Uluslararası Medya arşivleri | Yekvucut Akıl ve vicdan sahiplerine Wed, 02 Sep 2020 09:33:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yekvucut.com/wp-content/uploads/2022/11/favicon_yek.png Uluslararası Medya arşivleri | Yekvucut 32 32 Amerikan medyası: “Türkiye ilk kez bu kadar geniş bir alanda etki gösteriyor” https://yekvucut.com/ekonomi-gercekleri/amerikan-medyasi-turkiye-ilk-kez-bu-kadar-genis-bir-alanda-etki-gosteriyor/ Wed, 02 Sep 2020 09:33:12 +0000 http://yekvucut.com/?p=33633 ABD’nin etkili gazetelerinden Washington Post, Türkiye’nin Osmanlı’dan bu yana ilk kez bu kadar geniş bir alanda etki gösterdiğini ortaya koydu....

Amerikan medyası: “Türkiye ilk kez bu kadar geniş bir alanda etki gösteriyor” yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
ABD’nin etkili gazetelerinden Washington Post, Türkiye’nin Osmanlı’dan bu yana ilk kez bu kadar geniş bir alanda etki gösterdiğini ortaya koydu.

Washington Post’a göre Türk ordusu, nerdeyse imparatorluk sınırlarına ulaşmış durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddialı bir lider olduğuna vurgu yapılan haberde, Türkiye’nin Libya’ya asker göndererek savaşın gidişatını değiştirdiğinden bahsedildi.

Analiz yazısında, Türkiye’nin Suriye, Irak, Katar, Somali ve Afganistan’da askeri varlığını sürdürmesinin yanı sıra Balkanlar’daki barışı korumak adına asker yerleştirdiği de ele alındı.

Yazıda, Türk ordusunun sadece karada değil, denizlerdeki üstünlüğünden de bahsedildi. Buna kanıt olarak da Türk donanmasının, AB üyeleri Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne rağmen Akdeniz ve Ege’de devriye gezmesi gösterildi.

Türk Ordusu’nun gücünün artmasında, son yıllarda artan savunma harcamalarının ve savunma sanayisindeki gelişmelerin büyük etkisi olduğu haberde dile getirildi.

Amerikan medyası: “Türkiye ilk kez bu kadar geniş bir alanda etki gösteriyor” yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Fransız Le Monde gazetesi: Erdoğan Sevr’in intikamını alıyor https://yekvucut.com/ekonomi-gercekleri/fransiz-le-monde-gazetesi-erdogan-sevrin-intikamini-aliyor/ Mon, 03 Aug 2020 06:28:34 +0000 http://yekvucut.com/?p=32284 Fransız Le Monde gazetesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sevr Antlaşması’ndan intikamını aldığını yazdı. Le Monde gazetesinin “Yüzyıl sonra Erdoğan’ın Sevr...

Fransız Le Monde gazetesi: Erdoğan Sevr’in intikamını alıyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Fransız Le Monde gazetesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sevr Antlaşması’ndan intikamını aldığını yazdı.

Le Monde gazetesinin “Yüzyıl sonra Erdoğan’ın Sevr Antlaşması’ndan intikamı” başlıklı haberinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Libya Başbakanı Serrac’ın Kuzey Afrika ve Akdeniz’de stratejik oyunu değiştirebilmek için unutulmaz bir anlaşmayı imzalayacakları görkemli ve tarih yüklü bir yere ihtiyaç duydukları belirtildi.

Haberde, bunun için Dolmabahçe Sarayı’nın mükemmel bir yer olduğu, burada Erdoğan ve Serrac’ın Kasım 2019 ile Şubat 2020 arasında anlaşmayla ilgili dört kez görüştüğü ifade edildi.

Trablus hükümetinin, Libya’ya askeri ve lojistik yardım karşılığında “Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki emellerini karşılamaya yönelik” bir deniz sınırlaması ilkesini kabul ettiği savunulan haberde, Erdoğan’ın 16 Aralık 2019’da Serrac ile Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı ikinci görüşmenin ardından “Bu askeri ve enerji anlaşması sayesinde Sevr Antlaşması’nı bozduk” açıklamasını yaptığı anımsatılarak, Erdoğan’ın Sevr Antlaşması’ndan rövanş aldığını düşündüğü yorumu yapıldı.

Haberde, Avrupa Birliği’nin (AB) ve ABD’nin, Suriye’de terör örgütü DEAŞ’a karşı mücadele etmek için terör örgütü YPG/PKK’ya destek verdiği vurgulandı.

15 Temmuz darbe girişimin ardından Türkiye’nin Suriye ile sınırında terör örgütü PKK’ya karşı yoğun mücadele ettiği belirtilen haberde, “Erdoğan ve onun başarısız darbe girişiminden sonraki aşırı sağcı ortaklarının gözünde, mesele yeni Sevr Antlaşması tuzağından kaçınmaktır.” ifadesi kullanıldı.

Haberde, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin ibadete açıldığı tarihin tesadüf olmadığı, 24 Temmuz’un Lozan Antlaşması’nın 97’inci yıl dönümü olduğu kaydedildi.

