Dünyadan1 arşivleri | Yekvucut https://yekvucut.com/dunyadan1/ Akıl ve vicdan sahiplerine Tue, 16 Oct 2018 06:43:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yekvucut.com/wp-content/uploads/2022/11/favicon_yek.png Dünyadan1 arşivleri | Yekvucut https://yekvucut.com/dunyadan1/ 32 32 Kahraman Türk subayını 44 yıl sonra bulup teşekkür ettiler https://yekvucut.com/dunyadan1/kahraman-turk-subayini-44-yil-sonra-bulup-tesekkur-ettiler/ Tue, 16 Oct 2018 06:43:52 +0000 http://yekvucut.com/?p=20310 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında, çatışmalar arasında kalan 4 aileyi kurtaran Türk subayını, kurtardığı iki kadın Rum doktor 44 yıl sonra...

Kahraman Türk subayını 44 yıl sonra bulup teşekkür ettiler yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında, çatışmalar arasında kalan 4 aileyi kurtaran Türk subayını, kurtardığı iki kadın Rum doktor 44 yıl sonra buldu.

Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Lefkoşa’da bulunan yakınlarını ziyarete giden ve iki taraf arasındaki çatışmalar nedeniyle bir bölgede mahsur kalan Kıbrıslı Rum ailenin doktor iki kızı, o zor süreçte kendilerini kurtaran Türk Subayı Ezel Aktürel’i 44 yıl sonra buldu. Aktürel’i ziyaret edip, “Merhametinizi ve insanlığınızı hiç unutmadık” dedi.

Hayatlarını kurtardı

Gazete Vatan’dan Çağdaş Ulus’un haberine göre; 18 Ağustos 1974’te henüz 26 yaşında genç bir subay olan Ezel Aktürel, 14’ü Paşaköylü (Aşşa) olmak üzere 18 kişiden oluşan dört aileyi dört arabayla çatışmaların yoğun yaşandığı Paşaköy’den çıkararak Mora’ya, kayınpederinin evine götürdü. Onları güvence altına aldı. İsimlerini Kızılhaç listesine koydurdu. Çocuklara süt, bu ailelere yiyecek götürdü ve üç gün ardından güvenli biçimde Kıbrıs’ın güneyine geçmelerini sağladı.

Aileler ise o kahraman subayı hiç unutmadı. Kurtarılan 18 kişiden olan iki kız kardeş, savaştan yıllar sonra Ezel Aktürel’i bulmak istedi ancak bir türlü izine ulaşamadı. O dönem çocuk yaşta olan Rum doktorlar Nedi ve Thelma Zannettu ise kahraman subayı bulmak için hiç pes etmedi. 44 yılın sonunda kahramanları Türk Subay Ezel Aktürel’i, Kıbrıslı gazeteci Sevgül Uludağ’ın girişimleriyle bulup evinde ziyaret etti.

Ziyaret sırasında duygulu anlar yaşanırken, iki kardeş kendilerinin ve ailelerinin hayatını kurtaran Aktürel’e minnet duyduklarını belirtti. Ziyaret sırasında Aktürel’e teşekkür plaketi sunan kardeşlerden Thelma Zannettu şu açıklamalarda bulundu: Bizler size yabancıydık, insanlığa karşı onca suçun işlendiği bir dönemde karşılaştık ve bizim için fark yaratan şey siz oldunuz. Merhametiniz, insanlığınız ve iyi yürekliliğiniz nedeniyle hem kendimiz, hem de ailemiz adına sizlere duyduğumuz şükranı ve büyük memnuniyetimizi ifade etmek için buradayız. Annemiz hamileydi. Ezel bey; çocuklara süt, bizlere yiyecek taşımıştı. Nedi henüz 14 yaşında, ben ise 16 yaşındaydım. Kahramanımızı hiç unutmadık. Dünyanın, Aktürel gibi insanlara ihtiyacı var.

 

Kahraman Türk subayını 44 yıl sonra bulup teşekkür ettiler yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
31 Mart: İrtica maskesiyle Abdulhamid’in hal edilişi https://yekvucut.com/dunyadan1/31-mart-irtica-maskesiyle-abdulhamidin-hal-edilisi/ Fri, 13 Apr 2018 11:30:20 +0000 http://yekvucut.com/?p=16885 Rumî takvimle 31 Mart 1325, Miladî takvimle 13 Nisan 1909’da İttihat ve Terakki Cemiyeti baskısıyla ateşlenen 4. Avcı Taburu isyanına...

