Adnan Menderes arşivleri | Yekvucut Akıl ve vicdan sahiplerine Sat, 17 Sep 2022 18:11:58 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yekvucut.com/wp-content/uploads/2022/11/favicon_yek.png Adnan Menderes arşivleri | Yekvucut 32 32 Türkiye demokrasi tarihinin kara lekesi: Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilişinin 61. yılı https://yekvucut.com/video/turkiye-demokrasi-tarihinin-kara-lekesi-adnan-menderes-ve-arkadaslarinin-idam-edilisinin-61-yili/ Sat, 17 Sep 2022 18:08:25 +0000 https://yekvucut.com/?p=56938 "Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi?" ⚠️Bugün milletin iradesini hiçe sayanlar 61 yıl önce de aynı zihniyete sahipti!...

Türkiye demokrasi tarihinin kara lekesi: Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilişinin 61. yılı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>

"Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi?"

⚠Bugün milletin iradesini hiçe sayanlar 61 yıl önce de aynı zihniyete sahipti!

▪Halkın iradesiyle seçilen Başbakan #AdnanMenderes ve görev arkadaşları 16-17 Eylül 1961 tarihlerinde idam edildi. pic.twitter.com/qQDH8g1JCq

— Yekvücut (@yekvucutcom) September 17, 2022

Türkiye, 27Mayıs 1960 tarihinde ilk kez darbeyle tanıştı. Halkın iradesiyle seçilen Başbakan Adnan Menderes ve görev arkadaşları, darbeciler tarafından idam edildi. Demokrasiye ilk darbe vurulduğunda, Türkiye Cumhuriyeti henüz 37 yaşındaydı. İktidarda, 10 yıl önce ülkedeki tek parti devrine son veren Demokrat Parti (DP) bulunuyordu. Başbakan, 1950-54 seçimlerinden zaferle çıkan Adnan Menderes iken Cumhurbaşkanı da Celal Bayar’dı. 14 Mayıs 1950’deki seçimlerde, DP ilk büyük zaferini kazanmıştı. Yüzde 53 oy ve 416 milletvekili ile Meclis’e girmişti. CHP ise ancak 69 sandalye kazanabilmişti. Menderes’in ilk icraatı, seçim vaatlerinden biri olan din üzerindeki baskıları kaldırmaktı. Türkçe okunan ezanın yeniden Arapça okunmasını sağladı. On yıllık iktidarı süresinde önemli değişimlere imza attı ve 1950-54 yılları arasında en iyi dönemini yaşadı. Bu durumu hazmedemeyen vesayet odakları ise adım adım demokrasiye pusu kurdu. DP, ilk yıllarından itibaren sivil ve askeri kanadın muhalefeti ile karşı karşıya kaldı. 27 Mayıs Darbesine giden yollar türlü tuzaklarla döşendi. Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki 38 kişilik cunta, 27 Mayıs 1960’ta sabaha karşı yönetime el koydu. Darbe gerekçeleri de “Demokrat Parti’nin ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiasıydı. Darbe, Alparslan Türkeş’in radyodan yaptığı anonsla duyuruldu. Milli Birlik Komitesi tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında, bütün antidemokratik yöntemler devreye sokuldu Anayasa ve TBMM feshedildi, siyasi faaliyetler askıya alındı. Celal Bayar, Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP’li vekiller ile askerler Yassıada’da hapsedildi. Yassıada’daki kurmaca yargılamalar, 14 Ekim 1960’ta başlayıp 15 Eylül 1961’de karara bağlandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan‘ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar’ın cezası, yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrilirken, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de sabaha karşı, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961’de idam edildi. 27 Mayıs’tan geriye darbeye önce çanak sonra alkış tutan kesimler kaldı. Darbeciler, 27 Mayıs ihanetini “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan etti.

Türkiye demokrasi tarihinin kara lekesi: Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilişinin 61. yılı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Demokrasiye kurulan pusu: 27 Mayıs Darbesi https://yekvucut.com/gundem/demokrasiye-kurulan-pusu-27-mayis-darbesi/ Thu, 26 May 2022 14:59:02 +0000 https://yekvucut.com/?p=55422 “Reis beyefendi hazretleri bu tamamen aklı mantıkın etrafında haricinde bir şey.” Bu konuşma Türk milletin yüreğinde uzunca bir süre kapanmayan...

