Utanç Günlüğü arşivleri | Yekvucut https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/ Akıl ve vicdan sahiplerine Tue, 01 Aug 2023 16:42:19 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yekvucut.com/wp-content/uploads/2022/11/favicon_yek.png Utanç Günlüğü arşivleri | Yekvucut https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/ 32 32 Batı Trakya’da Türk okullarının kapatılması çalışanların geleceğini etkiliyor https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/bati-trakyada-turk-okullarinin-kapatilmasi-calisanlarin-gelecegini-etkiliyor/ Tue, 01 Aug 2023 16:42:19 +0000 https://yekvucut.com/?p=57421 Yunanistan, Batı Trakya’da Türk azınlık okullarını kapatmaya devam ediyor. Batı Trakya Türklerinin tarihi anlaşmalardan doğan anadilde eğitim ve okul açma...

Batı Trakya’da Türk okullarının kapatılması çalışanların geleceğini etkiliyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Yunanistan, Batı Trakya’da Türk azınlık okullarını kapatmaya devam ediyor. Batı Trakya Türklerinin tarihi anlaşmalardan doğan anadilde eğitim ve okul açma hakları ihlal ediliyor. Bu nedenle azınlık okulu çalışanlarının geleceğinin de riske attığı belirtiliyor. Türkiye Cumhuriyeti 65. Hükümet Başbakan Yardımcısı, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı ve AK Parti Bursa Milletvekilliği de yapan Batı Trakya kökenli siyasetçi Hakan Çavuşoğlu, AA muhabirine, Yunanistan’da azınlık okullarının kapatılmasının sonuçlarını anlattı. Çavuşoğlu, Batı Trakya’da 1926’da 307 azınlık ilkokulu varken son olarak 19 Temmuz’da Rodop’ta 7, İskeçe’de 2 Türk azınlık ilkokulunun kapatılmasıyla eğitim veren ilkokul sayısının 90’a düştüğünü belirtti. “Okulların kapatılması, eğitim sektöründeki iş gücü ve istihdam açısından da olumsuz sonuçlara yol açıyor. Bölgedeki öğretmenler, personel ve diğer ilgili kişiler işsiz kalacak ve ekonomik göçe zorlanacak.” Batı Trakya’daki Müslüman Türk okullarının kapatılmasının Yunanistan’ın azınlık haklarına saygı göstermediğinin açık göstergesi olduğunu söyledi. Çavuşoğlu, ülkede tüm uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde okulların kapatılması ve Türkçe müfredatın kısıtlanması yönündeki müdahalelerin devam ettiğini belirtti.

“Eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin ihlali, diğer toplum üyeleri arasında hoşnutsuzluğa neden olur”

Çavuşoğlu, eğitimin, azınlıkların sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan güçlenmesi için temel araçlardan olduğuna dikkat çekti. Batı Trakya Türkleri için eğitimin kendi kültürel miraslarını, dil ve geleneklerini gelecek nesillere aktarmalarının en önemli unsurlardan olduğunu vurguladı. Okulların kapatılmasının toplumda hoşgörüsüzlük ve ayrımcılığın artmasına yol açabileceği uyarısında bulunan Çavuşoğlu, “Eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin ihlali, diğer toplum üyeleri arasında hoşnutsuzluğa neden olur ve toplumsal huzuru tehdit edebilir.” dedi. Çavuşoğlu, Batı Trakya dahil Yunanistan genelinde 2011-2012 ders yılından itibaren okul öncesi azınlık öğrencilerinin yalnızca Yunanca faaliyet gösteren anaokullarına gitmeye zorlandığını anımsatarak, “Bu uygulama açık bir asimilasyona işaret etmektedir. Ülkede aileyi, toplum temsilcilerini ve kurumları dışlayan her karar, Lozan Antlaşması’ndan doğan azınlık haklarının ihlalidir.” ifadelerini kullandı. Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığa ait okulların sayısının artırılması ve bu eğitim kalitesinin yükseltilmesiyle eğitimde fırsat eşitliği sağlanacağına değinen Çavuşoğlu, “özel azınlık eğitim kurumlarının” kurulmasına yönelik engellerin kaldırılması gerektiğinin altını çizdi.

Batı Trakya’da Türk okullarının kapatılması çalışanların geleceğini etkiliyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İngiltere’de göçmenler için “hızlandırılmış sınır dışı etme” planı https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/ingilterede-gocmenler-icin-hizlandirilmis-sinir-disi-etme-plani/ Wed, 08 Mar 2023 12:29:53 +0000 https://yekvucut.com/?p=57299 İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, hükümetin hazırladığı tasarının yasalaşmasıyla ülkeye botlarla kaçak yollardan giren düzensiz göçmenlerin herhangi bir adli inceleme...

İngiltere’de göçmenler için “hızlandırılmış sınır dışı etme” planı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, hükümetin hazırladığı tasarının yasalaşmasıyla ülkeye botlarla kaçak yollardan giren düzensiz göçmenlerin herhangi bir adli inceleme ve kefalete tabi tutulmadan 28 gün içinde sınır dışı edileceğini, yasal işlemlerin sınır dışı edildikten sonra uzaktan yapılacağını kaydetti. Braverman, göçmenlerin Manş Denizi’ni botlarla geçmesini engellemeye yönelik Muhafazar Parti hükümetinin hazırladığı yasa taslağıyla ilgili parlamentoda milletvekillerini bilgilendirdi. Hükümetin göçmen botlarını durdurma sözü verdiğini hatırlatan Braverman, İngiltere’nin 2015’ten bu yana 150 bin Hong Konglu, 160 bin Ukraynalı ve 25 bin Afgan göçmene destek verdiğini ifade etti.