31 Mart: İrtica maskesiyle Abdulhamid’in hal edilişi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Rumî takvimle 31 Mart 1325, Miladî takvimle 13 Nisan 1909’da İttihat ve Terakki Cemiyeti baskısıyla ateşlenen 4. Avcı Taburu isyanına Derviş Vahdetî gibi birçok İttihatçı karşıtının iştirakiyle Ayasofya Camii ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın önünde İttihatçı iktidarını devirebilecek bir güç oluştu. Türkiye tarihinde 28 Şubat 1997 Darbesi’ne kadar en çok konuşulan kavramlardan biri olan irtica ve mürteci ilk kez bu isyanı başlatanlar için kullanıldı. İsyan neticesinde Sultan Abdülhamid tahttan indirildi ve gittikçe İttihatçılar’ın iktidarı ele geçirdikleri bir dönem başladı.

Önce ‘hürriyet kahramanı’ oldular

Osmanlı Devleti’nin 2. (Edirne) ve 3. (Makedonya) ordusunu Sultan Abdülhamid’e karşı örgütlemeyi başaran İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı subay ve askerler silah gücüyle meşrutiyeti ilan ettirdikten sonra bazı kesimler onları ‘Hürriyet Kahramanları’ olarak görmeye başladı. Şehirleşmiş bölgelerdeki kitlelerin büyük çoğunluğunu örgütlemeyi başaran ve hatta yer yer yarı-askerî örgütlenmelere giden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hürriyet devri büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

İttihatçıların istibdatı 

Sultan Abdülhamid’in tek elden idare etmeye çalıştığı Balkanlar Hürriyet havasına kapıldı ve Bosna ilhak edildi, Bulgarlar ve Girit adası bağımsızlıklarını ilan etti. Ayrıca İttihatçılar sevmedikleri sadrazamları düşürmeye, hoşlanmadıkları gazeteleri susturmaya çalıştılar. İttihatçılardan en çok rahatsız olanlarsa alaylı askerlerdi. Çünkü mektepli İttihat ve Terakki askerleri alaylı askerleri şiddetli bir tasfiye ve baskı kampanyasına maruz bıraktı. 31 Mart İsyanı’nı başlatanlar da bu alaylı askerler oldu.

Faili meçhul olmayan cinayet

İttihat ve Terakki muhalifi olan Serbesti Gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi Bey Galata Köprüsü’nde faili meçhul bir şekilde öldürüldü. (25 Mart 1325 / 7 Nisan 1909) Fakat Galata Köprüsü’nün iki ucunda da zabıta kontrolü olmasına rağmen bunun gerçekleşmesi mümkün değildi. Herkes doğal olarak İttihatçılar’ın yarı-askerî örgütlerinden şüphelendiler. Böylelikle Hasan Fehmi’nin cenazesi binlerce kişinin öfkeli katılımıyla İttihatçılık karşıtı bir protestoya dönüştü.

İsyanda İtthatçı parmağı 

İsyana katılan İttihat ve Terakki mensubu zabitlerden biri olan Mustafa Turan’ın iddiasına göre 31 Mart sabahı saat üçe doğru gelerken isyanı başlatan ve tahrik eden kişi Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan İttihatçı Ömer Naci Bey’di. Olay gecesi askerleri tahrik için batı tarzı bir askerî şapka giyimi mecbur kılındı ve sonra taburdaki askerleri tahrik etmek için Ömer Naci devreye girdi. Eski bir İttihatçı olan Mustafa Turan Ömer Naci’nin isyan gecesi Avcı Taburu çavuşlarını tahrik etmek için yaptığı konuşmayı hatıratında şöyle aktardı: “Sizler Müslüman değil misiniz? Şapka giymek ne demek? Din-i mübini İslam’ın evlatlarını düpedüz gavur yapacaklar, ne duruyorsunuz?!![1] Gazeteci Hasan Fehmi cinayetinden altı gün sonra 12-13 Nisan (Rumi: 31 Mart) gecesinde, bugün İTÜ Mimarlık Fakültesi olarak kullanılan  Taksim Taşkışla’daki 4. Avcı Taburu şeriat (hukuk) çağrısıyla kendi subaylarını hapsetti. 5-6 ve 7. Nizamiye askerleriyle ve Beyoğlu topçu alayındaki askerlerle birleşerek Ayasofya Meydanı’na yani Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na yürüdüler. Derviş Vahdetî ve Ahrar Fırkası liderliğindeki diğer tüm İttihatçı karşıtları da onlara katıldı. İsyan yüzünden Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa istifa etti.

