Scroll Top

Özgürlük kavramı algılara emanet edilirse ne olur?

kanada-da-acil-durumlar-yasasi

Hikaye, Kanada sınırını geçen kamyon ve tır şoförlerine aşının zorunlu tutulmasıyla başladı. Bunu eleştiren eylemler hızla koronavirüs kısıtlamalarına karşı tepkilere dönüştü: Özgürlük Konvoyu. Elbette sahnede “özgürlük yanlısı” polisler de kendilerine yer buldu. “Özgürlük Konvoyu” isimli konvoyun birtakım talepleri bulunuyordu. Bunların en başında Ottawa’da salgına ilişkin getirilen tüm kısıtlamaların kaldırılması geliyor. Bunun üzerine yetkililer protestoyu durdurmak için akaryakıtlara el koydu. Söz konusu grup GoFundMe üzerinden yaklaşık 10 milyon dolar bağış topladı. Ancak GoFundMe, grubun fonlara erişimini engelledi. Polis, nefret suçları kapsamında göz altına alınan eylemciler olduğunu açıkladı. Öte yandan olaylara ilişkin 60’tan fazla soruşturma açıldı. Halkın da ciddi bir kesimi yaşananlara tepki gösterdi. Polis müdahalesiyle beraber ülke savaş alanına döndü. Ottawa Belediye Başkanı Watson yaptığı açıklamada, gösterilerin bölge sakinleri için “ciddi bir tehlike ve tehdit” oluşturduğunu ve OHAL kararına ülke çapında destek verilmesine ihtiyaç duyduklarını belirtti.

Halk tepkili polis ise fazla “nazik”

Görgü tanıkları siyah ve yerli eylemcilerin polisten beyazlara nazaran çok daha sert muamele gördüğünü açıkladı. Ülkedeki endişeyi artıran durum ise eylemlerin diğer Kanada şehirlerine yayılması. Hatta Avrupa’daki özellikle de Fransa’daki kadar sert boyutlara ulaşması. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, aşı karşıtlarının eylemlerine karşı, Kanada tarihinde ilk kez federal bazda olağanüstü hal uygulamasını getiren Acil Durumlar Yasası’nı yürürlüğe koyduğunu açıkladı.

Kanada’da 1980’lere kadar Savaş Tedbirleri Yasası olarak bilinen yasa, hem metni hem de ismi değiştirilerek Acil Durumlar Yasası haline getirildi. Birinci Dünya ve İkinci Dünya Savaşları sırasında devreye sokulan Savaş Tedbirleri Yasası, en son 1970 yılında zamanın başbakanı Pierre Elliott Trudeau tarafından Quebec’te yaşanan rehine krizi sırasında kullanıldı. 1980 yılında değişen şartlara göre güncellenen yasanın ismi de Acil Durumlar Yasası olarak değiştirildi. Üstelik değişen bu haliyle bugüne kadar hiç uygulanmamıştı.

Peki neden şimdi? Bu yasa ile finansal kurumlara, protestoyla bağlantılı her bireyin veya işletmenin hesabını mahkeme emri olmadan dondurmak veya askıya almak için yeni yetkiler vermişti. Ayrıca dilediğince “şiddet” uygulamakta serbest olabilecek güvenlik güçlerine ihtiyaç vardı. Ne de olsa olağanüstü hal, böylesi durumlar için bir can simididir değil mi? Yasanın “sınırlı, hedefli, makul ve orantılı” olduğunu savunan Trudeau, Acil Durumlar Yasası’nın kullanımının “son çare” olarak gördü. Ayrıca, Kanadalılara, yasanın Haklar ve Özgürlükler Şartı’nda yer alan korumaları aşmayacağına dair güvence vermeye çalışarak adeta dalga geçti:

“Askeri çağırmak için Acil Durum Yasası’nı kullanmıyoruz, insanların ifade özgürlüğünü kısıtlamıyoruz, barışçıl toplanma özgürlüğünü kısıtlamıyoruz, insanların protesto haklarını yasal olarak kullanmalarını kısıtlamıyoruz. Ablukalar ve işgaller barışçıl protestolar değildir, durmak zorundalar.”

Bu kişiler ekonomimizi, demokrasimizi ve yurttaşlık birliğimizi zedeliyorlar” dedi, Trudeau. Kamyoncular güldüler tabii bu söylemlere, hala gülüyorlar… Çünkü hükümet, bizzat pandemi politikalarıyla ekonomiyi zedelemiş ve bu durum çalışanların “yetti artık!” demesine yol açmıştı…Çünkü hükümet, pandemi kısıtlamalarını uygularken her şeyi “global seçkinlere” sormuş, Dünya Sağlık Örgütü’ne uymuş ama halkın görüşünü almak aklına bile gelmemişti; yani demokrasi bizzat hükümet tarafından rafa kaldırılmıştı.

Her gün karşımıza “medeniyetin” gerçek anlamını bize sorgulatan, batı ülkelerinin gelişmişliğinin, bir maskeden ibaret olduğu gerçeğini gözler önüne seren örnekler çıkıyor. Belli ki medeniyet, hak, hukuk ve adalet kavramlarını sadece algılara emanet etmemek gerekiyor…

Benzer gönderiler