Braverman, kendi ailesinin de göçmen olduğunu ifade ederek, “İllegal şekilde sınırlarımızı ihlal eden göçmenlere karşılık vermememiz hizmet etmek için seçildiğimiz halkımıza ihanettir. Göçmen botları problemi, küresel göçmen krizinin bir parçasıdır ve gelecek yıllarda Birleşik Krallık gibi gelişmiş ülkeler daha yüksek sayıda göçmenin oluşturduğu baskıyla karşı karşıya kalacak. Bugün harekete geçmezsek yarın daha kötü olacak.” dedi. Her gün insanların Manş Denizi’ni geçmeye çalışırken hayatını kaybettiğini anlatan Braverman, “Yasa dışı girişler, göçmen sistemimiz üzerinde de büyük bir baskı oluşturuyor. 160 binin üzerinde bekleyen talep var. Göçmenlik sisteminin İngiliz vergi mükelleflerine maliyeti yıllık 3 milyar sterlin (yaklaşık 68 milyar lira).” diye konuştu.

Göçmen girişlerine ilişkin detaylar da paylaşan Braverman şunları söyledi:

“2018’den bu yana 85 bin kişi yasa dışı olarak botlarla İngiltere’ye girdi. Yalnızca 2022’de 45 bin kişi geldi. Hepsi de birden fazla sığınma talep edebileceği ya da etmesi gereken güvenli ülkeden geçerek buraya geliyor. Bir kısmı da Arnavutluk gibi zaten güvenli olan ülkelerden geliyor. Hepsi Fransa’dan geçiyor. Yaklaşık yüzde 74’ü suç örgütlerine binlerce sterlin ödeyecek kadar zengin. Ülkeye giriş yaptıktan sonra çoğu otellerde kalıyor ve bunların İngiliz vergi mükelleflerine günlük maliyeti 6 milyon sterlin (yaklaşık 136 milyon lira).”

Braverman, sınır dışı edilmek istenen düzensiz göçmenlerin İngiltere yasalarını İngiltere’ye karşı kullandığını söyleyerek “Acil reform yapmamız gerekiyor. Bu hükümet oturup beklemez.” ifadesini kullandı. Fransa ile bu alanda anlaşmalar yapıldığının altını çizen Braverman, göçmen botlarıyla mücadele için 700 kişilik bir ekip kurulduğunu ve insan kaçakçılarıyla mücadele edildiğini hatırlattı. Arnavutluk ile yapılan anlaşmaya da değinen Barverman, yüzlerce düzensiz göçmenin bu anlaşmayla ülkesine döndüğünü anlattı. Braverman, düzensiz göçmenler ve sığınma talebinde bulunanların oteller yerine askeri alanlarda kurulan bölgelerde konaklayacağını söyledi.

Düzensiz göçmenler geldikleri ülkelere ya da Ruanda gibi üçüncü ülkelere sınır dışı edilecek

Son iki yılda botlarla ülkeye kaçak giriş sayısının yüzde 500 arttığına dikkati çeken Braverman, “Bugünün küresel göç kriziyle mücadelede bunlar hala yeterli değil. Dünün yasaları bugünün ihtiyaçlarına uymuyor.” diye konuştu. Braverman konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bütün dünya İngiltere’ye yasa dışı yollarla girenlerin hemen gözaltına alınıp güvenliyse geldikleri ülkelere, değilse Ruanda gibi güvenli üçüncü ülkelere sınır dışı edileceğini öğrenene kadar gelmeye devam edecek. Bu yasa tam da bunu yapacak. Botları bu şekilde durduracağız.”

Braverman, yasanın geçmesi halinde illegal olarak ülkeye girenlerin gözaltına alındıktan sonra herhangi bir adli inceleme veya kefalete tabi tutulmaksızın 28 gün içinde sınır dışı edileceğini belirtti. Yalnızca 18 yaş altında olup sağlığı seyahate izin vermeyenler ile ülkesinde hayati tehlikesi bulunanların sınır dışı işlemlerinin daha uzun sürede gerçekleşeceğini anlatan Braverman, adli inceleme ve itiraz taleplerinin ise sınır dışı işlemi gerçekleştikten sonra uzaktan yapılacağını söyledi.

Onaylanan sığınma taleplerinin yüzde 50’si NATO ve Avrupa ülkelerinden

Geçen sene yasalaşan Modern Kölelik Yasası kapsamında 2022’de 17 bin başvuru aldığını kaydeden Braverman, başvuruların ortalama 543 günde çözüldüğünü ve bu durumun sınır dışı edilmemek adına kullanıldığını ifade etti. İngiltere’nin onayladığı sığınma taleplerinin yüzde 50’sinin NATO ülkeleri ile Arnavutluk gibi güvenli Avrupa ülkelerinden yapıldığına dikkati çeken Braverman, Modern Kölelik Yasası’nın şartlarının sınır dışı edilmemek için kullanılamayacağını kaydetti. Braverman, Ruanda’ya giden ilk göçmen uçağının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince engellenmesini de eleştirerek, “Sınırları kontrol etme yeteneğimiz, itiraz etme şansı olmayan şeffaf olmayan bir gece yarısı kararıyla engellenemez.” diye konuştu. Yasanın uluslararası yasaları ihlal etmediğini de söyleyen Braverman, yasa kapsamında ülkeye yasal girişlerle ilgili yeni yolların da açıklanacağını sözlerine ekledi.

İngiltere’de göçmenler için “hızlandırılmış sınır dışı etme” planı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Belçika sığınmacıların teknelerde barınmasını istiyor https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/belcika-siginmacilarin-teknelerde-barinmasini-istiyor/ Wed, 01 Mar 2023 08:30:16 +0000 https://yekvucut.com/?p=57289 Belçika Göç ve İltica Bakanı Nicole de Moor’un sığınma başvurusu yapanlara barınacak yer gösterilmemesiyle ilgili krizin çözümü için ülkedeki limanların...