Fransız Le Monde gazetesi: Erdoğan Sevr’in intikamını alıyor yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
15 Temmuz darbe girişimine uluslararası medya nasıl destek verdi? https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/15-temmuz-darbe-girisimine-uluslararasi-medya-nasil-destek-verdi/ Tue, 14 Jul 2020 21:10:38 +0000 http://yekvucut.com/?p=31623 FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi, uluslararası medyanın Türkiye’ye yönelik bakışını ortaya koyması bakımından turnusol vazifesi gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’den...

15 Temmuz darbe girişimine uluslararası medya nasıl destek verdi? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi, uluslararası medyanın Türkiye’ye yönelik bakışını ortaya koyması bakımından turnusol vazifesi gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’den rahatsızlık duyan Batı medyası, darbe girişimini memnuniyetle karşıladı.

Daily Beast, darbe gecesi “Erdoğan’ın Almanya’ya sığınma talebi reddedildi, uçağı şimdi Londra yolunda” yalanını paylaştı.

Fox News siyasi analisti Ralph Peters, “Darbe başarılı olursa İslamcılar kaybedecek ve biz kazanacağız” dedi.

Darbe girişimi sırasında Stratfor, “Erdoğan Almanya’dan sığınma talep etti” yalanını servis etti.

Amerikalı Yahudi yazar Ben Shapiro, darbe girişimine karşı meşru hükümetin desteklenmesi gerektiğini yazan gazeteciye “Bu saçmalık. Gazze’de Hamas’ı ve Türkiye’de Erdoğan’ı devirmek dünyaya iyilik olur” cevabı verdi.

FETÖ’nün ABD’deki en büyük destekçilerinden Michael Rubin, darbe girişimi sırasında New York Post’ta “Türkiye’deki darbe neden umut anlamına geliyor” başlıklı bir yazı yayımladı.

Newsweek dergisinde yine Rubin imzasıyla darbeden önceki Mart ayında  “Türkiye’de neden bir darbe olabilir” başlıklı yazı yayımlandı.

4 Şubat 2016’da ise Independent’ta Robert Ellis imzasıyla verilen yazıda “Askeri darbeler Türkiye’yi dengede tuttu” ifadesine yer verildi.

Independent’ta “Başarısız darbe girişimi demokrasinin değil, İslamcıların zaferi. Ordu kazansaydı Türkiye’de laiklik, dini hoşgörü ve çok kültürlülüğün zaferi olacaktı” ifadelerine yer verildi.

France 24 kanalı 15 Temmuz’un ertesi günü “Erdoğan’ın muhalifi Gülen darbenin tiyatro olduğunu iddia ediyor” diyerek Türk halkının darbeyi püskürtmesini hazmedemediğini ortaya koydu.

Reuters FETÖ elebaşı Gülen’in “Darbe tiyatro olabilir” sözlerini manşete taşıdı.

The Guardian, Gülen’in “Darbe Erdoğan tarafından sahnelenmiş olabilir” yalanını gündeme taşıdı.

15 Temmuz darbe girişimine uluslararası medya nasıl destek verdi? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye destekli Libya hükümetinin Vatiyye Hava Üssü’nü alması dünya gündeminde https://yekvucut.com/feto-gercekleri/turkiye-destekli-libya-hukumetinin-vatiyye-hava-ussunu-almasi-dunya-gundeminde/ Tue, 19 May 2020 08:59:24 +0000 http://yekvucut.com/?p=30043 Libya ordusu, pazartesi sabahı gayrimeşru silahlı güçlerin darbeci lideri Halife Hafter’in işgalindeki Vatiyye Hava Üssü’nde kontrolü tamamen sağladı. Uluslararası medya...

Türkiye destekli Libya hükümetinin Vatiyye Hava Üssü’nü alması dünya gündeminde yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Libya ordusu, pazartesi sabahı gayrimeşru silahlı güçlerin darbeci lideri Halife Hafter’in işgalindeki Vatiyye Hava Üssü’nde kontrolü tamamen sağladı.

Uluslararası medya bu gelişmeyi geniş şekilde okuyucularına duyurdu.

İngiltere basınından The Guardian gazetesi “Trablus’un güneyindeki Vatiyye Hava Üssü’nün kaybı, isyancı general Halife Hafter’e büyük darbe indirdi.” ifadesi kullanıldı.

Financial Times “Stratejik hava üssünün düşüşü, mürtet Libyalı generale darbe” başlığını kullandı. Gazete bu gelişmenin “Hafter’in iktidarı ele geçirme mücadelesinde gerileme anlamına geldiğini” vurguladı.

The Independent’da Borzou Daragahi imzasıyla yayımlanan değerlendirmede “”Her anlamda oyun değiştirici: Libya’nın savaş ağası Halife Hafter kilit önemdeki üssü Türkiye’yle ittifak halindeki güçlere kaybetti” yorumu yapıldı. Daragahi yazısında Türkiye’nin “BM tarafından tanınmış hükümete sadık güçleri desteklediğinin” altını çizdi.

Telegraph gazetesinin haberinde “Trablus hükümetinin stratejik hava üssünü ele geçirmesi, Libya’da Halife Hafter’i geriletti” başlığı kullanılırken, Vatiyye Üssü’nün düşmesinin Hafter’in Trablus’u kontrol etmek için 13 aylık mücadelesinde dönüm noktası olabileceği belirtildi.

