Scroll Top

Özel Haber: Jared Kushner, Filistinlileri cezalandırarak İsrail’e boyun eğmelerini istiyor

jared

ABD Başkanı Trump tarafından Orta Doğu’da barış için arabuluculukla görevlendirilen Jared Kushner açıklamaları ile “barışı” nasıl getireceğini ortaya koydu: Filistinlilerin boğazlarını sıkarak onları mecbur bırakmak!

Kushner’in açıklamalarının yer aldığı New York Times haberini –onun zihin dünyasını tam olarak yansıttığı için- tercüme ettik.

Kushner: “Filistinlileri cezalandırmak barış anlaşmasına zarar vermez” 

Trump yönetimi Filistin Kurtuluş Örgütünü Washington’daki ofisinden kovduktan 3 gün sonra Jared Kushner Filistinlilere dair bir dizi yaptırımdan sonuncuyu savundu ve bu yaptırımların hiçbirinin İsrail ile Filistinliler arasındaki barış akdinin gerçekleşme ihtimalini azaltmadığında ısrar etti.

Oslo barış anlaşmalarının Beyaz Saray’ın -Kushner’in Batı Kanadı ofisinden pek uzakta olmayan- çimenlerinde imzalanışından 25 yıl sonra Perşembe günü konuşan Kushner’e göre Başkan Trump aslında Orta Doğu arabuluculuğunu çevreleyen “yanlış gerçeklikler”i def ederek barış ihtimalini artırmış durumda.

Kushner verdiği bir röportajda “Peyda edilmiş, insanların tapındığı ve bence değişmesi gereken pek çok yanlış gerçeklik vardı.” dedi. “Yaptığımız şey, meseleleri nasıl görüyorsak onları öyle ele almak ve doğru şeyi yapmaktan korkmamak. Bence böyle olunca gerçek bir barış elde etme imkânınız çok daha artıyor.”

Kushner son 30 yılın barış görüşmelerinin çerçevesini çizen Oslo anlaşmalarına fazla eleştirel yaklaşmak istemediğini belirtti. Fakat Bill Clinton’ın 1993 Eylül’ünde Yasir Arafat’la Yitzhak Rabin’i bir araya getirdiği târihî fotoğraflara neredeyse hiç özlem duymadan kendi çabalarını geçmişten radikal bir kopuş olarak sundu.

Kushner’in bu kendinden emin hâli, kendisinin 19 aylık anlaşma arayışındaki kasvetli bir âna tevafuk etti. Filistin Kurtuluş Örgütünün ofisini kapatma kararı; Filistinli gruplara sağlanan Amerikan finansmanında yapılan bir dizi kesintinin ve Kudüs’ü resmen İsrail’in başkenti olarak tanıma kararının ardından geldi. Tüm bu kararlar Filistinlileri Amerikan yönetiminden derin bir şekilde uzaklaştırdı.

Kushner Kudüs kararının bir seçim vaadini gerçekleştirmek sûretiyle Trump’ın itibarını güçlendirdiğini söyledi; Filistinli liderlerin Trump yönetimini şeytanlaştırmalarının ardından yardımdan mahrum kalmayı hak ettiklerini ifade etti. Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Birleşmiş Milletler Yakındoğu Filistin Mültecilerine Yardım Ajansına ve diğer Filistin organizasyonlarına akıttığı paranın çoğu bir şekilde yanlış yerlere harcanmıştı.

Kushner “Hiç kimse Amerika’nın dış yardımını almada ayrıcalık sahibi değil.” dedi.

Kushner yardımın ulusal çıkarları geliştirmek ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için kullanılması gerektiğini ifade etti. Filistinliler meselesinde ise Kushner’e göre, verilen yardım, Filistinlileri kendi ayakları üstünde durmaya teşvik etmeden yıllar içinde bir hak sahipliği programına dönüşmüş durumda.

Başkan’ın damadı ve başdanışmanı olan Kushner’e göre, üst düzey Filistinli yetkililerin Trump’la bir daha asla görüşmeyeceklerini söylemelerine rağmen Filistinliler ve Washington arasındaki ayrılık yine de telafi edilemeyecek boyutta değil.

“Bulunduğum her müzakerede herkesin ‘evet’e varmadan önceki cevabı hep ‘hayır’dı.” dedi.

