Scroll Top

Pencere Vergisi

İngiltere-pencere-vergisi

“Artık ne hava ne de ışık bedava! Doğanın bize bahşettiği ışık ve hava için her yıl pencere başına ödeme yapmak zorundayız. Bu bedeli karşılayamayan fakir insanlar ise her iki nimetten de mahrum kalıyor.” 19. yüzyıl İngiltere’sinin karanlık ve havasız evlerinde yaşayan halkın yoksulluğunu eserlerinde bütün gerçekliğiyle betimleyen Charles Dickens’ın sözleri, pencere vergisinin oldukça zalim bir vergi olduğunu anlatıyor. Ancak bu vergiyi 1696’da uygulamaya koyan İngiltere Kralı III. William’ın planı çok farklıydı. Pencere vergisinin artan oranlı bir vergi etkisi oluşturmasını bekliyordu. Verginin ilk haline göre, her ev 2 şilin vergi ödeyecekti. Dahası, 10 ile 20 arasında penceresi olan evler 4 şilin, 20’den fazla penceresi olan evler ise 8 şilin daha fazla vergi ödeyecekti. İlk bakışta pencere vergisinde, zenginlerin fakirlerden daha büyük evlerde yaşadığı ve bu evlerin daha çok penceresi olduğu düşünebilir. Çünkü pencere sayısı gelir seviyesinin bir göstergesi olarak görülmekteydi. Çünkü, fakirlerin bu vergiden etkilenmeyeceği, zenginlerin ise daha fazla vergi ödemeleri gerekeceği tahmin ediliyordu. Oysa pencere vergisini düzenleyenler, verginin yaratabileceği “çıkarcı” etkileri gözden kaçırmışlardı. Birincisi, daha fazla vergi alınması planlan bu büyük evlerde yalnızca zenginler yaşamıyordu. Zenginlere hizmet edenler hizmetçiler-özellikle siyahi- de bu evlerde zenginlerle birlikte ikamet ediyorlardı. Vergiden kaçınmak isteyen yüksek gelirliler, kendi yaşamlarını sürdürdükleri alanlardaki pencerelere değil; hizmetçilerinin yaşadığı odaların pencerelerine duvar örmeye başladılar.

Öte yandan, kirada oturan düşük gelirli insanlar pencere vergisinden muaf değillerdi. Ancak uyanık ev sahipleri, bunun  bir yöntemini bulmuştu. Pencere vergisinden kaçmak için kiraya verdikleri evlerin pencerelerini kapatıyorlardı. Böylece düşük gelirli insanlar penceresiz, yani ışıksız ve havasız evlerde yaşamaya mahkum edilmişlerdi. Adam Smith de “Ulusların Zenginliği” adlı kitabında, pencere sayısının gelir/servetin mutlak bir göstergesi olmadığını anlatır. Şehir dışında kirası 1 avro olan bir evin pencere sayısının, kirası 500 avro olan Londra’daki bir evin pencere sayısından fazla olabileceğini; dolayısıyla, daha fazla penceresi olan evlerde oturanların daha az pencereye sahip evlerde oturanlara kıyasla daha az gelirli olabileceklerini belirtir.

1797’de dönemin başbakanı William Pitt tarafından pencere vergisi 3 katına çıkarıldı. Bu zam, mevcut durumu daha da vahimleştirdi. Pencereler ardı ardına kapatılmaya başladı. Amacından çok başka yerlere saptığı görülen pencere vergisi, kaldırılmak bir yana arttırılarak, yaklaşık 150 yıl hüküm sürdü. Dahası, başka ülkelerde de uygulanmaya başladı. Nihayet Charles Dickens galip geldi ve 1696’dan beri yürürlükte olan bu acımasız vergi 1851’de kaldırıldı. Temel işlevi kamu geliri yaratmak olan bir verginin mimariden edebiyata kadar pek çok alanda varlığını hissettirmesi, verginin mali ve ekonomik sonuçlarının yanı sıra davranışsal sonuçlarının da olduğunu gözler önüne önüne sermiş oldu.

 

Nida Demir