Middle East Eye internet sitesinin haberinde, Libya hükümeti güçlerinin Rus yapımı Pantsir hava savunma sistemini ele geçirdiği vurgulandı. Ayrıca haberde, Türkiye’nin Libya hükümetine sağladığı bir silahlı insansız hava aracının Pantsir savunma sistemini yoldayken hedef aldığı görüntülere de dikkat çekilirken, Libya hükümeti güçlerinin 2 gün içinde 3’üncü kez Pantsir savunma sistemini vurdukları açıklamasına yer verildi. Haberde, Libya hükümetine Türkiye’nin desteğinin Hafter güçlerini zor durumda bıraktığı da kaydedildi.

United Press International’ın haberinde, Libya hükümetinin “hayati önemdeki hava üssünü” ele geçirdiği ve “Hafter milislerini uzaklaştırmaya devam ettikleri” ifadeleri kullanıldı.

BNN Bloomberg’in haberinde, Hafter’in Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Rus paralı askerleri tarafından desteklendiği belirtilirken, Halife Hafter’in geçen haftalarda ağır kayıplar verdiği hatırlatıldı. Haberde, Libya hükümetinin Türkiye’den aldığı desteğin çatışmanın gidişatını değiştirdiği kaydedildi.

Washington Post, haberinde, üsteki kaybı “Hafter için ağır bir darbe” şeklinde tanımlarken, “Libya hükümeti için büyük bir moral olduğunu” okuyucularına aktardı. Türkiye’nin bölgedeki artan varlığı nedeniyle “Hafter’in bu sene içerisinde ağır darbeler aldığının” altını çizen gazete, Libya hükümetinin Vatiyye Hava Üssü’nde ele geçirdiği Rus yapımı Pantsir hava savunma sistemine de değindi.

Rus Kommersant gazetesi, Halife Hafter’e bağlı milislerin işgalindeki Vatiyye Askeri Üssü’nde hükümetin kontrolü sağlanmasını, “Halife Hafter, hava üssünü ve Pantsirleri kaybetti” başlığıyla haberleştirdi. Haberde, “Ele geçirilen ganimetlerin arasında Pantsir hava savunma sisteminin bulunduğu” hatırlatıldı.

Rus TASS haber ajansı ve RİA haber ajansı da Libya hükümetinin Vatiyye Askeri Üssü üzerinde kontrolü sağladığını yazdı.

Türkiye destekli Libya hükümetinin Vatiyye Hava Üssü’nü alması dünya gündeminde yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Danimarka medyası: ‘Türkiye insansız hava alanında süper güç’ https://yekvucut.com/ekonomi-gercekleri/danimarka-medyasi-turkiye-insansiz-hava-alaninda-super-guc/ Thu, 07 May 2020 18:43:08 +0000 http://yekvucut.com/?p=29626 Danimarka’da yayımlanan Information gazetesi, Türkiye’nin, insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) alanında süper güç olduğunu yazdı....

Danimarka medyası: ‘Türkiye insansız hava alanında süper güç’ yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Danimarka’da yayımlanan Information gazetesi, Türkiye’nin, insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) alanında süper güç olduğunu yazdı.

Ülkede 1945 yılından bu yana yayınlanan sol görüşlü gazetenin Türkiye muhabiri Waleed Safi tarafından kaleme alınan haberde, Türkiye’nin yerli üretim İHA ve SİHA’larına geniş yer verildi.

Haberde, Türkiye’nin 2000’li yılların başından bu yana İHA’lara ilgi duyduğu ancak müttefik olmasına rağmen ABD tarafından Türkiye’ye olumlu yaklaşılmadığı belirtildi.

Türkiye’nin 2006 yılında İsrail’den almak için anlaştığı ve 5 yıl sonra teslim edilen İHA’ların motorlarının ve kameralarının sorunlu çıkmasının Türkiye’yi, kendi yerli ve milli İHA ve SİHA programını geliştirmeye yönelttiği kaydedildi.

Türkiye’nin İHA ve SİHA programının, 2000’li yılların başından bu yana bu alandaki çalışmalarıyla kendisinden söz ettiren Selçuk Bayraktar öncülüğünde gerçekleştiğine işaret edilen haberde, Bayraktar’ın 2014 yılında Türk ordusundan aldığı siparişlerle bu alandaki programını hızla geliştirdiği bildirildi.

Türkiye’nin İHA ve SİHA’ları başta terör örgütü PKK ile mücadelede olmak üzere, Suriye ve Libya’daki operasyonlarında etkili bir şekilde kullandığı ifade edilen haberde, ülkenin bu silahların kullanımında dünyada 3. sıraya yükseldiği kaydedildi.

Haberde, Türk İHA ve SİHA’larının Katar, Tunus ve Ukrayna’ya gibi ülkelere de ihraç edildiği belirtildi.

Suriye ve Libya’da oyun değiştiren Türk SİHA’ları

Türkiye’nin SİHA’larla Suriye’de ve Libya’da savaşın yönünü değiştirdiği vurgulanan haberde, özellikle İdlib’de Beşşar Esed rejimi ile destekçilerine ağır kayıplar verdirildiği ifade edildi.

Türkiye’nin İdlib’de SİHA’larla sahada elde ettiği başarıyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i 8 Mart’ta müzakere masasında çözüm aramaya mecbur bıraktığı kaydedildi.