Kendi arabuluculuk tecrübesinden bahseden Kushner, Filistin Ulusal Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın samimiyetsiz tavrı karşısında ne yapacağını bilemez bir konuma düşmediğini söyledi ve Abbas’ın tavrını kısmen Filistin’in dâhilî siyasetine hamlettiğini belirtti. Kushner’e göre, eğer Abbas ciddi bir siyasetçiyse Amerikan yönetiminin barış planı yayınlandıktan sonra planı dikkatle inceler.

Kushner ve Ortadoğu’daki ortağı Jason D. Greenblatt, bitmiş olan planın dilini revize etmeye devam ediyorlar. İkili, kısmen Kushner’ın özel alaka gösterdiği ekonomi bölümünü güçlendirmek için proje üzerinde çalışan ekibi genişletti.

Filistinlilerin planı “ölü doğmuş” olarak nitelendirmesinin ardından bazı analistler planın “gün ışığını görüp görmeyeceğini” dahi sorguluyorlar. Kushner ve Greenblatt bu yorumu kabul etmiyor, bölgedeki yetkililerle istişarede bulunmakla meşgul olduklarını belirtiyorlar. Kushner ve Greenblatt bir takvim vermiyorlar fakat ABD’deki parlamento ara seçimlerinden önce plana son hâlini vermeleri muhtemel görünmüyor.

Beyaz Saray bir zamanlar Kushner’la bir arkadaşlık ilişkisi kuran Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın söz konusu planın etkili bir savunucusu olacağını umuyordu. Fakat Prens bin Selman’ın kendi ülkesindeki reform çabaları ile uğraşmak zorunda kalmasının ardından Amerikan yönetimi artık bin Selman’dan bu rolü oynamasını beklemiyor.

Şu an için Amerikan yönetiminin asıl odaklandığı nokta Filistinlileri cezalandırmak oldu. Pazartesi günü ABD Dışişleri Bakanlığı, geçen yılın sonuna doğru Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) temsilcilik ofisinin, ancak barış müzakerelerinin ilerlemesine yardımcı olması hâlinde açık kalabileceğini kararlaştırdığını ifade etti.

Açıklamada, “Bununla birlikte FKÖ, İsrail ile direkt ve anlamlı müzakerelerin başlaması için gerekli adımları atmadı.” ifadesi kullanıldı. “Tam tersine FKÖ liderliği, Amerika tarafından hazırlanan ama henüz görmedikleri bir barış planını kınadı ve barış çabaları ya da başka hususlarda ABD hükümeti ile çalışmayı reddetti.”

ABD Yönetimi aldığı bu karara sebep olarak ayrıca Filistinlilerin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail’in Batı Şeria ile Gazze’deki askerî operasyonları ve İsrail tarafından işgal edilen topraklarda kurulan Yahudi yerleşimlerini araştırması konusundaki çabalarını örnek gösterdi.

Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı John R. Bolton pazartesi günü yaptığı bir konuşmada “Mahkeme sözde Filistin Devleti’nin üyeliğini tanırken liberal ve demokratik bir ülke olan İsrail’i tehdit etti.” diyerek Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni fırçaladı.

Bazı yorumcular, Birleşmiş Milletlerin Filistinli mültecilerin için ayırdığı fonun kesilmesinin yalnızca Filistin’in gelecek kuşaklarının radikalleşmesine katkı sağlayacağını savunuyor. Zira söz konusu fon oradaki çocuklara seküler bir eğitim temin eden esas kaynak.

Uzmanlara göre Doğu Kudüs’te Filistinlilere hizmet eden altı hastaneye yapılan yardımdan 25 milyon doların kesilmesi bölgede bir sağlık krizini tetikleyebilir. Filistin Ulusal Yönetimi söz konusu hamleyi bir “siyasi şantaj hareketi” diye adlandırarak kınadı. Ve bu durum dönüp dolaşıp İsrail’e de zarar verebilir çünkü İsrail oluşan boşluğu doldurmak ve Batı Şeria’da daha fazla kamu hizmetini kendi başına temin etmek zorunda kalabilir.

Camp David’de Clinton ekibi dâhilinde yer alan Robert Malley “Yönetim Filistinlileri cezalandırarak farkında olmadan Oslo’dan beri ABD ve İsrail’in sırtını sıvazlamaları için gördükleri baskıdan kurtarmış oldu.” dedi.

Malley sözlerine şöyle devam etti: “Bu zincirleri Filistinlilerden çıkarmanın gelecek bakımından ne mânâ ifade edeceği şimdilik net değil. Âşikâr olansa geleceğin farklı olacağı.”

Benzer gönderiler