Demokrasiye kurulan pusu: 27 Mayıs Darbesi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Reis beyefendi hazretleri bu tamamen aklı mantıkın etrafında haricinde bir şey.” Bu konuşma Türk milletin yüreğinde uzunca bir süre kapanmayan bir yaraya sebep olmuştu.  Bu cümleler Türkiye’nin Başvekili, demokratik yollarla seçilmiş ilk başbakanımız Adnan Menderes’in darbeciler tarafından göstermelik yargılanması sırasında yaptığı açıklamalardı. 27 Mayıs darbesiyle Anayasa ve TBMM feshedilirken dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. Peki, hazin sürece nasıl gelindi? Gelin hep birlikte inceleyelim. Adnan Menderes siyaset dünyasına damgasını vurmadan önce ilk adımını, 1930’da Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası’yla attı. Aydın il başkanlığını yaptığı partinin kısa süre sonra kapatılması üzerine Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçti. Menderes, Aydın ziyareti sırasında Atatürk’le tanıştı. Atatürk’le gerçekleştirdiği sohbet belki de hayatını değiştirdi. Nitekim 1931 seçimlerinde aday olmadığı halde milletvekili seçildi. Daha sonra da kendisini aday listesine koyan kişinin Atatürk olduğunu öğrendi. Menderes, CHP’de dört dönem boyunca milletvekilliği yaptı. Bu süre zarfında eğitimine de devam etti ve Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Siyaset sahnesinde parlamaya başlaması ise 1945 yılında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun Meclis’te görüşülmesiyle başladı. Çok geçmeden parti içi muhalefetin öncülerinden biri haline geldi. Siyaset hayatının dönüm noktalarından bir diğeri de 7 Haziran 1945’te partiye sunulan ve “Dörtlü Takrir” olarak anılan önergeydi. Menderes ve arkadaşları, demokratikleşme için yasalarda ve parti yönetiminde değişikler yapılması için önerge sundu. Ancak önerge CHP Parti Meclisi tarafından reddedildi. Ardından Menderes ve iki arkadaşı partiden uzaklaştırıldı. Önergede imzası bulunan Celal Bayar da hem milletvekilliğinden hem de partiden istifa etti. Menderes için asıl süreç bu olaydan sonra başladı. “Dörtlü Takrir” önergesi nedeniyle CHP’den istifa eden Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’la birlikte 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdu. Demokrat Parti, tek parti diktatörlüğünün uygulamaları ile usanan halkın desteğini hemen aldı.

CHP’nin baskıcı yönetiminin son bulması

Bu destek o kadar yüksekti ki 1946’da yapılan meşhur “açık oy gizli tasnif” seçimlerinde bile Demokrat Parti 61 milletvekili kazanmıştı.  4 yıl sonra 14 Mayıs 1950’de yapılan ve bu kez “Gizli Oy Açık Tasnif” ile oyların sayıldığı genel seçimlerinde zafer kazandı ve iktidara geldi. Parti, seçimlerde yüzde 53 oy aldı. 416 milletvekili ile Meclis’e girerken, CHP sadece 69 sandalye kazanabilmişti. Böylece 27 yıldır süren CHP’nin baskıcı yönetimi son bulmuş oldu. 22 Mayıs 1950, Menderes’in Başbakanlık koltuğundaki ilk günüydü. Böylece 10 yıl sürecek DP iktidarı resmen başladı. Celal Bayar da Cumhurbaşkanı’ydı. (Şurada S verilecek video gelecek ardından konuşmaya devam edeceğim.) Menderes’in, Başbakan olduktan sonra ilk icraatı, seçim vaatlerinden biri olan din üzerindeki baskıları kaldırmaktı. 16 Haziran 1950’de Türkçe okunan ezanın yeniden Arapça okunmasını sağladı. Menderes tüm bunların yanında halkla iç içe olan bir siyasetçiydi. Bu nedenle vatandaş ona her zaman destek oluyordu. On yıllık iktidarı süresinde önemli değişimlere imza attı. Bunlardan biri de tarım alanında gerçekleşen makineleşmeydi. Karayollarının yapımına hız vermesi, yeni sanayi tesislerinin kurulması ve barajlar öne çıkan icraatları oldu. Böylece ülke kalkınma sürecine girdi. Türkiye uygun dış siyasi ikliminin de etkisiyle Demokrat Parti iktidarı, 1950-1954 yılları arasında ekonomik olarak en iyi dönemini yaşadı… Bütün bu icraatlar, 1954 seçimlerinde Demokrat Parti’yi daha da güçlendirerek oy oranının yüzde 56’ya çıkmasını sağladı. Öyle ki artık milletvekili sandalyelerinin yüzde 93’ü Demokrat Parti’dendi.

