye kaynaklı mülteci yükünü 9 yıldır tek başına çeken, Avrupa Birliği tarafından yalnız bırakılan ve Batılı müttefikleri tarafından verilen taahhütlerin hiçbirisi karşılanmayan Türkiye, İdlib’de Rusya ve İran destekli rejim saldırıları sonrasında yeniden başlayan göç dalgasına karşı sınır kapılarını açtı.

Böyle gitsin dememiştik

Türkiye’nin aldığı karar sonrası 100 binden fazla mülteci Yunanistan sınırına dayandı. 9 yıl boyunca aralıksız şekilde “Suriyeli” karşıtı propaganda yapanlar ise bir anda “Suriyeli sever” oldu. O isimlerden biri de gazeteci İsmail Saymaz. Hürriyet gazetesi muhabiri Saymaz, Suriyelilerin Avrupa’ya geçişine engel olmayan Türkiye’yi şu paylaşımıyla suçladı: “Bizler ‘Suriyeliler gitsin’ dediysek, insana yaraşır, onurlu ve güvenli bir şekilde, kendi vatanlarına gitsinler dedik. Böyle, botlarla Ege’nin sularına, Trakya’nın tarlalarına sürülsün demedik.”

Esed’e teslim edin

Suriyeliler için devleti suçlayan Saymaz, Türkiye sınırları açana kadar Suriyelilere karşı yürütülen nefret kampanyasının öncü isimlerindendi. Saymaz mültecileri hedef alan çokça paylaşım yaptı. Suriye’de katliamların aralıksız sürdüğü dönemde Saymaz, Türkiye’nin Esed ile görüşmesini, Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesini istedi.

Canlı bomba demişti

Saymaz’a göre Suriyeli mültecilerin yakınları ile görüşmesi dahi yasaktı. Saymaz 28 Temmuz 2019’da yaptığı paylaşımda mültecileri “canlı bomba” olmakla itham etti.

Piknik bile yapamazlar

15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre önce Türk toplumu ile Suriyeli mültecileri karşı karşıya getirmek için provokatif bir paylaşım yaptı. Sözcü’nün Suriyelileri kriminalize eden manşetine atıfta bulundu, “Sözcü bugün de 300 Suriyelinin Menekşe Plajı’nda denize girip ‘Suriye’, ‘Suriye’ diye bağırdığını ve mangal yakıp piknik yaptıklarını yazmış” paylaşımıyla Suriyelileri hedefe koydu.

Suriyeliler daha fazla hakka sahip yalanı

23 Haziran’da yapılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden önce yürütülen Suriyeli karşıtı politikada da sahne almıştı. Suriyelilerin Türk vatandaşlarından daha fazla hakka sahip olduğu yalanına sarılan sarılarak “Biz hangi kurala uyuyorsak, Suriyeli de uyacak” provokasyonuna imza attı.

Hepsini geri gönderelim

31 Mart seçimleri öncesinde de Suriyeli gerilimini tırmandırmıştı. Suriyelilerin Türkiye tarafından Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla teröristlerden kurtarılan bölgelere bayramlaşmaya gitmesini suçmuş gibi sunarak “Çatışma çıkmaması adına, ülkesine tatile gidenlerden başlayarak geri dönüşü başlatmalıyız” çağrısı yaptı.

Her şey Suriyeliler yüzünden

28 Temmuz 2019 tarihli paylaşımında ise stokçuların operasyonuna karşı geliştirilen tanzim satışlarını, üniversiteli işsizleri ve asgari ücretin sorumlusu olarak Suriyelileri gösterdi. “Türk halkı İslamcıların ümmetçi hayallerinin bedelini ödemek zorunda değildir” diyerek hükümetin Suriyelileri göndermesini istedi.

İsmail Saymaz’dan Suriyeli mülteci istismarı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Suriyeli mülteciden mesaj var: Buradan gidersek öleceğiz https://yekvucut.com/video/suriyeli-multeciden-mesaj-var-buradan-gidersek-olecegiz/ Tue, 02 Jul 2019 14:41:08 +0000 http://yekvucut.com/?p=23729 Suriyeli mülteciden mesaj var: Buradan gidersek öleceğiz yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>

Suriyeli mülteciden mesaj var: Buradan gidersek öleceğiz yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Mülteci meselesi üzerine https://yekvucut.com/gundem/multeci-meselesi-uzerine/ Wed, 23 Jan 2019 08:36:40 +0000 http://yekvucut.com/?p=21572 Tunus’ta bir gencin kendi içinde büyük lakin milyonlara vurunca küçücük kalan o meşhur isyanıyla filizlenip, çok kısa zamanda da kalabalıklara...