Belçika sığınmacıların teknelerde barınmasını istiyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Belçika Göç ve İltica Bakanı Nicole de Moor’un sığınma başvurusu yapanlara barınacak yer gösterilmemesiyle ilgili krizin çözümü için ülkedeki limanların yönetimlerine, teknelerde barınma sağlanması için mektup yazdığı ortaya çıktı. Yerel basına göre Moor, uzun süredir kalacak yer gösterilemediği için sığınmacılarla ilgili kabul krizinin yaşandığı ülkede alternatif bir çözüm arıyor. De Mooor bunun için Anvers, Brugge, Gent ve Ostend limanlarına mektup gönderdi. Mektupta, Belçika Federal Sığınmacı Kabul Kurumunun (Fedasil) kısa vadede gemi veya duba bulundurmak için çeşitli nakliye şirketleriyle temasları olduğunu ancak uygun bir yer bulmanın zor göründüğü belirtildi. Halihazırda 2000 yılından bu yana Gent kentindeki limanda bu tür bir yüzen komplekste 200 civarı sığınmacı kalıyor. De Moor’un teklif ettiği çözümün konusu olan tekneler, daha çok yüzen bir konteyner köye benziyor.

Belçika’da sığınmacı krizi sürüyor

Belçika’da sığınma başvurusu yapanlara barınacak yer gösterilmemesi ve sağlık hizmetleriyle ilgili bir yılı aşkın süredir kriz yaşanıyor. Fedasil bekleme listesinde 3 bine yakın kişi bulunduğunu, kapasitesi dolduğu için kabul sürecinin yavaş ilerlediğini, sığınmacılara hizmet veremediğini savunuyor. Fedasil’in kabul merkezlerine alınamayan sığınmacıların bir kısmı sokaklarda yatıp kalkıyor, bazıları ise metruk binalarda yaşıyor. Sivil toplum kuruluşları, Brüksel mahkemelerinde Fedasil ve devlete karşı binlerce dava kazanıyor. Avukatlar, mahkeme kararlarına riayet edilmemesi üzerine, sığınmacıların davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşıyor. AİHM, şimdiye dek 5 kez sığınmacılara barınma sağlamaması nedeniyle Belçika aleyhine ihtiyati tedbir kararı aldı.

Belçika sığınmacıların teknelerde barınmasını istiyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kanada’da kilise okulunun bahçesinde 17 mezar bulundu https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/kanadada-kilise-okulunun-bahcesinde-17-mezar-bulundu/ Wed, 22 Feb 2023 11:17:00 +0000 https://yekvucut.com/?p=57264 Kanada’nın Vancouver Adası’ndaki eski Alberni Indian Residential Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde, resmi kayıtlarda olmayan 17 mezar tespit edildi. “İlk Millet”...

Kanada’da kilise okulunun bahçesinde 17 mezar bulundu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kanada’nın Vancouver Adası’ndaki eski Alberni Indian Residential Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde, resmi kayıtlarda olmayan 17 mezar tespit edildi. “İlk Millet” olarak bilinen yerli grubun açıklamasında, ülkenin Vancouver Adası’ndaki eski Alberni Indian Residential Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde 17 isimsiz mezar bulunduğu bildirildi. Açıklamada, resmi kayıtlarda olmayan mezarların tespitinin radarla yapıldığını ifade edildi. 300 hektarlık alanın yalnızca yüzde 10’unun taranabildiği belirtilen açıklamada, çalışmaların devam edeceği, daha fazla mezar bulunabileceği vurgulandı. “İlk Millet” yetkililerinden Ken Watts, yaptığı açıklamada, daha önceki çalışmalarda bu okulda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğinin belirlendiğini ifade etti. Evine dönemeyen çocuk sayısının tam olarak hiçbir zaman tespit edilemeyeceğini belirten Watts, toplum olarak konuyla ilgili gerçekleri gün yüzüne çıkaracaklarının altını çizdi. Onlarca yıllık tarihi olan bu okula kaydedilen çocuk sayısına dair veri bulunmuyor. En son 26 Ocak’ta Kanada’nın Central British Columbia bölgesinde eski bir yatılı kilise okulunun arazisinde, mezar olduğu değerlendirilen 66 yer tespit edilmişti. Ülkenin Ontario bölgesindeki eski yatılı kilise okulunun sahasında 18 Ocak’ta mezar olduğu değerlendirilen 171 yer tespit edilmiş, bunların okulda yatılı kalan çocuklara ait mezarlar olabileceği belirtilmişti.

İlk mezarlar 2021’de bulunmuştu

Ülke genelindeki 139 okulda başlatılan radar taramalarında, ilk kez 29 Mayıs 2021’de, British Columbia eyaletinin Kamloops kentindeki bir yatılı kilise okulunun bahçesinde 215 çocuğa ait ceset kalıntılarının olduğu kayıt dışı mezarlar ortaya çıkarılmıştı. Kanada’nın Sakatchewan eyaletindeki Cowessess Bölgesi First Nation Yerlileri Şefi Cadmus Delorme, 24 Haziran 2021’de, bölgede 1990’lara kadar faaliyet gösteren Marieval Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde 751 çocuğa ait kalıntıların olduğu kayıtsız mezarlar bulunduğunu açıklamıştı. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, kamuoyunda büyük yankı uyandıran eski yatılı kilise okullarının bahçesinde bulunan çocuk mezarları için, “Kanada tarihinin en karanlık bölümlerinden biri” ifadesini kullanmıştı.

Kiliselerin yatılı okulları, asimile merkezi işlevi gördü

İlki 1840’ta Katolik Kilisesi tarafından Kanada hükümeti adına açılan ve sonuncusu 1997’de kapatılan yatılı kilise okulları, 150 binden fazla yerli çocuğun ailelerinden zorla koparılarak alıkonulduğu yerler olarak tarihe geçti. Beyaz çoğunluğun hakim olduğu topluluklara “entegre edilmek için” zorla ailelerinden ve kültürlerinden uzaklaştırılan Kızılderili çocukların büyük kısmının kötü muameleye maruz kaldığı, açlık ve soğuğun yanı sıra cinsel ve fiziksel tacize uğradığı, hatta bazı çocuklar üzerinde tıbbi deneyler yapıldığının belirlendiği öne sürüldü. Yatılı kilise okullarında yaşanan trajedinin tüm boyutları ile ortaya çıkarılması için 2008’de Kanada’da Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Hayatta olan mağdurların 6 bininden fazlasını dinleyen Komisyon, çalışmalarını 2015’te tamamladı ve yaşananları “kültürel soykırım” olarak tanımlayarak 4 bin sayfalık rapor yayımladı. Bazı kaynaklarda, kilise okullarında kalırken ölen çocukların sayısı 4 bin 200 olarak verilirken, Komisyon raporunda, ölümlerin kilise yönetimlerince belgelenmemesi nedeniyle bu sayının 5 bin 995 olduğu kaydedildi.