Demokrasiye kurulan pusu

Bu durumu hazmedemeyen vesayet odakları ise adım adım demokrasiye pusu kurmaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek oyunu alarak iktidarda kalmayı başaran DP, ilk yıllarından itibaren sivil ve askeri kanadın muhalefeti ile karşı karşıya kaldı. 27 Mayıs Darbesine giden yollar türlü tuzaklarla döşendi. Bu tuzaklardan biri de 1950’lerin ortasında Londra Konferansı sırasında Kıbrıslı Rumların kurduğu EOKA örgütünün Türklere karşı başlattığı saldırılardı. Kıbrıs’taki olaylar Türkiye’de büyük tepkilere neden oldu. O günlerde Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bombalandığı yalanı kulaktan kulağa yayıldı. Bu haber üzerine İstanbul’da yaşayan gayrimüslimler bir anda hedef haline geldi. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin yanındaki Türk konsolosluğunun bahçesine atılan iki bombadan birinin patladığı, evin ve konsolosluk binasının camlarının kırıldığı haberi ile Ankara, İstanbul ve İzmir’de halk sokağa döküldü. 6 Eylül 1955’te başlayan 6-7 Eylül Olaylarında, azınlıkların yaşadıkları semtlerde yangınlar çıkarıldı. Kiliselere ve mezarlıklara saldırılar düzenlendi. 6-7 Eylül olaylarının organizatörlerinden biri olan Orhan Birgit’in CHP’de siyaset yaptığını 1974 yılında turizm ve tanıtma bakanlığı yaptığını da hatırlatalım ve bir parantez daha açalım. 6-7 Eylül olaylarına ilişkin Yassıada’da dava açılmasında en büyük rol ise Fuad Köprülü’nün oldu. 27 Mayıs 1960 darbesinden sadece 8 gün sonra bir gazeteye röportaj veren Köprülü, 6-7 Eylül Olaylarıyla ilgili dönemin Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes’i suçlayarak “Bu müessif hadisenin baş tertipçisi ve müsebbibi bizzat Menderes’ti. Kıbrıs’ı fethetmek için bu şekilde bir yol takip etmeyi doğru bulmuştur.” ifadelerini kullandı.

Hükümet aleyhine gösteriler düzenlendi

Atatürk’ün evinin bombalanması hadisesinin de bir tertip olduğunu ileri süren Köprülü, “Bizzat tertipçisi Menderes’tir. Kendisine bu aklı yine Kıbrıs fatihlerinden Zorlu vermiştir.” iddiasında bulundu. Bu iddialar üzerine, darbeden sonra Yassıada’da alelacele bir 6-7 Eylül Olayları davası açıldı ve Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu altışar yıl hapis cezasına çarptırıldı. DP’nin kurucularından ve Dışişleri Bakanı olan Fuad Köprülü ile hayli uzun süren bir çekişme içine giren Zorlu, 1957 seçimlerinden sonra 25 Kasım 1957’de Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. Fuad Köprülü’nün kişisel husumeti nedeniyle böyle bir röportaj verdiği ve Zorlu’nun mahkûm edilmesini istediği iddia edilmişti. 6 Eylül 1955 günü başlayan olaylar iki gün boyunca devam etti. Menderes tüm bu hadiselere rağmen yılmadı. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti, ilk kez oy kaybı yaşasa da iktidarı bırakmadı. Ancak seçimlerden sonra tansiyon hiç düşmedi. 1946’da çok partili hayata geçilmesinin ardından, 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, 10 yıl iktidarda kaldı. Demokrat Parti iktidarının son dönemlerinde ülkede yaşanan gerilim, zaman zaman şiddetle kendini gösterdi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün bazı yurt gezilerinin engellendiği ve saldırıya uğradığı yalanları öne sürüldü. Üniversite öğrencileri, hükümet aleyhine gösterilere başladı. İstanbul Beyazıt Meydanı’nda öğrencilerin eylemleri esnasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, seken bir kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti.

“555K”: “5’inci ayın 5’inde saat 5’te Kızılay’da”

