Scroll Top

Batı’nın “kötü adamları”: Müslümanlar

hollywood-musluman-dusmanı

“Petrol zengini, şişman, şehvet düşkünü” deyince aklınıza bir Arap şeyhi mi gelir, yoksa Batılı bir iş adamı mı? İşte bu sorunun cevabını, ABD’nin kültür ayrımcılığına yön veren Hollywood sineması belirliyor. Hollywood’un dünya üzerinde vadettiği popülarite ve yarattığı sahte hayat ile pek çok ülkede siyasi yayılmacılığın da öncüsü olmuş durumda. Bunun en büyük örneği de kültürel öteki olarak lanse edilen Müslümanlar. Hollywood sinemasında İslam ve Müslümanlara dair algı, genellikle olumsuz bir bakış açısıyla yansıtılır. Peki Müslümanlara yönelik üretilen “öteki” algısı sinemada nasıl tezahür ediyor?
Filmlerde Müslümanlar aşağılanıyor, şiddet ya da terör yanlısı ve hatta kadın düşmanı olarak lanse ediliyor. Müslüman kadınlar sinemada harem üyesi ya da sürekli baskı görmüş, örtülü bir kadın olarak; erkekler ise, zengin şeyhler ya da terör yanlısı kişiler olarak tasvir ediliyor. Bu stereotipler, izleyicilerin izlediğine hızlı ve kolay anlam verebilmesine olanak sağlarken Müslüman karşıtlığını da körüklüyor. Diğer yandan çeşitli gruplara bazı değerlerin atfedilmesiyle oluşturulan stereotipler, bu gruplara karşı olumsuz yaklaşımları, düşmancıl tutumları, hatta ayrımcıl davranışları/nefret suçlarını da pekiştiriyor. Araplar daima ya petrol zengini şeyh, terörist veya dansöz olarak gösteriliyor. Başka işlerle meşgul, kariyer sahibi, iyi aile babası olan veya fakirlik nedeniyle hayatı mahvolmuş Arap veya Müslüman yok mu? Var, ancak tabii ki bundan bahsedilmiyor.

Bu düşmanlık nasıl arttı?

ABD, 11 Eylül 2001’de terör saldırıları ile sarsıldı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dedi. Nitekim öyle de oldu. İnsanların günlük yaşamı bütünüyle sarsılırken, bundan en büyük zararı Müslümanlar gördü. Halihazırda var olan ön yargılar, ırkçılık daha da şiddetlendi. Müslümanlar ötekileştirilmeye çalışıldı, nefret suçları rekor kırdı. İşte bu saldırıdan sonra Müslüman imajı da terörizmle özdeşleştirildi. Film piyasasını elinde tutan Hollywood da Müslümanların aleyhine kullanılmaya başlandı. 11 Eylül’den sonra İslam ile terör/şiddet arasında bağlantı olduğunu dayatmaya çalışan binlerce film çekildi. Hatta Amerikan dizilerindeki terör örgütleri ve uyuşturucu çeteleri genellikle Müslümanlardı. Bu durum ise Müslümanlara yönelik karalama, hakaret, ayrımcılık ve nefret suçlarını giderek artırdı. Günümüzde popülerliğini artıran bir diğer sektör de oyun sektörü. Müslümanların dijital oyunlarda nasıl temsil edildiğine baktığımızda, Batılı ve Müslüman üreticilerin birbirine karşı düşmancıl tavırlara sahip olduğuna şahit oluruz. Batılı üreticilerin oyunları da Müslümanlar sinema sektörüne benzer şekilde terörizmle özdeşleştiriliyor. Özellikle nişan alma/ateş etme oyunlarında mekân olarak Ortadoğu seçiliyor. Hatta düşman karakter açıkça Müslümanlar olarak belirleniyor. Oyunu kazanmak ise öldürülen Müslüman sayısına bağlı. Bu oyunlarda genellikle oyuncu ABD askerlerini oynuyor ve birkaç istisna dışında Müslüman bir savaşçıyı oynamak neredeyse mümkün olmuyor.

Hep aynı taktik: Algı oyunları

ABD Müslüman düşmanlığını körüklemek için kullandığı silahı, kanlı geçmişini örtbas etmek için de kullanmıştı. Yani her fırsatta kendini kahraman olarak göstermenin bir yolunu buldu diyebiliriz. Amerika’nın kuruluş mitlerini pekiştirmeye yarayan bir tür olan Western genellikle “masum beyaz Amerikalıların”, “uygarlıktan nasibini almamış” Kızılderililerden çektiklerini anlatır. Bu tür filmlerde Kızılderililer barbardır, insanlıktan yoksundur, bir o kadar da vahşidir bir Amerikalıya göre. Kahraman Amerikalılar, Vahşi Batı’ya “beyaz” uygarlığı getirerek oradaki insanlara “medeniyet” götürür. Tıpkı yakın tarihte Afganistan’a ve Irak’a “barış” götürdüğü gibi… ABD’nin tapınma düzeyinde yüceleştirme ve abartma takıntısı, Amerikan zihniyetinin temel amacının yansımasından ibaret. Bunu, belirleyici sektör durumundaki Hollywood’un dünyaya “armağan” ettiği filmlerde kolaylıkla görmemiz mümkün. Yerli halk akıl almaz işkencelere, türlü katliamlara ve soykırıma maruz bırakılır çünkü böyle olması gerekir, bu sorgulanamaz(!) Üstelik bu kan dökme olayları son derece normal lanse edilir. İşte bu “efsanelerin” sinemaya sızmış hâlidir western.

Özetle, ABD geçmişte olduğu gibi günümüzde de aynı taktiği kullanarak çeşitli algı operasyonları düzenliyor. Geçmişteki kurbanı Kızılderili yerlilerdi. Şimdi ise sadece hedef farklı: Müslümanlar.