Haberde, “Libya’nın başkenti Trablus ve çevresinde devam eden savaşta Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin, gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’i Türkiye’nin verdiği SİHA’larla durdurduğu” belirtildi.

“SİHA’ların böyle kullanıldığını daha önce hiç görmedik”

The Small Wars dergisinin Türkiye’nin İHA ve SİHA başarısını “dikkate değer ve yenilikçi bir güç gösterisi” ifadesiyle değerlendirdiğine işaret edilen haberde, Washington merkezli araştırma kuruluşu Jamestown Vakfının da Türkiye’nin “yeni teknolojiler, kavramlar ve hızla gelişen askeri kültürüyle dinç bir İHA gücü” haline geldiği değerlendirmesine yer verildi.

Haberde, Londra merkezli gözlem kuruluşu Airwars’ın Libya uzmanı Oliver Imhof’un “Türklerin Libya’da SİHA’ları kullanma şekli şaşırtıcı ve etkili. Trablus’ta savaşın seyrini değiştirdi. Türkler şu anda her şeyi vuruyor. Üst düzey Libyalı generalleri, tedarik hatlarını, akaryakıt tankerlerini ve siperleri hedef alıyorlar. Gerçekten şiddetli ve etkililer. SİHA’ların böyle kullanıldığını daha önce hiç görmedik.” değerlendirmesi de kullanıldı.

Orta Doğu uzmanı Dr. Ali Hüseyin Bakeer de gazeteye verdiği demeçte, “İHA ve SİHA’lar genelde tek kişiyi imha etmek ya da düşmanın arkasındaki bölgeleri fotoğraflamak için kullanılır ancak Türkiye SİHA’ları sürü halinde kullanarak konvansiyonel bir orduyu yendi.” görüşünü ifade etti.

Danimarka medyası: ‘Türkiye insansız hava alanında süper güç’ yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
‘Fact-Checking Turkey’ Haaretz’ın yalan haberini düzelttirdi https://yekvucut.com/gunun-yalanlari/fact-checking-turkey-haaretzin-yalan-haberini-duzelttirdi/ Mon, 27 Apr 2020 16:33:05 +0000 http://yekvucut.com/?p=29219 İsrail’in Haaretz gazetesinde 23 Nisan 2020 tarihinde yayımlanan makalede FOX Ana Haber sunucusu Fatih Portakal’ın tutuklandığı iddia edildi. Simon A....

‘Fact-Checking Turkey’ Haaretz’ın yalan haberini düzelttirdi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İsrail’in Haaretz gazetesinde 23 Nisan 2020 tarihinde yayımlanan makalede FOX Ana Haber sunucusu Fatih Portakal’ın tutuklandığı iddia edildi.

Simon A. Waldman imzalı makale, Fatih Portakal’ın devlete yönelik eleştirilerinden ötürü “tutuklandığı” bilgisine yer verdi. Ancak Portakal’ın tutuklandığı iddiası doğru değil.

Fact-Checking Turkey uyarıda bulununca düzelttiler

Fact-Checking Turkey, Portakal’ın tutuklandığı iddiasının doğru olmadığına dair paylaşımda bulundu. Haaretz gazetesi ve yazının sahibi Waldman’ı etiketleyerek yapılan dezenformasyonu ortaya koydu.

Ayrıca kurumsal olarak da Haaretz ile e-mail üzerinden iletişime geçen Fact-Checking Turkey, Haaretz’ın yazıdaki hatasını kabul etmesini ve yazının altına tekzip metnini eklemesini sağladı.

‘Fact-Checking Turkey’ Haaretz’ın yalan haberini düzelttirdi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Beynelmilel müesses medyanın bitmek bilmez saygınlığı https://yekvucut.com/gundem/beynelmilel-muesses-medyanin-bitmek-bilmez-sayginligi/ Fri, 17 May 2019 13:24:34 +0000 http://yekvucut.com/?p=23128 Türkiye hakkında çok sayıda yanlış ya da yalan habere imza atan medya kuruluşları ya da usulsüzlükleri ispatlanan kredi derecelendirme kuruluşları...

Beynelmilel müesses medyanın bitmek bilmez saygınlığı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye hakkında çok sayıda yanlış ya da yalan habere imza atan medya kuruluşları ya da usulsüzlükleri ispatlanan kredi derecelendirme kuruluşları nasıl oluyor da halen saygın kuruluşlar olarak varlıklarını sürdürüyorlar?

Meseleyi sadece Türkiye merkezli değerlendirmek, herhalde Tanpınar’ın teşhis ettiği üzere, “Türkiye, evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.“ tuzağına düşmekle neticelenebilir.

Bu anlamda, çok taze bir misal olarak Assange’ın tutukluğu sonrası yine aynı uluslararası medya kuruluşları tarafından yapılan yayınlarda “basın özgürlüğü“nün Assange tarafından nasıl istismar edildiğini okuduk. Zira Assange siyasi iktidarın emriyle kendine bir otosansür uygulamıyordu. Tabii, elindeki belgeleri ince bir titizlikle seçip yayınlamasının dışında!