Emeksiz’in polis kurşunuyla hayatını kaybettiği yönündeki haberlerle olaylar daha da şiddetlendi. İnönü’nüyle Ankara’dan Uşak’a giden CHP’li gençler, önünden geçtikleri DP il binasını taşladı. Karşılık olarak DP binasından CHP’lilere 1 çay bardağı atıldı. İnönü şehirden ayrılırken de gerilim yaşandı. O gün CHP’ye yakın olan basın yayın kuruluşları İsmet İnönü’nün taşlandığını, başına isabet eden bir taşla yaralandığını yazdı. Ancak o günün görgü tanıkları iddiaları yalanladı. Ülkede yaşanan eylemler nedeniyle İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edildi. 5 Mayıs 1960 tarihinde Ankara’da bir öğrenci grubu, “555K” yani “5’inci ayın 5’inde saat 5’te Kızılay’da” koduyla gösteri düzenledi. Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes’in boğazını sıktı. Menderes gence “Ne istiyorsun” diye sordu. Genç, “Hürriyet istiyorum” cevabını verdi. Menderes ise “Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?” ifadelerini kullandı. 21 Mayıs’ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı’na kadar “sessiz” yürüyüş yaptı. 27 Mayıs Darbesinden önce yaşanan son gelişmelerdi bunlar. Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki 38 kişilik cunta, 27 Mayıs 1960’ta sabaha karşı yönetime el koydu. Darbe gerekçeleri de “Demokrat Parti’nin ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiasıydı.

Alparslan Türkeş’in çağrısıyla başlayan darbe

“Sevgili vatandaşlar, dün gece yarısından itibaren, bütün Türkiye’de deniz, hava, kara Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek memleketin idaresini ele almıştır. Bu hareket, silahlı kuvvetlerimizin müşterek iş birliği sayesinde kansız başarılmıştır. Sevgili vatandaşlarımızın, sükûn içinde bulunmalarını ve resmi sıfatı ne olursa olsun hiç kimsenin sokağa çıkmamalarını rica ederiz.” Darbe, Alparslan Türkeş’in 27 Mayıs 1960 yılında radyodan yaptığı bu anonsla duyuruldu. “Ülkenin gitgide baskı rejimine götürüldüğü” iddiasıyla Milli Birlik Komitesi tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında, bütün antidemokratik yöntemler devreye sokuldu. Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM’yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP’li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, darbe sırasında Kütahya’daydı. Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada’da hapsedildi. Kurmaca yargılamalara 14 Ekim 1960’ta, Yassıada’da başlandı.

27 Mayıs darbesi sonrası yapılan propagandalar

27 Mayıs darbesi yapıldıktan sonra Askeri Cunta tarafından ülkenin çok tehlikeli bir uçurumdan son dakikada kurtarıldığı şeklinde yoğun bir propaganda yapılmaya başlandı. Yönetime hâkim olunmuştu fakat hâkimiyetin sürdürülmesi gerekiyordu. Bu sebeple de propaganda yöntemleri kullanılmalıydı. Cunta, idareyi ele alır almaz DP iktidarını akıllara durgunluk veren suçlamalarla itham etmeye başladı. Müdahalenin sebepleriyle birlikte meşruiyetini de kamuoyuna anlatmak istiyorlardı. Askeri cuntanın iddia ettiği sebepler arasında şunlar yer alıyordu: Devrilen iktidar, İstanbul Beyazıt Meydanında hükümet aleyhine gösterilerde bulunmuş öğrencilerin arasından yüzlercesini gizlice öldürmüş ve cesetlerini bilinmeyen yerlere gömmüş veya Et-Balık Kurumu’nun kombinalarında kıyma şekline dönüştürerek hayvan yemi haline getirmişti. Harp Okulunun 1500 öğrencisini toptan imha etmenin hazırlıklarının yapılıyordu. Kars ve Ardahan, Sovyet Rusya’ya satılmıştı. DP iktidarı ülkede bir iç savaş çıkarmayı planlıyor ve kendi adamlarını silahlandırıyordu. DP’li yöneticiler devlet hazinesini soymuştu. İddialar bunlardı.

“Bebek Davası”

Bizzat Cemal Gürsel tarafından halka duyurulan bu yalanlarla gazetelerde de sürekli haberler çıkarıyorlardı. Cunta yönetimi idareyi ele aldıktan sonra bu korkunç iddiaları ispat etmek için araştırmalara başladı. Et-Balık Kurumunun buzdolaplarında ve gizli mezarlarda öldürülen öğrencilerin cesetleri arandı. Bu işte bilgi sahibi olabilecek kişilere işkenceler yapıldı. İç savaş için hazırlandığı öne sürülen silahlar ve sorumluları arandı. Bir taraftan da DP’lilerin bankalardaki paralarına ve özel kasalarına el konuldu. Ve tüm bu yalanlar gazete manşetlerinde ilk sıralardaydı. Menderes’e türlü iftiralar atıldı. “Bebek Davası” bu iftiralardan biriydi. Menderes, sanatçı Ayhan Aydan’ın karnındaki bebeği öldürtmekle suçlandı. İstanbul radyosunda davayı anlatan spiker bile hislerine hâkim olamayıp partizanca davranıyordu: “Masum halkımızın reylerini çalmak ve türlü entrikalar çevirmek suretiyle iktidar mevkiine gelen düşüklerin elebaşlarının milletin parasıyla saltanat sürdükleri devirlerde ne gibi düşük ve süslü işlerle meşgul oldukları bir kere daha meydana çıktı.”