Kanada’da kilise okulunun bahçesinde 17 mezar bulundu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Terör örgütü PKK/YPG Haseke’de 55 genci daha zorla silahlı kadrosuna aldı https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/teror-orgutu-pkk-ypg-hasekede-55-genci-daha-zorla-silahli-kadrosuna-aldi/ Thu, 02 Feb 2023 11:04:39 +0000 https://yekvucut.com/?p=57259 PKK/YPG, işgalindeki Haseke’de Arap gençleri alıkoyarak zorla silahlı kadrosuna katmaya devam ediyor.PKK/YPG’li teröristler, köy girişleri ve ilçelerde kurduğu sözde yol...

Terör örgütü PKK/YPG Haseke’de 55 genci daha zorla silahlı kadrosuna aldı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
PKK/YPG, işgalindeki Haseke’de Arap gençleri alıkoyarak zorla silahlı kadrosuna katmaya devam ediyor.PKK/YPG’li teröristler, köy girişleri ve ilçelerde kurduğu sözde yol kontrol noktalarında Haseke’ye bağlı İskenderune, Cezaa, Mustafaviyye, Kahurte ve Tel Aver köylerden 38 genci, Tel Köçer ve Cevadiyye beldelerindeki pazar yerlerinden de 17 genci olmak üzere toplamda 55 genci daha alıkoydu. Terör örgütü son 3 günde alıkoyduğu 55 genci Haseke’ye bağı Malikiyle ilçesindeki sözde toplama ve eğitim kampına götürdü. Terör örgütü PKK/YPG, son bir haftada Haseke ve Halep illerinde işgalinde tuttuğu bölgelerde 108 genci alıkoymuştu. Böylece terör örgütü 25 ocak tarihinden bu yana en az 163 genci zorla silahlı kadrosuna kattı.
 Münbiç ilçesinde esnaf, gençleri alıkoyarak zorla silahlı kadrosuna katan terör örgütü PKK/YPG’yi protesto etmek için 26 Ocak’ta kepenk indirmişti.
 PKK/YPG’li teröristler, işgal ettiği Rakka ve Deyrizor illerinde de benzer uygulamalara başvuruyor.

Terör örgütü PKK/YPG Haseke’de 55 genci daha zorla silahlı kadrosuna aldı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İsveç’te Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılar devam ediyor https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/isvecte-kuran-i-kerime-yonelik-saldirilar-devam-ediyor/ Thu, 02 Feb 2023 08:31:10 +0000 https://yekvucut.com/?p=57256 İsveç’in Karlskrona kentine bağlı Ronneby ilçesinin farklı bölgelerinde, üzerine ve içerisine hakaret yazılmış 3 Kur’an-ı Kerim bulundu. İsveç devlet televizyonu...

İsveç’te Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılar devam ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İsveç’in Karlskrona kentine bağlı Ronneby ilçesinin farklı bölgelerinde, üzerine ve içerisine hakaret yazılmış 3 Kur’an-ı Kerim bulundu. İsveç devlet televizyonu SVT’nin haberinde, üzerine ölüm tehdidi yazılan Kur’an-ı Kerim’in otobüs durağında, diğerlerinin de kamuya açık yerlerde bulunduğu belirtildi. SVT’ye açıklamada bulunan Ronneby İslam Derneği üyesi Gudlaug Hilmarsdottir, olaya son derece üzüldüklerini ve Kur’an- Kerim’in hayattaki rehberleri olduğunu söyledi. Ronneby’de 2020’de Müslümanların mescit olarak kullandıkları binanın önüne yakılmış Kur’an-ı Kerim sayfaları ve domuz pastırması bırakılmıştı. Polisin olayla ilgili “nefret suçu” soruşturması başlatıldığını duyurmasına rağmen failler yakalanamamıştı.

İsveç ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim’in yakılması

İsveç’in başkenti Stockholm’de 21 Ocak’ta Danimarkalı aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi lideri Rasmus Paludan, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakmış, kalabalık polis korumasında gerçekleştirilen eylem sırasında Paludan’ın yanına kimsenin yaklaşmasına izin verilmemişti. İsveç hükümetinin Kur’an-ı Kerim yakılması için Paludan’a izin vermesine, Türkiye başta olmak üzere çok sayıda İslam ülkesinden tepki gösterilmişti. Paludan, 27 Ocak’ta da Danimarka’da cami karşısında ve Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakmıştı. Hollanda’da da ırkçı Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) hareketi lideri Edwin Wagensveld, Lahey kentinde tek başına yaptığı eylemde Kur’an-ı Kerim yırtmıştı. Türkiye ve birçok ülkede İsveç, Hollanda ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırılar protesto ediliyor.

İsveç’te Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılar devam ediyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İsveç’te yaşanan nefret suçlarında en büyük hedef Müslümanlar https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/isvecte-yasanan-nefret-suclarinda-en-buyuk-hedef-muslumanlar/ Wed, 25 Jan 2023 07:05:34 +0000 https://yekvucut.com/?p=57252 Son dönemde Kur’an-ı Kerim’in yakılmasıyla gündeme gelen; İsveç’teki nefret suçlarında dini gruplara yönelik suçlar, birinci sırada yer alan ırkçılık ile...

