Scroll Top

31 Mart: İrtica maskesiyle Abdulhamid’in hal edilişi

1 meşrutiyet

Rumî takvimle 31 Mart 1325, Miladî takvimle 13 Nisan 1909’da İttihat ve Terakki Cemiyeti baskısıyla ateşlenen 4. Avcı Taburu isyanına Derviş Vahdetî gibi birçok İttihatçı karşıtının iştirakiyle Ayasofya Camii ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın önünde İttihatçı iktidarını devirebilecek bir güç oluştu. Türkiye tarihinde 28 Şubat 1997 Darbesi’ne kadar en çok konuşulan kavramlardan biri olan irtica ve mürteci ilk kez bu isyanı başlatanlar için kullanıldı. İsyan neticesinde Sultan Abdülhamid tahttan indirildi ve gittikçe İttihatçılar’ın iktidarı ele geçirdikleri bir dönem başladı.

Önce ‘hürriyet kahramanı’ oldular

Osmanlı Devleti’nin 2. (Edirne) ve 3. (Makedonya) ordusunu Sultan Abdülhamid’e karşı örgütlemeyi başaran İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı subay ve askerler silah gücüyle meşrutiyeti ilan ettirdikten sonra bazı kesimler onları ‘Hürriyet Kahramanları’ olarak görmeye başladı. Şehirleşmiş bölgelerdeki kitlelerin büyük çoğunluğunu örgütlemeyi başaran ve hatta yer yer yarı-askerî örgütlenmelere giden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hürriyet devri büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

İttihatçıların istibdatı 

Sultan Abdülhamid’in tek elden idare etmeye çalıştığı Balkanlar Hürriyet havasına kapıldı ve Bosna ilhak edildi, Bulgarlar ve Girit adası bağımsızlıklarını ilan etti. Ayrıca İttihatçılar sevmedikleri sadrazamları düşürmeye, hoşlanmadıkları gazeteleri susturmaya çalıştılar. İttihatçılardan en çok rahatsız olanlarsa alaylı askerlerdi. Çünkü mektepli İttihat ve Terakki askerleri alaylı askerleri şiddetli bir tasfiye ve baskı kampanyasına maruz bıraktı. 31 Mart İsyanı’nı başlatanlar da bu alaylı askerler oldu.

Faili meçhul olmayan cinayet

İttihat ve Terakki muhalifi olan Serbesti Gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi Bey Galata Köprüsü’nde faili meçhul bir şekilde öldürüldü. (25 Mart 1325 / 7 Nisan 1909) Fakat Galata Köprüsü’nün iki ucunda da zabıta kontrolü olmasına rağmen bunun gerçekleşmesi mümkün değildi. Herkes doğal olarak İttihatçılar’ın yarı-askerî örgütlerinden şüphelendiler. Böylelikle Hasan Fehmi’nin cenazesi binlerce kişinin öfkeli katılımıyla İttihatçılık karşıtı bir protestoya dönüştü.

İsyanda İtthatçı parmağı 

İsyana katılan İttihat ve Terakki mensubu zabitlerden biri olan Mustafa Turan’ın iddiasına göre 31 Mart sabahı saat üçe doğru gelerken isyanı başlatan ve tahrik eden kişi Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan İttihatçı Ömer Naci Bey’di. Olay gecesi askerleri tahrik için batı tarzı bir askerî şapka giyimi mecbur kılındı ve sonra taburdaki askerleri tahrik etmek için Ömer Naci devreye girdi. Eski bir İttihatçı olan Mustafa Turan Ömer Naci’nin isyan gecesi Avcı Taburu çavuşlarını tahrik etmek için yaptığı konuşmayı hatıratında şöyle aktardı: “Sizler Müslüman değil misiniz? Şapka giymek ne demek? Din-i mübini İslam’ın evlatlarını düpedüz gavur yapacaklar, ne duruyorsunuz?!![1] Gazeteci Hasan Fehmi cinayetinden altı gün sonra 12-13 Nisan (Rumi: 31 Mart) gecesinde, bugün İTÜ Mimarlık Fakültesi olarak kullanılan  Taksim Taşkışla’daki 4. Avcı Taburu şeriat (hukuk) çağrısıyla kendi subaylarını hapsetti. 5-6 ve 7. Nizamiye askerleriyle ve Beyoğlu topçu alayındaki askerlerle birleşerek Ayasofya Meydanı’na yani Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na yürüdüler. Derviş Vahdetî ve Ahrar Fırkası liderliğindeki diğer tüm İttihatçı karşıtları da onlara katıldı. İsyan yüzünden Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa istifa etti.