27 Mayıs’tan geriye, darbeye önce çanak sonra alkış tutanlar kaldı

Ancak tabii bebeğin doğum sırasında eceliyle öldüğü tespit edilince dava düştü. Yassıada’daki yargılamalar, 14 Ekim 1960’ta başlayıp 15 Eylül 1961’de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, “anayasayı ihlal” davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288’i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de sabaha karşı, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961’de idam edildi. Menderes idam edilmeden önce şunları söyledi: “Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.”  Ve sanki idam edilmeyecekmiş gibi “kimseye kırgın değilim.” dedi. 27 Mayıs’tan geriye ise darbeye önce çanak sonra alkış tutan kesimler kaldı. Darbeciler, 27 Mayıs ihanetini “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan etti. Bugün Menderes’in kabri binlerce insanın ziyaret ettiği bir anıt mezara dönüştü. Ancak ne yazık ki darbeyi “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlayanlar hâlâ var. Örneğin; Atatürkçü Düşünce Derneği, her 27 Mayıs’ın yıl dönümünde darbeye destek mesajı yayınlıyor. Kurmaca yargılamalarla 27 Mayıs darbe dönemi, Türkiye tarihinde kara bir leke olarak zihinlere kazındı. Tüm yalan ve iftiralara rağmen üzerinden yıllar geçse de Adnan Menderes ve arkadaşları hâlâ rahmet ve özlemle anılıyor. Biz de Yassıada’daki hukuksuz yargılamalar sonucu şehit edilen Menderes ve arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyoruz.

Demokrasiye kurulan pusu: 27 Mayıs Darbesi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Demokrasi tarihinin kara lekesi idamların 59. yılı https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/demokrasi-tarihinin-kara-lekesi-idamlarin-59-yili/ Thu, 17 Sep 2020 14:31:56 +0000 http://yekvucut.com/?p=34168 Türkiye demokrasisi için unutulmayacak bir kara leke olarak tarih sayfalarına kazınan, eski Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin üzerinden...

Demokrasi tarihinin kara lekesi idamların 59. yılı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye demokrasisi için unutulmayacak bir kara leke olarak tarih sayfalarına kazınan, eski Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin üzerinden 59 yıl geçti.

Aydınlı bir çiftçi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930’da, Serbest Cumhuriyet Fırkasının bir kolunu organize ederek başladı. Partinin kendini feshetmesinden sonra CHP’ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili seçildi.

İsmet İnönü ile “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” görüşmeleri sırasında görüş ayrılığına düşen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP’den ihraç edildi.

Menderes, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celal Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile 7 Aralık 1945’te Demokrat Partiyi (DP) kurdu.

DP, 14 Mayıs 1950’deki seçimlerde büyük bir başarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420 milletvekili çıkardı. CHP ise aynı seçimden yüzde 39,4 oy ile 63 milletvekili çıkarabildi.

TBMM Başkanlığına Refik Koraltan, Cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celal Bayar seçilirken yeni hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kurularak 22 Mayıs’ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu.

Ezan aslına döndürüldü

Adnan Menderes’in 10 yıllık başbakanlığı döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu.

Birinci Menderes Hükümeti’nin ilk icraatı “fazla masraf olduğu” gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulaması kaldırıldı.

Bu uygulamayla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri tekrar paralara basılmaya başlandı.

Menderes Hükümeti, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini özgürlüklerin önünü açtı. Eğitim ve öğretim kurumlarından laiklik adına kaldırılan din eğitimi de Menderes döneminde, dördüncü sınıftan itibaren velinin isteğine bağlı olarak yeniden verilmeye başlandı.

Kore’deki başarının NATO üyeliğindeki etkisi

Menderes Hükümeti tarafından, 25 Temmuz 1950’deki Bakanlar Kurulu toplantısında Kore’ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verildi.

Türk askerinin Kore’deki başarısı Türkiye’nin NATO’ya üye olmasında etkili oldu. Türkiye tarafından NATO’ya girmek için ilk başvuru 11 Mayıs 1950’de yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952’de NATO’ya tam üye kabul edildi.

Menderes’in ekonomik kalkınma atılımları

Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoğun şekilde eleştiren Menderes, iktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes’in politikalarıyla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye’de, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi.

İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düşürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teşvik edildi. Gelen kredilerin özellikle tarım alanında kullanılması önerilirken tarımda makineleşme çalışmaları başladı.

