Scroll Top

15 Temmuz’da Batı medyasının manipülasyon gayretleri

15 Temmuz'da Batı

Birazdan okuyacaklarınız, demokrasi hassasiyetine sahip olanlar için rahatsız edici bilgiler içeriyor.  Fetullahçı Terör Örgütü tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızdırılmış hain çetesi, hükümeti düşürmek, anayasal düzeni değiştirmek, devletin yönetim kademesini illegal yollarla devirmek üzere harekete geçti. O gece köprüler askeri araçlarla trafiğe kapatıldı, stratejik tüm kurumlara silahlı askerler, tanklar, jetler konuşlandırıldı, medya kuruluşları susturulmaya çalışıldı, ülke tehdit edildi ve meclis bombalandı. Özel eğitimli askerler Recep Tayyip Erdoğan’ı ailesiyle birlikte öldürmek üzere yola çıktı. Darbelerden çok çekmiş Türk milleti, tüm bu saldırıları fark edince idarecilerin çağrılarına uyarak sokaklara döküldü. İradesine sahip çıkmak, düzen bozuculara direnmek üzere canını ortaya koydu. Sabaha kadar bombalar patladı halk direndi. Hainler durdurulana kadar kimse uyumadı bile. Darbeciler gecenin sonunda kadın, yaşlı, çocuk, asker, polis ayırmadan 250 kişiyi şehit ederken, binlerce insanın da yaralanmasına sebep oldular. 15 Temmuz’da Batı medyasının tutumu ise “demokrasiyi” ağızlarından düşürmeyenlerin iki yüzlü tutumunu şüphe düşürmeyecek şekilde ortaya koydu.

15 Temmuz’da Batı medyası boş durmadı

Yaşananlar Türk medyasında gerçekliğiyle paylaşılırken, dünya basını olaya farklı yaklaşımlar sergiledi. Beklenmedik bir hainliğe maruz kalan, bir darbe girişimi yaşayan Türkiye, daha yarası sıcakken, aynı zamanda Erdoğan üzerinden yurtdışı basını ve medyası yoluyla yürütülen algı savaşının da içinde buldu kendini.

15 Temmuz akşamı, saatler 23.00’ü biraz geçerken Başbakan Binali Yıldırım’ın asker içerisinde bir yapılanmanın darbe girişiminde bulunduğunu kamuoyuna duyurmasına kadar tam olarak darbenin adı konulamamıştı. Bu yüzden dış basın temkinli yayınlar yaparak sonucu bekliyor gibiydi. Ancak gecenin ilerleyen dakikalarında olayın seyri artık bir darbe girişimini aşıp, işgale dönüşmeye başlayınca FETÖ bağlantıları güvenlik kaynaklarınca açıklanmaya başladı. Tam anlamıyla sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kanlı darbe girişimi bastırılmıştı. İşte tam da bu gelişmeden sonra uluslararası medyanın dili değişmeye, bilgi vermek yerine yorum yapmaya, yanlış algı oluşturmaya başladığı gözlerden kaçmamıştır.

Türkiye darbe gerçeğini bu şekilde okurken Batının ana akım medya kuruluşları olayları Türkiye’deki gerçekliğin tam aksi yönünde yansıtmaya çalıştı. Diğer bir deyişle Türk halkının yaşadığı darbe gerçekliğiyle Batı medyasının yansıtmaya çalıştığı fotoğraf arasında derin bir uçurum oluştu.

Yabancı medya organları öldürülen 250 sivili, bombalanan binaları, tarihe kara bir leke olarak geçen kalkışmayı haberleştirmek yerine darbeyle mücadelede atılan meşru adımları hedef tahtası haline getirdi. Kimi yayınlar karalama kampanyasına dönüştü. Mitinglere katılan vatandaşların sayısı gibi somut olgular üzerinde bile oynama yapıldı. Genel fotoğrafı özetlemek gerekirse 15 Temmuz’dan sonra uzun bir süre Batı basını Türkiye’deki darbe girişimini şu ana başlıklar üzerinden yorumlamaya ve kamuoyuna aktarmayı tercih etti.

Bazı yorumlar: “Bu başarısız darbe girişimi bir kurguydu. Türkiye’deki siyasi iktidarın gücünü pekiştirmek için sahnelediği bir tiyatroydu. Bu kavga demokrasi kavgası değildi. Kavga Erdoğan ile Gülen arasında yapılıyordu. Bu bir güçler mücadelesiydi. Darbe elbette kötü bir şeydi ancak darbe girişimi sonrasında siyasi iradenin ‘baskıları’ ülkeyi belki de darbeden daha tehlikeli bir sürece götürüyordu. Bu süreç Türkiye’deki iktidar partisinin karşı darbesine dönüşmüştü. Yapılan tutuklamaların darbeyle mücadele ile ilgisi yoktu. Bunlar muhalifleri sindirmek üzere gerçekleştirilen operasyonlardı. Yoksa Gülen’e bağlılık yemini etmiş olsa bile Türk gazeteciler, öğretmenler darbeye katılmamıştı.”

“Demokrat” Batı medyası nasıl sınıfta kaldı?

Batı medyasının bu darbe sever tavrı bununla da sınırlı kalmadı. Bunların ötesinde kanlı darbe girişimini çılgınlık düzeyinde destekleyenler de oldu. Birçok somut örnek verilebilir. Micheal Rubin’in New York Post gazetesinde yayınladığı “Darbe neden Türkiye için umut olabilir” başlıklı yazısı buna bir örnektir. Darbe başarısız olduktan sonra Fox News’in internet sitesinde yayınlanan “Türkiye’nin son umudu da öldü” başlıklı yazı ibretliktir. New York Times ve Washington Post gibi ana akım medya kuruluşlarının 16 Temmuz’da yayınladığı editoryal yazılarda “Türkiye’de sivil karşı darbe” vurgusu yapması trajiktir. Independent’da Patrick Cockburn’un “Erdoğan başarısız darbe girişimini laik Türkiye’nin son izlerinden kurtulmak için kullanıyor” başlıklı yazısı Türkiye’ye yönelik karalama faaliyetlerinin hangi düzeye ulaştığını göstermesi açısından önemlidir.

“Darbeye farklı bakan yok mu? “

Büyük medya kuruluşlarının birçoğunun Türkiye’de muhabir ve ofisleri olduğunu biliyoruz. Muhabiri olmayan örneğin Belçika’daki bir yayın kuruluşunun Türkiye’ye muhabir yolladığını, bazı gazetecilerle konuştuğunu, darbeyi destekleyen görüş alamayınca bu görüşlere haberinde yer vermediğini biliyoruz. Bazı yayın kuruluşlarının gazetecilere e-posta atarak “darbeye farklı bakan, iktidarı eleştiren kimse yok mu” diye konuşacak birilerini aradığını da biliyoruz.  Yani mesele daha derin ve stratejik. 15 Temmuz’da Batı medyası kodlarında yer alan ırkçılığı, İslam karşıtlığını saklama ihtiyacı duymadı.  Tabii ki Türkiye Batının ya da diğer ülkelerin takdirini ya da acımasını istiyor değil; burada mevzu Türkiye düşmanlığının açıktan yürütülmesi. Yoksa zaten Türk halkı kendi demokrasisini kendisi korumuştur. Umuyoruz olmaz, ama yine olsun yine korur!