İsveç’te yaşanan nefret suçlarında en büyük hedef Müslümanlar yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Son dönemde Kur’an-ı Kerim’in yakılmasıyla gündeme gelen; İsveç’teki nefret suçlarında dini gruplara yönelik suçlar, birinci sırada yer alan ırkçılık ile yarışır hale geldi. İsveç’in başkenti Stockholm’de Türkiye Büyükelçiliği yakınında Kur’an-ı Kerim yakılmasının ardından, ülkedeki nefret suçları tekrar gündeme geldi. Ülkede Adalet Bakanlığına bağlı çalışan Ulusal Suç Önleme Konseyinin (Bra) en son 2021’de yayımladığı rapor, İsveç’te ırkçılık ve dini gruplara yönelik nefret suçlarının fotoğrafını çekerken söz konusu olayların yalnızca kayıtlara geçmiş kısmını içeriyor. Buna göre, ülkedeki nefret suçlarının yüzde 55’inin kaynağı ırkçılık olurken yüzde 17’sinin kaynağı ise dini inançlar. Dini inançlar yelpazesinde bakıldığında ise en fazla Müslümanlar, ardından Yahudiler ve Hristiyanlar hedef alınıyor. Dini gruplara yönelik tüm nefret suçlarının yüzde 51’i İslamofobik, yüzde 27’si antisemitik, yüzde 11’i Hristiyanlık karşıtı, yüzde 11’i ise diğer gruplara yönelik meydana geldi. Antisemitik nefret suçları büyük ölçüde sosyal medyada ve kamuoyuna açık kaynaklarda işlenirken İslamofobik olanlarda ise ağırlıklı olarak taciz ve tahrik eylemlerine başvuruluyor.

Nefret suçlarının çoğu polise dahi intikal etmiyor

Müslüman ve Yahudilere yönelik nefret suçlarında, kadınlar erkeklerden daha fazla hedef haline geldi. Hristiyanları hedef alan nefret suçlarında ise mağdurlar, genellikle yasa dışı biçimde tehdit edilen erkekler oldu. Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığının yayımladığı 2021 Dini Özgürlükler Raporu’nda, bu verilere işaret edilirken birçok nefret suçunun da çeşitli nedenlerle polise intikal etmediği belirtildi. Raporda polise intikal eden İslamofobik nefret suçlarına örnek olarak, iki çocuğuyla anaokuluna giden bir kadının yaşlı bir kadın tarafından, “Evinize dönün, siz teröristsiniz, ben de sizin gibi insanlardan artık bıktım” ifadesini kullanması, Müslüman çocukların çoğunlukta olduğu bir okulun önünde bir kişinin, “Ülkenize gidin, burada hilafet yok” diye bağırması, bir camiye gönderilen mektupta “İslam’dan uzaklaşın” yazması yer alıyor. İslamofobik suçların işlendiği alanların yüzde 19’unu evler ve buna benzer mekanlar, yüzde 17’sini kamuya açık alanlar, yüzde 12’sini ise iş yerleri oluşturuyor. Müslümanlara yönelik nefret suçlarının yüzde 38’inin hedefinde kadınlar olurken yüzde 22’sinin hedefinde erkekler yer aldı. Bu suçların yüzde 31’inde ise kişilerden ziyade gruplar hedef alındı.

Yahudilere yönelik nefret suçları

Raporda, antisemitik nefret suçlarına örnek olarak, kamuya açık yerlerde bulunan antisemitik mesajlar, Twitter üzerinden bir kişinin defalarca antisemitik mesajlar yazması ve Yahudilerin yok olması mesajını vermesi, Twitter üzerinden kendisine “pis Yahudi’ denilerek hakaret edilen bir kadın, sinagog yakınında takip edilip tehdit edilen bir kişinin olması gibi vakalar bulunuyor. Yahudilere yönelik nefret suçlarının en çok işlendiği mahal olarak ise sosyal medya öne çıkıyor. Rapora göre, 2020’deki antisemitik nefret suçlarının yüzde 16’sı sosyal medya üzerinden, yüzde 15’i kamuya açık alanlarda, yüzde 14’ü ise SMS ya da telefon üzerinden işlendi. Ayrıca bu suçların yüzde 22’si erkeklere, yüzde 16’sı kadınlara yönelik olurken yüzde 59’unda ise tek bir kişi hedef alınmadı.

Hristiyanlar, dini gruplara yönelik nefret suçlarının hedefinde 3. sırada

Raporda, Hristiyanlara yönelik nefret suçlarına örnek olarak kiliselere yönelik saldırılar yer aldı. Hristiyanların nefret suçu ile karşı karşıya kaldığı ortamların yüzde 30’unu ibadethaneler, yüzde 19’unu telefon aramaları ve SMS’ler, yüzde 12’sini sosyal medya, yüzde 1’ini ise internet ortamları oluşturuyor. Bu gruba yönelik nefret suçunun yüzde 31’inin hedefinde erkekler, yüzde 10’unun hedefinde ise kadınlar vardı. İsveç’te nefret suçlarının en çok işlendiği yer olarak ise başkent Stockholm öne çıkıyor. 2020’de ülkedeki nefret suçlarının yüzde 27’si Stockholm’de yaşandı. Stockholm’ü Göteborg ve Malmö takip ediyor.

İsveç’te yaşanan nefret suçlarında en büyük hedef Müslümanlar yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
ABD’de asker aileleri Fransız LaFarge şirketine dava açtı https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/abdde-asker-aileleri-fransiz-lafarge-sirketine-dava-acti/ Mon, 26 Dec 2022 11:00:27 +0000 https://yekvucut.com/?p=57242 DEAŞ tarafından öldürülen ABD askerlerinin aileleri, bu yılın başlarında çimento fabrikasını işletmek için DEAŞ ve El Nusra’ya rüşvet verme suçunu...