Yabancı sermaye girişini teşvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT’lerin özel sektöre devri öngörüldü.

Ülkede yeni sanayi tesisleri, 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye’nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü.

1954 genel seçimlerinde ikinci büyük zafer

2 Mayıs 1954’te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına rağmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek oranda gerçekleşti.

DP, yüzde 56 oy oranıyla Cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu aldı ve Meclisteki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93’ünü kazandı.

Darbenin ayak sesleri “6-7 Eylül olayları”

Demokrat Partinin 1954’te kazandığı bu zaferin ardından, Kıbrıs’ta yaşanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye başlandı.

Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 Ağustos 1955’te gerçekleştirilen Londra Konferansı’ndan, Türkiye’de yaşanan “6-7 Eylül olayları” nedeniyle bir sonuç alınamadı.

“Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı”na ilişkin haberlerle başlayan “6-7 Eylül Olayları”, sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi.

Olaylar bastırılana kadar İstanbul’da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yağmalandı, yakıldı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.

Düşen uçaktan yara almadan kurtuldu

Kıbrıs konusunda 11 Şubat 1959’da imzalanan Londra ve Zürih anlaşmaları ile bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırıldı. Bu da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmen 16 Ağustos 1960‘ta kurulmasını sağlayan sürecin en önemli adımı oldu. Bu süreçte Başbakan Menderes’in yanı sıra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu etkin rol üstlendi.

17 Şubat 1959’da Kıbrıs konusunda Yunanistan’la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için İngiltere’ye giden Menderes’in uçağı, Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düştü. Menderes bu kazadan yara almadan kurtuldu.

DP, 27 Ekim 1957’de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,3’lük kayıpla yüzde 47,30 oy aldı.

Menderes, seçimlerin ardından parti içinde öz eleştiriye giderek seçim sonuçlarını teşkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere bağladı.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs 1960’ta sabaha karşı yönetime el koydu.

Darbeciler, TBMM ve Anayasa’yı feshetti ve siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, DP’li milletvekilleri, hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı.

Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada’da hapsedildi.

Menderes ve diğer DP üyeleri, bulundukları Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı.

Sanıklara savunma hakkı tanınmadı

Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar Yassıada Spor Salonu’nda görüldü.

Celal Bayar’ın “1 numaralı” sanık olduğu davada, dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu.

Türk halkı, “demokrasi getireceğini iddia ederek demokrasiyi yargılayan” davaları “Yassıada Saati” programıyla radyodan takip etti.

Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiği de gündeme geldi. Darbecilerin, “Düşükler Yassıada’da” ismiyle sanıkları küçük düşürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi.

Sanıkların Yassıada’ya gidişleri sırasında görüntü çekilmediği için Bayar ve Menderes’in yeniden motordan indirilerek adaya getirildikleri anlar bir kurmaca içinde çekildi.

Bu süreçte Menderes başta olmak üzere hiçbir sanığa savunma hakkı tanınmadı.

Davalarda, Hakim Salim Başol’un “Anlatın, buralara cevap verin” sözleri üzerine “Arz edeyim efendim” şeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes’in sözleri hep “Kısa kes” ifadeleriyle yarım bıraktırıldı.

Beş ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini şu sözlerle anlattı:

“Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkanı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor.”

Mahkeme heyeti 592 sanıktan 288’i için idam istedi

Yassıada’daki yargılamalar, 14 Ekim 1960’ta başlayıp 15 Eylül 1961’de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar “anayasayı ihlal” davasıyla birleştirildi.

Tutuklular “vatana ihanet, Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir’in ilçe yapılması, CHP’nin mallarına el koymak”tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu.

592 sanıktan 288’i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.

Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam kararları oy birliğiyle alındı.

Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.

Bazı isimler affedildi

Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanının da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92 kişi 20 yıl ile 6 yıl arasında ağır hapis, 94 kişi 5 yıl ağır hapis cezası aldı. Bazı sanıklar kısa süreli hapis cezasına çarptırılırken bazıları beraat etti.

Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar’ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.

Beyaz gömlek giydirildi

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961’de sabaha karşı idam edildi.

Menderes ise 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden “sağlam” raporu alınmasının ardından, İmralı Adası’na götürüldü.

İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval vermesin.” cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.

Son sözü “devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim” oldu

Menderes’in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum…” oldu.

Menderes, 17 Eylül’de saat 13.21’de İmralı Adası’nda idam edildi.

“Yeter söz milletindir.” diyerek çıktığı siyaset yolunda güçlü Türkiye hayalini politikaları ve kalkınma atılımlarıyla gerçekleştirmeye çalışan Menderes ve arkadaşları “demokrasi şehidi” olarak tarihine geçti.