Günün sonunda bizim ülke olarak çoğu kez maddi hatalarına, yalanlarına ve kötücül okumalarına maruz kaldığımız Batı medyası –her nasılsa– saygın, prestijli ve hatta büyüleyici kalabiliyordu. Kıta Avrupası’nda devlet eliyle işlenen insan hakları ihlallerine sadece değiniliyor, Fransa’nın OHAL ilanının meşruiyet gerekçeleri üzerinde çok durulmuyor, hatta aynı Fransa’nın OHAL süresince sayısız Müslüman’ın evine ve camilere baskın yapmasının ne demek olduğuna ilişkin bir soruşturma yürütülmüyordu. Sarı yelekliler protestolarında polisin uyguladığı şiddetin ateşinin kısılarak servis edilmesi, fişleme dalgaları, bizzat cumhurbaşkanları tarafından ilan edilen reform kancasıyla İslam’ı teolojik olarak boşaltma projesi, her yıl yüzlerce evsizin sokakta hayatını kaybetmesi, Macron karşıtı partilere düzenlenen polis baskınları, her dolduğunda boşaltılan mülteci kampları, Korsikalıların resmi dil taleplerinin sürekli geri çevrilmesi, sahte haber yasası ile ifade özgürlüğünün sınırlandırılması… Hangisini Batı medyasında duydunuz?

Veyahut yine kıta Avrupası’nın kallavi ülkelerinden Almanya’da adeta sistematik bir biçimde işleyen ve askeriyeden emniyet teşkilatına, istihbarat birimlerinden yargı kararlarına sinmiş olan ırkçılığın hikayesi yazılmıyordu. NSU cinayetleri, “İç Güvenlik“ isimli fişleme veri tabanı, Hambach Ormanı’nın yağmalanması, mültecilerin ülkeye gelmemesi için verdiği eşi görülmemiş çabası, kirli silah satışlarına devam etmesi, cümle DİTİB camilerinin ve hizmetlilerinin izlenmesi ve engellenmesi, Türklerin ve diğer göçmenlerin hafızalarını yitirmelerini isteyecek raddedeki “entegrasyon politikaları“, Namibya Soykırımı’nı trajik taktiklerle tarihin belleğinden silmeye gayret etmesi, ortadan kaybolan sığınmacı çocuklar ve daha nicesi…

Batı medyası muhakkak bu konuları haberleştirdi. Fakat hangi tonda servis etti? Ne sıklıkta servislerine devam etti? Ve mesela, yayınları, söz konusu bu iki kilit ülkeye ilişkin olarak ne derece bir maddi hata, yalan ya da kötücül okuma barındırdı? Şüphesiz sıkı bir Batı medyası okur-yazarlığından behresi olanlar bu sorunun cevabını kolayca vereceklerdir.

Peki, mezkûr mesele sadece Türkiye’den mi müşahede ediliyor?

Doğrusu, Türkiye küresel kültürel hegemonyaya eklemlendiği ölçüde ona meydan okuyan, küresel güç sistemi içinde bir tanınma mücadelesi verdiği kadar aynı sistemin değerlerinin yerine ikame edeceği kendi mamulü değerlerinin olduğu iddiasıyla çetrefilli bir konum işgal ediyor. Bu anlamda, Türkiye’nin sistemle olan ilişkisi ontolojik nedenlerle muntazam bir misalini teşkil etmiyor. Gelgelelim, küresel güç sisteminin mimarı olan ABD’nin görece yıpratılmış başkanı Donald Trump da sistemle çetrefilli bir ilişkisi olanlardan. Trump’ın ABD’deki müesses medya unsurları için attığı üst başlık artık herkesin malumu: Fake news (yalan haber)!

Amerikan başkanı olanca hızıyla “Fake news” kampanyasını sürdürürken ne sistemin periferisindeki Türkiye’de ne de merkezindeki ABD’de maddi hataları, yalanları, kötücül okumaları, seçici tavırları, kasıtlı takipsizlikleri sonrasında müesses medyanın halen sözüm ona saygınlığını koruyabildiği gözlemlenmektedir.

Peki, ama tüm bunlardan sonra bu kuruluşlar beynelmilel müesses nizamın kapitone noktaları olmayı halen nasıl sürdürüyorlar? Sürdürüyorlar mı? Yoksa küresel güç sistemindeki değişimi gözlemleyemiyor muyuz?

Bu türden sorulara cevap verebilmek için odaklanılan medya kuruluşlarının finansal kapasiteleri, farklı ülkelerdeki yerleşik ilişki ağları, haber kaynağı ülkede yerleşik muhabir istihdamları ve nihayetinde oturmuş bir gazetecilik metodolojisinden/geleneğinden söz etmek gerekir.

Dünyanın önde gelen medya kuruluşları bizi sadece A ülkesi hakkında değil, B, C, D… ülkeleri hakkında da enforme edebilmektedir. Standart bir tüketim rahatlığının sağlandığı bir mecrada yorulmadan, fazladan bir araştırma mesaisine girişmeden aynı platformda Türkiye hakkında çıkan haber ve değerlendirmeleri okurken benzer bir altyapı ile Suriye’den Çin’e Kıta Avrupası’ndan Afrika’ya kadar birçok bölge ve ülke hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Zira bu medya kuruluşlarının habere erişimi konusunda onları destekleyen güçlü bir finansal kapasiteleri söz konusudur. Türkiye, Brezilya ve ABD ekseninde gelişen bir haberi okurken ona ismi geçen ülkelerden birden fazla muhabirin katkı verdiğini görebiliyorsunuz. Malumat bombardımanına tutulduğumuz bu çağda, böylesi analitik çerçeve herhalde okuyucular açısından aranan bir husus olarak karşımıza çıkacaktır.