İsyancıların talepleri

Sayıları beş bine yaklaşan isyancıların siyasi talepleri şunlardı: Hükümetin istifası, Kamil Paşa’nın tekrar sadrazam olması, İttihatçı subayların değiştirilmesi, şeriatın hükümlerine daha hassas uyulması ve son olarak da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kapatılması. Silah zoruyla çıkartılan bir kararname padişah tarafından da imzalandı.

İstanbul’da İttihatçı avı 

İsyancıların İttihatçılar’a benzediğini düşündüklerini rastgele öldürmeye başlaması onlarca cana mal oldu. İstanbul’dan kaçmak zorunda kalan İttihatçı subaylar kendi karargahları ve merkezi olan Selanik ve Manastır’a geçtiler. Edirne ve Manastır ordularına mensup askerleri örgütleyen İttihat ve Terakki Hareket (operasyon) ordusu denilen bu askerî birlikleri trenle İstanbul’a nakletti (6 Mart / 19 Nisan 1909). Yeşilköy’de kumandayı Mahmud Şevket Paşa devraldı. Hareket ordusu İstanbul şehrine girdikten sonra birkaç yüz asker ve sivilin ölümünden sonra şehri rahatlıkla teslim aldı. İsyana katılmasa da geriye sadece Yıldız Sarayı ve Sultan Abdülhamid kaldı.

Abdülhamid’in Suçu Neydi?

Sultan Abdülhamid İttihatçılar’ın ilan ettirdiği meşrutiyete uyarak isyanı bastırmada kendisini geri plana attı ve kendi muhafız alaylarını öne sürmedi. İttihatçılar 31 Mart İsyanı’nı bir fırsata çevirmek için Sultan Abdülhamid’i de suçlu göstererek onu hal etmek istediler. Sultan Abdülhamid’in 7 kez sadrazam yaptığı Küçük Said Paşa başkanlığında Yeşilköy’de toplanan genel mecliste alınan kararla Sultan Abdülhamid “şer’î kitapları yakmak” suçlamasıyla başlayan fetvayla hal edildi.

Sultan Abdülhamid Haledilişini Anlatıyor…[2]

(Yıldız Sarayı) “Dört kişi idiler. Babamın karşısına sıra ile durup kısa birer selam verdiler. Babam mukabele etti. Gelenler Arnavud Esad Toptanî, Laz Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Karasu Efendi idi.

Başta duran Esad Toptani yekte, “Millet seni azletti.” dedi.

Fetvayı sonuna kadar dinledi. Fetvanın okunması bitince, “bu kararı hangi makam verdi?”, diye Arif Hikmet Paşa’ya sordu. Arif Hikmet, “Meclis-i Milli” diye cevap verdi. Bunun üzerine babam, “Ya… Öyle mi? Bu meclise riyaset eden kimdir?” dedi. Ve Ayan Reisi Said Paşa olduğu cevabını alınca hayret eden bir seda ile, “Said Paşa, ÖYLE Mİ?” dedikten sonra şu sözleri söyledi, “Otüz üç sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Rasulullah’dır. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular.”

Burada babam sağ ayağını öne atarak, “Allah düşmanlarımı kahretsin!” dedi. O zaman hepimiz birden “ÂMİN!” dedik.

Sultan Abdulhamid’in son ricası reddedildi 

Devrik Sultan Abdülhamid kendisine hal tebliği için gelen heyetten son bir ricada bulundu: Bütün aile efradıyla birlikte Çırağan Sarayı’nda âhir ömrünü tamamlamak. Fakat İttihatçılar Sultan Abdülhamid tamamen unutulsun diye onu İttihatçılar’ın karargahı olan Selanik’e ailesiyle birlikte sürgün etti. Daha sonra patlak veren Balkan Harbi’yle birlikte İstanbul Beylerbeyi Sarayı’na nakledildi ve 1918 yılında hayata veda etti.

[1] Mustafa Turan, Taş Kışlada 31 Mart, s. 62-64.

[2] Bu kısım Sultan Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun hatıratı “Babam Sultan Abdülhamid”, sf. 149-151’den alıntıdır.

Benzer gönderiler