ABD’de asker aileleri Fransız LaFarge şirketine dava açtı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
DEAŞ tarafından öldürülen ABD askerlerinin aileleri, bu yılın başlarında çimento fabrikasını işletmek için DEAŞ ve El Nusra’ya rüşvet verme suçunu kabul eden Fransız holdingi Lafarge’a dava açtı. ABD hükümetinin teröre maddi destek sağlama suçlamasıyla şirkete karşı açtığı ilk dava sonucunda, şirket suçunu kabul ederek 800 milyon dolar para cezası aldı. Aileler, şirkete açtıkları davada, Fransız Lafarge’ın ekonomik kişisel çıkarlarının DEAŞ’ın Amerikalılar da dahil olmak üzere masum sivilleri katletmesine olanak sağladığını açıkladı. Dava dilekçesinde, “Davalıların DEAŞ’a yaptığı ödemeler ve iş ortaklığı, DEAŞ’ın Amerikalıları öldürme niyeti ve kabiliyetine sahip acımasız bir terörist deve dönüşmesi için ihtiyaç duyduğu sermayeyi sağladı.” ifadeleri kullanıldı. Davacıların DEAŞ’ın sorumlu tutulduğu saldırılarda öldürülen üç ABD askerinin aileleri olduğu bildirildi. California Donanması’ndan Baş Astsubay Jason Finan, 20 Ekim 2016’da Irak’ta DEAŞ tarafından yerleştirilen bir patlayıcı cihazla öldürüldü. Eşi ve ailesi, ölümünden bu yana “şiddetli zihinsel ıstırap, aşırı duygusal acı ve ıstırap yaşadıklarını” belirtti.

Virginia’dan Donanma Kıdemli Astsubay Scott Cooper Dayton, 24 Kasım 2016’da Suriye’nin Ayn İsa kentinde DEAŞ tarafından yerleştirilen bir el yapımı patlayıcı tarafından öldürüldü. Davacılar arasında dul eşi ve çocukları da var. Eski Denizci David Berry ise Virginia’dan 12 yıllık bir savaş gazisiydi ve 27 Ocak 2015’te Libya’daki Corinthia Oteli’ne düzenlenen bir DEAŞ saldırısında öldürüldü. O sırada Berry, özel bir müteahhit için çalışıyordu.

Fransız çimento devi LaFarge’ın kirli geçmişi

Fransız çimento devi Lafarge, terör örgütü PKK/YPG ve DAEŞ’in en büyük destekçilerinden de biri. Lafarge, Suriye’de Halep’e 150 kilometre uzaklıkta ve Menbiç, Rakka ile Ayn el-Arap arasında bulunan Celebiye bölgesinde 2007’de bir çimento fabrikası satın aldı ve tesisin yenilenmesi için 680 milyon dolar yatırım yaptı. Bu girişimle Suriye’nin petrol sektörü dışındaki en büyük yabancı yatırım kalemi haline geldi. Celebiye fabrikasının resmi açılışı ise Ekim 2010’da gerçekleşti. Lafarge Grubu, Suriye’deki faaliyetlerini giderek büyüttü hatta Irak’ta da 500 milyar dolarlık yatırımdan pay almayı hedeflemişti. Fakat 2011’de Suriye’de iç savaş patlak verdi. O dönemde Total, Air Liquid ve Bel gibi Fransız şirketler Suriye’deki girişimlerini sonlandırırken Lafarge ise aksine ülkede kalmaya karar verdi. Ayn el-Arab’dan 50 km uzaklıktaki tesis, 2014 yılında şehir ve çevresinde YPG ile DEAŞ arasında çıkan çatışmalara rağmen tüm faaliyetlerine devam ettiği gibi her iki terör örgütüyle de ilişkisini sürdürerek iç savaş ortamını fırsata çevirmeye çalıştı. Daha sonra bölge 19 Eylül 2014’te terör örgütleri tarafından ele geçirildi ve Fransız şirket hepsini finanse etmiş oldu. Lafarge, DEAŞ’in şantiyeyi almasının ardından Celebiye tesisindeki faaliyetlerini durdurdu. Ancak şirket, Celebiye depolarında kalan çimentoların satışını 2015’e kadar sürdürdü. 2016 yılında ise Fransız Le Monde gazetesi, Lafarge’ın bütün kirli çamaşırlarını ortaya döktü. Fransız çimento devinin DAEŞ’ten petrol ve malzeme satın aldığını, geçiş hakkı ödediğini, DAEŞ’in el koyduğu fabrikanın 2015’te bölgeyi ele geçiren PYD güçlerinin kontrolüne geçtiğini, fabrikanın Batılı güçler ve terör örgütleri tarafından askeri üs olarak kullanıldığını açıkladı.

Lafarge şirketi, DAEŞ’in bölgeyi kontrolü altına almasının ardından, fabrikanın faaliyetlerini sürdürebilmesi için örgüte maddi ödemede bulundu. Lafarge’ın yerel yönetimi, malzeme taşıyan kamyonlarının her geçişinde yüklü bir geçiş parası ödedi. Ayrıca çimento üretimi için kullanılan kaya, petrol gibi hammaddeler için de yüksek miktarda vergi verdi. Fabrikanın kontrolünü ele geçiren DAEŞ, Lafarge’dan 2014 yılındaki kârının yüzde 15’ini vergi olarak istedi. Lafarge bunu reddedince, DAEŞ fabrikaya el koydu. DAEŞ’in Rakka ve Manbiç kentlerini ele geçirmesinin ardından Lafarge, Ahmed Jaloudi adında bir aracı göndererek örgütle pazarlık masasına oturdu. DAEŞ ile pazarlıkların ardından Lafarge, kamyonlarının geçişi için, “Halep vilayeti mali sorumlusundan” tamponlu bir geçiş belgesi elde etti. Lafarge böylece rahatlıkla ham madde ulaşımını sağladı. Lafarge çimento yapımı için her gün yüzlerce kamyon kalker kayalık satın aldı. Bunların geçişi için de DAEŞ’e para ödedi. Şirket ile DAEŞ arasındaki anlaşma, 19 Eylül 2014 tarihine kadar devam etti. Lafarge DAEŞ’in 2014 yılında bölgeyi tamamıyla işgal etmesi üzerine ülkeyi terk ettiğini söylese de Sherpa adlı müdahil insan hakları grubu için çalışan avukat Maria Dose, Lafarge’ın 2011-2015 arasında başta DAEŞ olmak üzere terörist gruplara tam olarak 12 milyon 996 bin avronun ödendiğini söylemişti. Yine Londra merkezli PWC denetim şirketinin yaptığı araştırmalara göre, terör örgütlerine 13 milyon dolar, ABD’li uzman merkezi Baker McKenzie’nin araştırmalarına göre de 2012-2014 yılları arasında sadece DAEŞ’e 500 bin dolar para akıtıldı. DAEŞ’e haraç ödemenin dışında örgütten malzeme ve akaryakıt da temin edildi. DAEŞ ise Lafarge’den aldığı çimentoları sığınak ve tünel yapımında kullandı.