Uluslararası medya kuruluşlarının ülkelerdeki yerleşik networkleri bugünün hikâyesi değildir ve bağlantılı isimler de çoğunlukla kültürel anlamda “Batı standartları”nda kimselerdir. Bu durum da muhabirlerin o ülkeyle duygusal bir bağ kurmasına mani oluyor. Türkiye özelinde oryantalist bir perspektiften şikâyet edilecek olduğunda yerel muhabirlerin enformasyon kaynaklarının ya da yerleşik ilişki ağındaki figürlerin çok daha pespaye bir “self-orientalism” (kendi kendini şarklılaştırma) temsiliyetine sahip oldukları görülür.

Finansal kapasite ile beraber geniş ilişki ağının yanı sıra yine aynı küresel etkilerde bulunabilen medya kuruluşları, ayrıca, oturmuş bir medya metodolojisine/geleneğine sahiptirler. Son kertede gelişmekte olan ülkelerde yapılan yayıncılık ile etkin küresel ülkelerdeki müesses medyanın yayınları arasında bir “profesyonellik” farkı halen kapanabilmiş değil. Haber içerisinde yeterince kaynaktan bahsedilmez, olayın tarihçesine ilişkin hâkimiyet şüphe uyandırmasa da geleneksel olarak önde gelen medya aktörlerininki kadar bilgilendirici olmaz.

Rusya, Çin ve hatta Hindistan gibi Batı bloğu karşısında konumlandırılan ülkeler ile yükselen ekonomiler olarak tavsif edilen ülkelerin ekonomik ya da politik sıçrayışları ile benzer bir irtifa artışı medya kuruluşlarının etki alanında belirmiyor. Bu ülkelerdeki medya kuruluşları hala tüm dünyanın sürekli olarak dönüp baktığı bir üretim frekansına erişmiş değiller. Erişseler dahi sorun şu ki onlar da Batı kültürel hegemonyasını tekrar üretiyorlar. Uluslararası kamusal alanı hâlihazırda domine eden medya dilinin dışında bir dil kurmaya hiç de istekli olmayan bu ülkelerin medya kuruluşları bu dili en verimli şekilde kullanan aktörleri sadece tahkim ediyorlar. Bu durumda, Türkiye, kendi hakkında maddi hata, yalan, kötücül okuma ve seçici tavır içeren gazetecilik çıktılarını yine ancak bu mecraların bizatihi kendisiyle yalanlayabilir olmakta. Elbette bu da medyanın efendilerinin lütfettiği küçük bir alanla sınırlı olmak üzere…

Hakan Önal 

Beynelmilel müesses medyanın bitmek bilmez saygınlığı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Uluslararası basında Türkiye: Gazetecilik etiği ve iktidarsızlık sorunu https://yekvucut.com/gundem/uluslararasi-basinda-turkiye-gazetecilik-etigi-ve-iktidarsizlik-sorunu/ Tue, 29 Jan 2019 12:10:42 +0000 http://yekvucut.com/?p=21629 “Gerçek” bir gazeteci ulusal ya da uluslararası siyasete ilişkin bir yayın yaparken gazetecilik etiğinin bir gereği olarak “dünyayı yöneten gizli...

Uluslararası basında Türkiye: Gazetecilik etiği ve iktidarsızlık sorunu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Gerçek” bir gazeteci ulusal ya da uluslararası siyasete ilişkin bir yayın yaparken gazetecilik etiğinin bir gereği olarak “dünyayı yöneten gizli güçler” türünden komplolara haberinde yer vermez. Fakat uluslararası basının özellikle Türkiye’ye ilişkin haberlerinde bu türden bir komploculuk mantığı karşımıza çıkıyor.

Mark Fenster’in Komplo Teorileri: Amerikan Kültürü’nde Gizlilik ve İktidar isimli kitabında belirttiği gibi; bir iktidar teorisi olarak komplo teorileri iktidar ilişkilerinin, bir ideolojik yanlış tanınması olarak tahakkuk eder (s. 67). Yaygın bir komplo teorisi olarak gizli güçler komplosu ise iktidar yapısında meydana gelen kayma ya da çözülmelerin yavan bir okuması olarak tezahür eder.

Zihinsel konformizm, tafsilatlı ve karmaşık ekonomik, sosyal ve siyasi bütün içerisindeki gelişmeleri analitik bir biçimde açıklama zorluğundan mütevellit rahatlıkla gizli güçler komplosuna başvurabilir. Siyasi merkeze etki edecek nitelikteki önemli bir meseleye karşın toplumda bir memnuniyetsizlik ya da korku söz konusu olduğunda, gizli güçler komplosu bir maymuncuk işlevi görerek memnuniyetsizlik ya da korkuları temellendiren bir açıklama olarak ortaya çıkar. Bu güçlerle siyasi vakaları açıklamak, aynı zamanda, siyasetin failini de karanlık, tekinsiz, belirsiz, illegal ve hatta kimliksiz olmakla tavsif etmek manasına geliyor. Gizli güçler komplosunun işletilmesi siyasi yapıdaki cari güç krizlerinin anlamlandırılmasında resmi/demokratik otoriteye örtülü bir iktidarsızlık iması taşır. Dolayısıyla sorun bir iktidar krizinden ziyade, bir iktidarsızlık krizidir. Gizli güçler komplosuyla üstü örtülen, siyasi yapının egemenlik tahkimatındaki eksikliklerin bizatihi kendisi olmaktadır.