Mülteci meselesi üzerine yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Tunus’ta bir gencin kendi içinde büyük lakin milyonlara vurunca küçücük kalan o meşhur isyanıyla filizlenip, çok kısa zamanda da kalabalıklara karışarak derin ve tehlikeli bir ormana dönüşen Arap Baharı’nın, Orta Doğu’da esen sert rüzgârlarından yalnızca birinin adı Suriye meselesi.

Yaklaşık 8 yıl önce Suriye’de vuku bulan ve bugün halen devam eden iç savaşın nedeni Suriye halkının ülke yönetiminden demokrasi, özgürlük ve insan hakları talep etmesi ve bu talebin karşılıklı olarak -halk ve yönetim- amacından saptırılması, bir türlü uzlaşı sağlanamaması, dahası hakikatlerin göz ardı edilmesinden kaynaklandı.

Yıllar boyu süren iç savaşın bilançosu ağır oldu; 6 yılda 400 binden fazla insan öldü. 10 binden fazlası sivil.

Türkiye’ye ilk yansıması 252 kişilik sığınmacı kafilesinin bundan 7 yıl önce Hatay’dan içeri girmesiyle oldu.

Komşusu acılar içinde kıvranırken ve bu kavga gün geçtikçe daha çok can alırken Türkiye kayıtsız kalamazdı, kalmadı da.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bugün sınır dışında kalan; Kırım, Kafkasya ve Balkan bölgelerinden insanlık adına utanç verici asimilasyon politikaları sebebiyle birçok göç dalgası yaşandı. Hâsılı; biz asırlardır coğrafi konumumuz dolayısıyla zaten “göç” meselesinin dolaylı tümleci durumundaydık. Bu bizim için yeni bir hadise asla değildi.

Sınır güvenliği, terör, tehdit, siyasal yahut sosyal her manada kendisini yakinen ilgilendiren bu meselede, Türkiye, yıllar içinde tüm dünyada bambaşka konumlara taşınacak, izlediği sağlıklı ve insani politikalar sayesinde herkesin lakin her şeyden önemlisi önce mazlumların ve mağdurların takdirini, sadakatini ve sevgisini kazanacaktı.

Böylece 7 yıl evvel, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da, Kilis’te “yaşam” kampları kurulmaya başladı. Hayatta kalmanın en ulvi 3 hakikati  –yeme, içme, barınma-  sığınmacılara tahsis edildi. Bu “hoş geldin” demekti. Ne de olsa biz ırkçılığı yasaklayan dinimiz ve reddeden kültürümüzle, tüm insanlığı “kardeş” sayarak;  misafiri utandırmamak içinAç mısın?” demeye lüzum görmeden sofrayı kuran, Allah ne verdiyse bölüşüp yiyebilen bir milletiz.

Hoş geldin” demekle yetinilmedi tabii.

Tarih 4 Nisan 2013’ü gösterdiğinde Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu yürürlüğe girdi.

Bunun akabinde kampların sayısı arttı; bu kamplarda son birkaç yıldır Türkiye’nin dünya çapında örnek gösterildiği sağlık alanında insanüstü çabalar sarf edilerek mültecilere hizmet verilmeye başladı.

Bir sene sonra ise Türk Kızılayı, Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı(WFP)’nın, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) işbirliğiyle mülteci statüsüne girenlere aylık yemek kartları vermeye başladı.

Bir ailede kişi başına düşen yeme-içme yardımı aylık 80 TL olarak belirlendi.  Bu yardım daha sonra 100 TL’ye çıkartıldı. Mülteciler bu vesileyle kamplarda kurulan marketlerden aylık gıda giderlerini rahatlıkla karşılayabilecek duruma geldiler; lakin tek bir şartla: alkol ve sigara almak yasak!

Türkiye’nin tütünle mücadelesi ve bu konuda Dünya Sağlık Örgütü tarafından defalarca ödüllendirilmesi bir yana dursun,  sağlık alanında yaptığı dev reformlarla bu konudaki hassasiyetini zaten her fırsatta ortaya koydu. Yalnızca kendi milletinin değil komşusunun da sağlığını korumayı kendine görev bildi. Bu uygulama, onları benimsemenin başka bir şekliydi.

Buraya kadarki tüm gelişmeler son derece hayati ve pek tabi insani olmasıyla birlikte, adeta kaza anında yapılan ilk yardıma benziyor.

Savaşın soğuk ve kirli ellerinden inen o kallavi tokatı bir saniye olsun ensemizde hissederek de o imtina ile farklı bir pencereden bakabilmek gerek bu hadiseye.

Asıl hadise ne?

Türkiye toplumunun nezdinde ehemmiyet arz eden en yüce makamlar: kadın ve çocuk ve aile. İşte, asıl mesele.