Lafarge’ın teröristlerle iş birliği Türkiye’nin operasyonlarıyla ortaya çıktı

Lafarge, terör örgütlerine sağladığı desteği DAEŞ’ten sonra bölgeyi işgal eden YPG/PYD ile de iş birliği yaparak verdi. Zaten Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve eski başkanlar YPG’li teröristleri sarayda ağırlarken bunu DAEŞ’e verdikleri destek gibi gizli saklı da yapmamışlardı. Lafarge YPG’nin bölgede üsler kurmasını ve yer altı tünelleri inşa etmesini de finanse etti ve bu tüneller Türkiye’nin operasyonlarıyla ortaya çıktı. Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine yönelik düzenlediği Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarıyla birlikte devasa tüneller tespit edildi. Barış Pınarı ve Zeytin Dalı bölgesinde 2 bin iki yüzden fazla tünel ortaya çıkarıldı. Tünellerin uzunluğu ise 600 kilometreyi buluyor. Tel Abyad’daki yaklaşık 150 kilometrelik tünel hattı, şehir merkezlerinden askeri üslere, oradan da Ayn-El Arus’a kadar uzanıyor. Teröristler Afrin’in altına adeta bir yer altı şehri inşa etmiş ve tünellerin bir kısmı da büyük bir aracın içine girebileceği büyüklükte.

Öte yandan Fransız istihbaratının ve hükümetin de Lafarge’ın teröristlerle yaptığı kirli iş birliğinden haberdar olduğu ortaya çıktı. Anadolu Ajansı 7 Eylül 2021’de Lafarge’ın terör örgütü DAEŞ’i Fransa istihbaratının bilgisi dâhilinde finanse ettiğini kanıtlayan belgeleri yayımlamıştı. Fransız devletine ait belgelerde Lafarge şirketi ile Fransız istihbarat servisi arasındaki ilişki, 22 Ocak 2014’te şirketin güvenlik müdürü Jean Claude Veillard’ın İçişleri Bakanlığı istihbaratına ait bir adrese gönderdiği e-postayla başlıyor. Lafarge, DAEŞ’le ilişkisi hakkında Fransız istihbarat servislerini sürekli bilgilendiriyor. Şirket yetkilisi Veillard ise mailinde Lafarge’ın Suriye’de halen aktif olduğunu ve çalışmalarının devam edebilmesi için “yerel aktörlerle” ilişki kurması gerektiğini söylüyor. Hatta 1 Eylül 2014’te, Lafarge Güvenlik Müdürü Veillard ile Fransız İçişleri Bakanlığı istihbaratı arasındaki yazışmalarda DEAŞ’a çimento gönderilmesi işi konuşuluyor. Fransız istihbaratı’nın “DEAŞ’a giden çimentoyla ilgili daha fazla detay verebilir misiniz?” ifadelerinden zaten teröre sağlanan desteği bildiklerini de açıkça görüyoruz. 30’dan fazla görüşme yapılmış bu şekilde. Lafarge’ı uyarmayı bırak destek bile olmuşlar. Zaten bunu da gizli tutanaklarda itiraf ettiler. Böylece DAEŞ’in, Lafarge’dan aldığı çimentoları sığınak ve tünel yapımında kullandığı da resmen belgelendi. Teröre desteği teyit edilen Lafarge ise İsviçre’deki rakibiyle birleşerek isim değişikliğine gitti. Sanki şirketin adı değişse yaptıkları unutulacakmış gibi. 2015’te birleşmenin ardından İsviçre’deki şirketin ismi LafargeHolcim Ltd olmuştu.

Ancak Fransız Yargıtayı’nın karar açıklamasına kısa süre kala şirket isim değişikliğine gitti. “Lafarge” ibaresinin atıldığı şirket “Holcim Ltd” adını aldı. Şirketten yapılan açıklamada ise isim değişikliğinin “verimlilik ve etki” gibi faktörler nedeniyle yapıldığı ileri sürüldü. Verimlilik ve etki? Sanıyoruz terör örgütlerine sağladıkları verimlilik. Devam edelim.
Şirket hakkında Haziran 2017’de açılan soruşturma kapsamında, Lafarge’ın yönetim kurulu başkanı Bruno Lafont’un da aralarında bulunduğu bazı üst düzey yöneticiler “teröre finansman sağlamak” ile suçlandı. Şirketin güvenlik müdürü Veillard, 30 Kasım 2017’de polise ifade verdi ve yaptığı her şeyden Fransız devlet ve istihbarat kurumlarını haberdar olduğunu söyledi. Çatışmalar ve silahlı gruplar arasındaki askeri dengelere dair saha bilgilerinin de Fransız istihbaratına verildiği ortaya çıktı. Haziran 2018’de şirkete karşı “insanlığa karşı suçlara ortak olmak” suçlaması yapıldı. Ancak Lafarge’ın teröre verdiği desteğin açıkça ortaya çıkmasına rağmen bu suçlar Kasım 2019’da düşürüldü. Davaya müdahil olan sivil taraflar, yolsuzlukla mücadele sivil toplum kuruluşu Sherpa ile Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi, suçlamanın düşürülmesine itiraz ederek Yargıtaya başvurdu. Paris Temyiz Mahkemesi, Lafarge hakkında Suriye’de DEAŞ’a finansman sağlayarak “insanlığa karşı suça ortak olduğu” iddiasıyla soruşturma açılmasını onayladı. Sonunda, Fransız Lafarge şirketi hem DEAŞ’a ve PKK başta olmak üzere birçok terör örgütlerine maddi yardımda bulunmaktan dolayı Fransa’da yargılanacak.