Siyasi gelişmeleri amatörlük ya da lakırdı düzeyinde komplolarla açıklamak keyifli bile olabilirken söz konusu enformasyon çabaları gazeteciliğin kapsamına girdiğinde bazı otomatik filtreler devreye girer. Alelade bir anlatının gazetecilik sayılmamasının nedeni ya da –tersinden söyleyecek olursak– gazeteciliği alelade bir enformasyon çabasından tefrik eden husus, gazeteciliğin uluslararası bazı etik ilkelerle yapılıyor olmasıdır. Buna göre, gazetecilik etiği, gazetecinin bütün biyografisini paranteze alarak halkın sadece ve sadece gerçeklerden haberdar olmasını sağlar.

Gazetecilik etiği bir haberin çerçevesini çizmediği takdirde hikâyeler berraklıktan uzaklaşmaya başlar. Failler silikleşir. Nihayetinde 5N1K kuralındaki “Kim?” sorusunun cevabı tam da gizli güçler komplosunda olduğu gibi karanlık ve tekinsiz öznelere dönüşür. Bu nevi “komplo gazeteciliği” tuzağına düşmemek için haberler, gazetecilik etiğinin rehberliğinde “yanlışlanabilir” kaynaklarla aktarılır; genel geçer, test edilemeyecek ve propagandist ifadelerden kaçınılır. Aksi takdirde haberdeki failler tıpkı gizli güçler komplosunda olduğu gibi yanlışlanamayacak bir pozisyona oturtulur. Zira bir komplo teorisinin (hatta iyi bir komplo teorisinin dahi) son kertede üzerine oturduğu verilerle ulaştığı sonuç arasındaki mesafe asla kapanmaz. Komployla enforme olanların bu mesafeyi yanlışlayacak bir imkânı bulunmamaktadır.

Gazetecilik etiğinin askıya alınarak jeopolitik iktidar oyunlarındaki iktidar açığını kapatma girişimi olarak komplovari haberciliğin bir misalini uluslararası basının Türkiye haberlerinde gözlemliyoruz.

Özellikle son dönemde uluslararası basının Türkiye’ye yönelik ilgisi giderek artıyor. Büyük medya kuruluşları ülkede yerleşik muhabirler istihdam ediyor ve ülke ile ilgili haber frekansları günlük olarak dahi ciddi bir boyuta ulaşmış durumda. Başarılı olup olmaması bir kenara, gerek genişleyen etki alanı gerekse kimi zaman müstehzi bir biçimde dile getirilen jeopolitik konumuyla Türkiye, uluslararası basın için olumlu ya da olumsuz halleriyle cazip bir haber ülkesi haline geldi.

Ancak bu cazip haber ülkesine dair yayınlar gazetecilik etiği bağlamında uluslararası standartları zorlayan ya da ihlal eden bir nitelik arz ediyor. Gizli güçler komplosunun mantığına benzer şekilde, uluslararası yayınlarda Türkiye, yanlışlanamayacak kaynaklarla ve detay, veri ve istatistik verilmeyen genel geçer ifadelerle dolu metinlerle, karanlık ve tekinsiz bir biçimde yansıtılıyor.

İsrail medyasının önde gelen kuruluşlarından Haaretz’ın geçtiğimiz günlerde yayımladığı bir haber tam da böyle bir çerçevenin misalini teşkil ediyor. Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının kod isimlerle verdiği röportajlara dayandırılan haber, FETÖ mensuplarının hiçbir hastane raporu sunmadığı halde Türkiye’deki hapishanelerde işkence gördüklerini söylüyor. Bir Batı Avrupa ülkesindeki bir otelde 9 kadar medya kuruluşuyla beraber “Tolga” kod isimli FETÖ mensubuyla buluşan Haaretz muhabiri, hikâyeyi dinledikten sonra olayların sıhhatine/gerçekliğine ilişkin bir soru dahi sorma ihtiyacı hissetmiyor. Sözde işkenceden sonra bir Batı Avrupa ülkesine kaçabilmiş kişinin basit bir biçimde neden bir hastaneden darp raporu vs. almadığıyla ilgilenmiyor.

İsrailli başka bir medya kuruluşu The Jerusalem Post’ta 12 Aralık 2018 tarihinde yayımlanan Seth Frantzman imzalı bir haberde terör örgütü YPG’nin sözcüsü Nuri Mahmud’un “SDF tarafından yakalanan birçok DAEŞ mensubunun pasaportunda Türk damgası bulunuyor.” şeklindeki tezviratı da herhangi bir filtreden geçirilmeden sunuluyor. Terör örgütü DAEŞ’in saldırıları neticesinde 316 Türk vatandaşının öldüğü, 1200 kadarının yaralandığı, 72 askerinin Fırat Kalkanı Operasyonu çerçevesinde DEAŞ ile mücadele ederken şehit olduğu ve 146 farklı ülkeden 53,781 kişiyi DAEŞ bağlantıları nedeniyle ülkeye almayan Türkiye’nin tüm bu acıları ve çabaları, bir terör örgütü sözcüsünün sözü ile karartılıyor. Dahası haberde söz konusu kaynağın belirttiği pasaportlara ilişkin bir fotoğraf dahi bulunmuyor. En azından pasaportların ya da damgaların gerçekliğine ilişkin bir soruşturma alanı dahi tanınmıyor.