Baktık bu savaşın dineceği yok; Geçici Koruma Yönetmeliği çıkararak onları bağrımızda sımsıkı bastık; korkma dedik. Korkma, biz buradayız! Huzur içinde çalış, kazan, ye, hâsılı; yaşa dedik.

Vatansız kaldıkları yetmezmiş gibi kimsesiz kalmış çocuklar da vardı elbet; onlar da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kontrol ve sorumluluğunda AFAD iş birliği ile kamplarda özel ilgiye tabi oldular. Gelecekleri için 80 milyonluk bir ülkenin yarısı ana yarısı baba oldu.

Yine aynı yönetmelikle, rehabilitasyon merkezlerinde psikolojik destek sağlandı savaş mağdurlarına. Yaşadıkları hiç kolay değildi. Bir nebze olsun yaralarına merhem olmayı diledik.

2014 yılına gelindiğinde ise mülteci çocuklar Türkiye’deki devlet okullarına ve geçici eğitim merkezlerine kayıt olabilme hakkı elde ettiler.  Yine aynı yıl, Yabancı Öğrenci Sınavı  (YÖS) ile mülteci gençlere üniversitelere başvurabilme imkânı verildi. Akabinde, isteyen herkesin, Halk Eğitim Merkezleri’ndeki her türlü kursa gidebileceği bildirildi.

Bugün Türkiye’de 3 buçuk milyondan fazla mülteci var. Türkiye’deki Suriyeliler’den 976 bin 200‘ü eğitim çağında. Türkiye 611 bin 524 Suriyeli öğrencinin eğitime erişimini sağlayarak okullaşma oranını %70’lere ulaştırdı.

Türkiye,  demokrasisiyle “umudun ülkesi” oldu

Gerçek bir demokrasiden bahsedebilmek için maddi sınırlardan içeri adımını atan, burada yaşayan -yaşamak isteyen- hatırı sayılır çoğunluğun varlığını kabul etmiş, benimsemiş ve haklarını gözetmiş olmak; sağlık, eğitim, yeme ve içme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak gerekir.

Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından hazırlananTürkiye’deki Suriyeliler” adlı özel raporda, 2011-2017 yılları arasında Türkiye’de 276 bin 158 Suriyeli bebeğin dünyaya geldiği ve 1 milyon 326 bin 849 Suriyeli hastanın yatakta tedavi edildiği de belirtilmişti.

Geçtiğimiz Mart (2018) ayındaki verilere göre Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlığının mücadelesi sonucunda, Ekim 2015’te günlük 7 bin kişiye çıkan kaçak geçiş sayısının 43’e kadar düştüğünü, yıllık 800 dolaylarında seyreden denizde ölüm-kayıp vakaları sayısının ise 45’e gerilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Son 11 ayda Türk Sahil Güvenlik ekiplerinin kaçak yollarla Yunanistan’a kaçarken yakaladığı ve kurtardığı mülteci sayısı 23 bin 600. Bu bile insan kaçakçılığına yapılan en büyük darbelerden biri değil de nedir?

Türkiye’nin Suriye ile 911 km sınırı olması, onu her anlamda savaştan en çok etkilenen tek ülke haline getirdi.

Bir yandan masum halka kucak açıyor bir yandan da ülke güvenliğini sağlamaya çalışıyordu.

İşte tamda bu sırada PYD ve DEAŞ Türkiye sınırındaki bazı bölgeleri ele geçirme teşebbüslerinde bulundu.

Gaziantep’te bir sokak düğününe DEAŞ tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısında 59 kişinin hayatını kaybetmesi de artık bardaktan taşan son damla oldu.

Türkiye güvenliğini tehdit eden bu gelişmeler karşısında sessiz kalmadı.

Bu sebeple bir darbe de 2016 yılında vuruldu. Türk Silahlı Kuvvetleri 2011’de başlayan Suriye iç savaşında Esed rejiminin, DEAŞ, PYD/PKK ittifakının Türkiye’yi hedef haline getirmesine karşı “Fırat Kalkanı” adını verdiği harekâtla sınır ötesi operasyon düzenledi. Operasyon başarıyla tamamlandı ve bölge DEAŞ ve PYD’den arındırıldı. Cerablus ve el-Bab başta olmak üzere bölgede yıkılan şehirler Türkiye’nin desteği ile yeniden ihya edilmeye başladı. Kasım 2017 itibariyla de artık 100 binden fazla Suriyeli mülteci topraklarına güven içinde geri dönebildi.

Peki ya Avrupa bu işin neresinde?