TBMM itibarlarını iade etti

TBMM tarafından 11 Nisan 1990’da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi.

Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun naaşı, 17 Eylül 1990’da İmralı’dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi’nde yaptırılan anıt mezara taşındı.

Yassıada’nın tarihi 60 yıl sonra değişti

Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ev sahipliği yapan, ismi “yassı”, namı “yaslı” ada, Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak yeniden doğdu.

Yassıada’nın ismi 2013’te “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olarak değişti. 2015’te de yeniden düzenleme faaliyetleri başladı. Kültür ve kongre merkezi haline getirilmesine karar verildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan talimatıyla başlatılan proje kapsamında, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin zulmüne uğrayan Demokrat Partili 592 siyasetçinin 15 ay boyunca hücrelerde ve zindanlarda tutulduğu Yassıada’nın tarihi 60 yıl sonra “Demokrasi ve Özgürlükler Adası”na dönüştü.

Demokrasi ve Özgürlükler Adası, 27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yılında Yassıada; demokrasi ve milli iradeyi yansıtacak müze, kütüphane, konferans salonu ve Demokrasi Feneri gibi birçok sembol yapıyla yenilenerek özel bir törenle halka açıldı.

Türkiye’nin demokrasi ve siyasi tarihinin utanç vesikaları olan darbe, tutuklamalar ve yargılamalar ülkenin genç nesillerine öğretilerek, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun aziz hatıralarının yaşatılması için adada darbe yargılamalarına sahne olan spor salonu 27 Mayıs Müzesi’ne dönüştürüldü.

Adadaki yapılardan biri de dünyanın demokrasi tecrübesi ve insan hakları tarihinin aktarıldığı Demokrasi ve Özgürlükler Müzesi olarak değerlendirildi. Kütüphanesi ve sergi alanlarıyla birlikte ada, tam anlamıyla bir açık hava müzesi olarak tasarlandı.

Adada uluslararası alanda üst düzey katılımcıların da misafir edilebileceği dikkate alınarak 123 odalı kongre oteli, her türlü toplantıya ev sahipliği yapabilecek 500 kişilik kongre merkezinin yanı sıra cami, anıt ve park ile meydanlar da inşa edildi.

Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağı kaldırıldı

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un ilk imza sahibi olduğu, AK Parti ve MHP milletvekillerinin imzasını taşıyan, 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun’un Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, 23 Haziran’da Mecliste oy birliğiyle kabul edildi.

Söz konusu kanunla Yüksek Adalet Divanı’nın kullandığı yetkilerin hukuki dayanağını oluşturan ve halen yürürlükte bulunan kanun hükümleri geçmişe dönük yürürlükten kaldırıldı.

Yeni dava yolu öngörülerek Yüksek Adalet Divanı’nın kuruluşuna ve yetkilerine ilişkin kanun hükümlerinin yürürlükten kaldırılmasıyla hükümsüz hale gelen kararlardan kaynaklanan zararların tazminine imkan sağlandı ve kararlarının adli sicil ve her türlü arşiv kayıtları silindi.

Yüksek Soruşturma Kurulu ile Yüksek Adalet Divanı tarafından haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülenlerin uğradıkları manevi zararlar, Hazine tarafından karşılanacak. Bu kişilerin mal varlığı değerlerinin müsadere edilmesinden kaynaklanan maddi zararları da giderilecek.

Düzenleme, 27 Mayıs 1960’tan itibaren geçerli olmak üzere 1 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımıyla yürürlüğe girdi.

Demokrasi tarihinin kara lekesi idamların 59. yılı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
15 Temmuz gecesi biten utanç: 27 Mayıs darbesi https://yekvucut.com/feto-gercekleri/15-temmuz-gecesi-biten-utanc/ Sat, 27 May 2017 00:44:52 +0000 http://yekvucut.com/?p=5099 “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’tur.” 56 yıl sonra, 15...

15 Temmuz gecesi biten utanç: 27 Mayıs darbesi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’tur.” 56 yıl sonra, 15 Temmuz 2016’da kendisine silah doğrultulan TRT spikerinin okuduğu ‘Yurtta Sulh Konseyi’ bildirisindeki; “Devletin yönetimi teşkil edilen yurtta sulh konseyi tarafından deruhte edilecektir. Yurtta sulh konseyi BM-NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.” cümlelerine ne kadar da benziyor?

Aslında 1960 darbesinin üzerinden 57 yıl geçmesine hatırlatılmaya hiç ihtiyacı yok.