ABD’de asker aileleri Fransız LaFarge şirketine dava açtı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kanlı Noel katliamının üstünden 59 yıl geçti https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/kanli-noel-katliaminin-ustunden-59-yil-gecti/ Wed, 21 Dec 2022 14:35:40 +0000 https://yekvucut.com/?p=57229 Kıbrıs’ta Rum çetelerinin gerçekleştirdiği “Kanlı Noel” katliamının üzerinden 59 yıl geçti. Saldırılarda 364 kişi şehit düştü, 103 Türk köyü boşaltıldı....

Kanlı Noel katliamının üstünden 59 yıl geçti yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kıbrıs’ta Rum çetelerinin gerçekleştirdiği “Kanlı Noel” katliamının üzerinden 59 yıl geçti. Saldırılarda 364 kişi şehit düştü, 103 Türk köyü boşaltıldı. Rum çeteleri, 24 Aralık 1963’te Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki saldırılarına devam ederken, Kıbrıs’taki Türk Alayı’nda doktor olarak görev yapan Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ile 3 çocuğunu da vahşice katletti. Rumlar 6 Ağustos 1964 tarihinde Erenköy’e EOKA lideri Yeoryos Grivas komutasındaki kuvvetlerle saldırıya geçti. Bölgedeki kuşatmayı sona erdiren ise Türk Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği uyarı uçuşları oldu. Yüzbaşı Cengiz Topel’in kullandığı F100F jeti düşürüldü. Paraşütle atlamayı başaran Topel, indiği Rum köyü yakınlarında esir alındı. Rumlar tarafından işkenceyle öldürülen Yüzbaşı Topel, Cumhuriyet döneminin ilk hava harp şehidi oldu. 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı başlatıldı. Ada’da Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak üzere iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanındı. Konferansın 2.aşamasında ise Yunanistan, yeni anayasal düzenin kurulmasına yönelik teklifleri reddetti. Ayrıca ikinci toplantıya kadar Rum ve Yunan askerlerinin, Türklerin bulunduğu bölgeden çekilmeleri gerekiyordu ancak çekilmedikleri gibi saldırılar da sürdü. 14 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci aşaması başladı. Harekatın ikinci aşamasında Rum çeteler bir katliama daha imza attı. 14 Ağustos 1974’te Türk köylerine girdiler. Aralarında bebeklerin de bulunduğu 126 Kıbrıs Türkünü katlettiler. Bugün “Katliam Çukuru” olarak bilinen toplu mezar, katliamdan 18 gün sonra tesadüfen buldu.

Kanlı Noel katliamının üstünden 59 yıl geçti yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Belçika sömürge geçmişi için özür dileyemedi https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/belcika-somurge-gecmisi-icin-ozur-dileyemedi/ Tue, 20 Dec 2022 09:00:25 +0000 https://yekvucut.com/?p=57217 Belçika’nın sömürge geçmişiyle yüzleşmesi ve özür dilemesi konusunda 2 yıldan uzun süredir çalışmalar yapılıyor. ABD’de 2020’de başlayan ve Avrupa’ya sıçrayan...

Belçika sömürge geçmişi için özür dileyemedi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Belçika’nın sömürge geçmişiyle yüzleşmesi ve özür dilemesi konusunda 2 yıldan uzun süredir çalışmalar yapılıyor. ABD’de 2020’de başlayan ve Avrupa’ya sıçrayan ırkçılık karşıtı gösterilerden sonra kurulan parlamento komisyonu, ırkçılıkla mücadele ve ülkenin sömürge geçmişiyle ilgili 2 yılda 300’den fazla toplantı yaptı, iki uzman raporu hazırlattı ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Ruanda ve Burundi gibi ülkelere misyonlar gönderdi. Ancak bu çalışmalar sonunda hazırlanan teklifler bugünkü meclis komisyonu toplantısında kabul edilmedi. Ülkenin siyasi partilerinden Liberaller ve Hristiyan Demokratlar, teklifin özellikle özür içeren kısmına karşı çıkarak komisyon oturumunu terk etti. Bu iki partinin milletvekilleri oturumu terk edince oylama için gerekli çoğunluk sağlanamadı. Belçika’nın sömürge geçmişiyle yüzleşmesi için hazırlanan 128 maddelik teklif, bir anma günü ve sömürge geçmişi yılı ilan edilmesi, özellikle “hayvanat bahçesinde sergilenir gibi halka sergilenen siyahiler” gibi sömürge geçmişi mağdurları için anıt dikilmesi, arşivlerin taranması ve sınıflandırılması, bu konuda çalışmalara burs sağlanması, ırkçılık karşıtı ulusal eylem planı oluşturulması gibi başlıklardan oluşuyordu. Belçika’daki 7 partili koalisyon hükümetinde özür ve tazminat gibi konularda anlaşmazlık bulunuyor. Özür konusunu gündeme getiren Yeşiller Partisi, Kongo, Ruanda ve Burundi halkından özür dilenmesini, sembolik tazminatlar için harekete geçilmesini istiyor. Yeşiller Partisi, bunun yasal bir bağlayıcılığı olmayacağını, dolayısıyla mali tazminat yolunu açmayacağını savunuyor.

Belçika sömürge geçmişi için özür dileyemedi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>