Her fırsatta insan hakları çığırtkanlığı yapan ve ucuz plastik makyajının ardından sahte gülücükler saçan Avrupa, bugün, Türkiye’deki mültecilerin yalnızca 3’te 1’i kadar mülteci barındırıyor. Bir türlü akıtamadığı zehri; islamofobiyi ve damarlarına kadar sirayet eden o pek tehlikeli ırkçı kalkanlarını bir kenara bırakıp masum insanlara “ev” olmak gibi bir düşüncesi hiç olmadı çok sayın Avrupa’nın.

Dünya GSYH’sinin (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) 3’te 1’ini elinde tutan AB zenginlik ve refahına rağmen mültecilerin geçişlerini engellemek için duvarlar, tel örgüler örmekten bahsediyor.

2015 yılında Avrupa Birliği Türkiye’deki sığınmacılar için 2017 sonuna kadar 3 milyar euro fon sağlayacağını taahhüt etmiş 31 Aralık 2017 tarihine kadar yalnızca 1 milyar 85 milyon euro göndermişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Eylül 2018 tarihli bir konuşmasında, o güne kadar dışarıdan gelen paranın yalnızca 1,7 milyar euro olduğunun altını çizerek Türkiye’nin mülteciler için 32 milyar dolar harcadığını belirtmişti.

Bugünlerde ise AB tarafından mültecilere yardım etmek amacıyla ikinci kez taahhüt edilen 3 milyar euro’nun çoktan Türkiye’ye iletilmesi gerekiyordu. Henüz “çıt” yok.

Yine AB’nin mültecilere duvarlar örmek için en son icat ettiği “Avrupa kriterlerinden biri de son günlerde ayyuka çıkan Birleşmiş Milletler bünyesindeki “Küresel” Mutabakat. Bu mutabakat mültecilerin istihdamı yahut korunmasından ziyade bazı zengin ülkelerin sınırlarından “istenmeyen” mültecileri kapı dışarı etmeye yardımcı bir model olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu modelde mültecilerin korunması devletten özel sektöre yönlendiriliyor. Yani mültecilerin korunması ve haklarının temini işletme sahiplerinin ve piyasa kurallarının inisiyatifine bırakılıyor. Mülteciler için iş gücü esnekliği hedefi konularak, onları ekonomik çıkarlarına yarayacak ve çıkarları sona erdiğinde de bir kenara atılacak fiili göçmenlere dönüştürüyor.

Aslında AB’nin mülteci politikası bundan ibaret. 

Dünya’dan Türkiye’ye bakış

Türkiye’nin kapılarını ardına kadar açtığı dünyanın birçok yerinden gelen mülteciler için yaptıkları saymakla bitecek türden değil. Uzun yıllardır uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandıran gelişmeler tarafsız gözlerle takip edildiğinde ise hakikat bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. Uluslararası sivil toplum kuruluşlarında görevli çok sayıda sorumlu Türkiye’nin mülteci politikalarından övgüyle bahsediyor.

Misaller…

Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Pierre Krahenbühl ABD’nin Ağustos (2018) sonunda yardımlarını tamamen durdurmasının ardından Türkiye’nin Filistinli mültecilere yönelik politikalarını değerlendirirken şunları söyledi: “Türkiye’ye her geldiğimde Filistinliler ve Filistinli mülteciler hakkında çok güçlü bir duygu ve büyük bir endişe olduğunu görüyorum. Türkiye’nin liderliği sayesinde UNRWA’ya destek için artan bir dayanışma ve siyasi katılım oldu.”

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktörü Alanna Armitage: “Türkiye’nin, gerçekten muhtaç durumdaki bu nüfusa gösterdiği misafirperverliğin ve onlara sağladığı imkânların bir model olduğunu düşünüyorum.”

Avrupa Parlamentosu Türkiye Forumu Genel Sekreteri Laura Batalla, kendisinin de araştırma komisyonunda yer aldığı Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council’in “Suriyeli Mültecilerle Uzun Vadeli Bir Dayanışma Yolunda Türkiye’nin Tutumu ve Zorluklar” başlıklı raporu değerlendirirken şunları söyledi. “ Türkiye’nin sığınan Suriyeliler için gösterdiği çaba diğer ülkelerce yeterince görülmüyor.”

Ayrıca raporda, AFAD, Türk Kızılayı, Gaziantep Belediyesi, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü gibi yerel sivil toplum kuruluşları ve belediyelerin mülteci konusunda sarf ettikleri üstün çabalarının da altı çiziliyor.

Hollanda Dış Ticaret ve Kalkınma İşbirliği Bakanı Sigrid Kaag: “ Türkiye, ülkesindeki Suriyelileri koruma konusunda cömert bir politika uyguluyor.”

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi Sözcüsü Jens Laerke: “Türkiye’nin dünyanın farklı yerlerinden mültecilere yaptığı ev sahipliği diğer ülkeler için olağanüstü bir örnek.

Selin Korkmaz

Mülteci meselesi üzerine yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>