2 Ocak 2019 tarihinde İngiliz Guardian gazetesinde çıkan ve Türkiye’nin kendi kaynağıyla Kosova’da inşa edeceği camii hakkındaki bir yorum yazısı konuya ilişkin başka bir misali teşkil ediyor. Kosova’da yürütülen ve kültürel geleneğe sahip çıkan faaliyetleri, yerel halkın “Türkiye’nin mütehakkim bir sembolü olarak gördüğünü” iddia eden Maxim Edwards ve Michael Colborne, hangi yerel isimlerin bu nevi şikâyetleri olduğunu açıklamıyor.

Yazıda, Kosova Başmüftüsü Naim Ternava’nın “Avrupa’da kilisesiz bir tek köy bulunmazken Kosova’da en az 50 köyde hiç camii yok.” sözlerine yer veriliyor. Hatta Kosova’nın yerle bir olmuş ibadethaneleri için yeterli bütçesinin olmadığının ifade edilmesine ve Avrupa’da İslamofobi’nin yükselişte olmasına dikkat çekilmesine rağmen, Türkiye’nin sıkı tarihi ve kültürel bağlarının bulunduğu bu ülkede yaptırdığı bir camii, onun “mütehakkim” siyasetinin bir parçası şeklinde yansıtılıyor. Elbette, hiçbir erişilebilir kaynak göstermeden…

Son olarak Amerikan New York Times (NYT) gazetesinin İstanbul Büro Şefi Carlotta Gall tarafından kaleme alınan ve birçok maddi hata içeren bir yazı yurtdışına göç eden vatandaşları karanlık bir ülkeden kaçan kimseler olarak resmediyor.

Gall, yazısının ilk versiyonunda 2017’de Türkiye’den göç eden vatandaşların sayısını “çeyrek milyon” olarak veriyor. Ancak uluslararası basında Türkiye hakkında çıkan haberlerin gerçekliğini araştıran Fact-checking Turkey ekibinin tespiti sonrasında NYT, yazıda değişiklik yaparak söz konusu rakamı 113,126 olarak düzeltiyor.

Bu düzeltmeye rağmen Gall’in yazısı hala önemli hatalar içeriyor. TÜİK verilerinden yola çıkarak Türkiye’de ciddi oranda bir beyin göçü olduğu iddia eden yazı 2016 ve 2017 yıllarında ülkeden göç eden Türk vatandaşlarının sayısını (yanlış olarak da olsa) verirken aynı dönemde Türkiye’ye göç eden Türk vatandaşların sayısını göz ardı ediyor.

TÜİK verilerine göre, bu dönemde 182,652 Türk vatandaşı yurtdışına göç ederken 208,824 Türk vatandaşı da yurtdışında yaşamayı bırakarak Türkiye’ye göç etti. Rakamlar Türk vatandaşlarının göç hareketliliğinin yoğun olduğunu ortaya koymasının yanı sıra 2016 ve 2017 yılları toplamında Türkiye’ye göç eden Türk vatandaşlarının sayısının gidenlerden daha fazla olduğunu ispat ediyor. Ancak tüm bu veriler Carlotta Gall’i “Türkler ‘sürüler halinde’ ülkeyi terk ediyor” yorumunu yapmaktan alıkoymuyor.

Gall bu maddi hataların beraberinde komplo gazeteciliğine uygun düşer bir şekilde ülkeden gidenlerin “çoğunlukla maddi dayanaktan yoksun kanıtlarla suçlanan” FETÖ’cüler olduğunu iddia ediyor. Fakat bu yargıya ulaşırken hangi metot ve veriyi kullandığına ilişkin hiçbir açıklamada bulunmuyor.

Gazetecilik etiğini askıya alarak yanlışlanması/doğrulanması mümkün olmayan metinler servis eden bu medya kuruluşları gizli güçler komplosundaki gizli güçler gibi Türkiye’yi karanlık ve tekinsiz ve illegal bir konumda resmetme gayreti içerisinde. Ancak yukarıda ifade edildiği üzere, nasıl gizli güçler komplosu bir iktidar değil; iktidarsızlık sorunundan tevellüt ediyorsa, gazetecilik etiğini askıya alan bu tip komplovari gazetecilik de esasen jeopolitik bir iktidarsızlık sorunundan kaynaklanıyor. Halkı sadece gerçeklerden haberdar etmek durumunda olan bu uluslararası medya kuruluşları, bulundukları ülkelerinin ya da sermaye sahiplerinin jeopolitik çıkarları doğrultusunda söz konusu mercilerin Türkiye’ye ilişkin iktidarsızlıklarını gidermeye ya da en azından örtmeye gayret ediyorlar.

Hakan Önal

Uluslararası basında Türkiye: Gazetecilik etiği ve iktidarsızlık sorunu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>