Halkın Ma’şeri vicdanının asla unutmadığı bir tarih çünkü 27 Mayıs 1960. Halkın özgür iradesiyle seçtiği Adnan Menderes’e ve Demokrat Parti iktidarına darbe yapanlara karşı koyamayan halkımız, bunun acısını hiç unutmadı. Onun için Adnan Mendres’in mirasçısı olarak gördüğü siyasetçilere verdi hep iktidarı.

 

15 Temmuz gecesi darbeye karşı koymak için sokağa çıkan yaşı kemâle ermişlerin ağzından dökülen; “Menderes’e sahip çıkamadık ama bu sefer aynı hatayı yapmayacağız, Erdoğan’a sahip çıkacağız” sözünü duyanlar bu gerçeği bildikleri için şaşırmamıştı.

15 Temmuz gecesi darbeye karşı çıkan vatandaşlar.

27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar bildiride, “Kabineye mensup şahsiyetlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sığınmalarını rica ederiz. Şahsi emniyetleri kanunun teminatı altındadır.” Yazmıştı. Oysa darbe sonrası, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan başta tüm bakanlar, Demokrat Partili milletvekilleri tutuklanmış Yassıada’da yargılanmıştı.

Uçak dolusu yalanlar

27 Mayıs günü Eskişehir Sakarya gazetesi yazı işleri müdürü olan Yılmaz Büyükerşen’in bastığı bildiride Celal Bayar ve Adnan Menderes’in 12 uçak dolusu altın ve mücevheratla yurt dışına kaçmaya çalışırken yakalandığı yazıyordu. 1954 ve 1958 krizleriyle beli bükülen Türkiye’de 1954 krizinin sebeplerinden birinin ülkedeki 80 traktörün tamir edilememesi nedeniyle tarımda sektöründeki gerilmenin olduğunu düşündüğümüzde 12 uçak dolusu altının halkta yaratacağı öfkeyi anlamak kolay olacaktır.

15 Temmuz darbesinin henüz başında Yılmaz Büyükerşen’in bastığı ilanının görevini Amerikan NBC televizyonu ve darbeyi yapan FETÖ’cüler üstlenecekti. Yalana göre “Erdoğan, İstanbul’a inmeyi reddetmiş Almanya’dan sığınma talep etmişti.”  Bu yalan 27 Mayıs darbesindeki gibi uzun sürmedi.

Yassıada yargılamaları

Darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi darbeden 15 gün sonra Yüksek Adalet Divanını kurmuştu. Bu divanda görülen yargılama konularından bir örnek: Celal Bayar’ın Kurtuluş Savaşı’ndan kaçma davası. Ya da darbeden bir ay önce Menderes hükûmetinin kıyma makinasına atılması.

Yargılamalar sonucunda, Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan’a oy birliğiyle idam kararı verdi.

Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakanlardan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.

Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanı’nın da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92’si 6 ile 20 yıl arasında ağır hapis, 94’ü de 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların bazıları kısa süreli hapis cezaları alırken, bazı sanıklar ise beraat etti. Son Adnan Menderes Hükûmetinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olduğu için yargılandığı Yassıada’da kalp krizinden ölen Lütfü Kırdar’ın dosyası düşmüştü.

ABD ve İngiltere’nin “çabası” fayda etmedi

ABD Başkanı ve İngiltere Kraliçesi’nin ricaları Fatin Rüşdü Zorlu, Hasan Polatkan ve Adnan Menderes’in idamlarına engel olmamıştı. Darbe sonrası “NATO ve CENTO’ya bağlı olduğunu” ısrarla vurgulayan darbeciler bu mektupları Celal Bayar ve oy çokluğuyla alınan idamlar için kullanmış fakat Zorlu, Polatkan ve Menderes için geri adım atmamıştı.

Kimseye kırgın değilim

14 Ekim 1960’ta başlayan Yassıada davaları, 15 Eylül 1961’de karara bağlanmştı. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül sabahı, Adnan Menderes’se 17 Eylül sabahı idam edildi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adnan Menderes’in idama edilmeden önceki son sözü sorulduğunda, “Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.” demişti. Ve sanki az sonra idam edilmeyecekmiş gibi söylediği  “kimseye kırgın değilim.” sözü.

27 Mayıs’tan geriye darbeye önce çanak sonra alkış tutan kesimler, kutlanan Hürriyet Bayramı zilleti, idam edilirken bile kimseye kırgın olmayan Başvekil ve iki arkadaşı kaldı. Rahmet olsun.

15 Temmuz gecesi biten utanç: 27 Mayıs darbesi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>