İsyancıların talepleri

Sayıları beş bine yaklaşan isyancıların siyasi talepleri şunlardı: Hükümetin istifası, Kamil Paşa’nın tekrar sadrazam olması, İttihatçı subayların değiştirilmesi, şeriatın hükümlerine daha hassas uyulması ve son olarak da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kapatılması. Silah zoruyla çıkartılan bir kararname padişah tarafından da imzalandı.

İstanbul’da İttihatçı avı 

İsyancıların İttihatçılar’a benzediğini düşündüklerini rastgele öldürmeye başlaması onlarca cana mal oldu. İstanbul’dan kaçmak zorunda kalan İttihatçı subaylar kendi karargahları ve merkezi olan Selanik ve Manastır’a geçtiler. Edirne ve Manastır ordularına mensup askerleri örgütleyen İttihat ve Terakki Hareket (operasyon) ordusu denilen bu askerî birlikleri trenle İstanbul’a nakletti (6 Mart / 19 Nisan 1909). Yeşilköy’de kumandayı Mahmud Şevket Paşa devraldı. Hareket ordusu İstanbul şehrine girdikten sonra birkaç yüz asker ve sivilin ölümünden sonra şehri rahatlıkla teslim aldı. İsyana katılmasa da geriye sadece Yıldız Sarayı ve Sultan Abdülhamid kaldı.

Abdülhamid’in Suçu Neydi?

Sultan Abdülhamid İttihatçılar’ın ilan ettirdiği meşrutiyete uyarak isyanı bastırmada kendisini geri plana attı ve kendi muhafız alaylarını öne sürmedi. İttihatçılar 31 Mart İsyanı’nı bir fırsata çevirmek için Sultan Abdülhamid’i de suçlu göstererek onu hal etmek istediler. Sultan Abdülhamid’in 7 kez sadrazam yaptığı Küçük Said Paşa başkanlığında Yeşilköy’de toplanan genel mecliste alınan kararla Sultan Abdülhamid “şer’î kitapları yakmak” suçlamasıyla başlayan fetvayla hal edildi.

Sultan Abdülhamid Haledilişini Anlatıyor…[2]

(Yıldız Sarayı) “Dört kişi idiler. Babamın karşısına sıra ile durup kısa birer selam verdiler. Babam mukabele etti. Gelenler Arnavud Esad Toptanî, Laz Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Karasu Efendi idi.

Başta duran Esad Toptani yekte, “Millet seni azletti.” dedi.

Fetvayı sonuna kadar dinledi. Fetvanın okunması bitince, “bu kararı hangi makam verdi?”, diye Arif Hikmet Paşa’ya sordu. Arif Hikmet, “Meclis-i Milli” diye cevap verdi. Bunun üzerine babam, “Ya… Öyle mi? Bu meclise riyaset eden kimdir?” dedi. Ve Ayan Reisi Said Paşa olduğu cevabını alınca hayret eden bir seda ile, “Said Paşa, ÖYLE Mİ?” dedikten sonra şu sözleri söyledi, “Otüz üç sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Rasulullah’dır. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular.”

Burada babam sağ ayağını öne atarak, “Allah düşmanlarımı kahretsin!” dedi. O zaman hepimiz birden “ÂMİN!” dedik.

Sultan Abdulhamid’in son ricası reddedildi 

Devrik Sultan Abdülhamid kendisine hal tebliği için gelen heyetten son bir ricada bulundu: Bütün aile efradıyla birlikte Çırağan Sarayı’nda âhir ömrünü tamamlamak. Fakat İttihatçılar Sultan Abdülhamid tamamen unutulsun diye onu İttihatçılar’ın karargahı olan Selanik’e ailesiyle birlikte sürgün etti. Daha sonra patlak veren Balkan Harbi’yle birlikte İstanbul Beylerbeyi Sarayı’na nakledildi ve 1918 yılında hayata veda etti.

[1] Mustafa Turan, Taş Kışlada 31 Mart, s. 62-64.

[2] Bu kısım Sultan Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun hatıratı “Babam Sultan Abdülhamid”, sf. 149-151’den alıntıdır.

31 Mart: İrtica maskesiyle Abdulhamid’in hal edilişi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’nün ilk büyük kalkışması: 7 Şubat MİT kumpası https://yekvucut.com/dunyadan1/fetonun-ilk-buyuk-kalkismasi-7-subat-mit-kumpasi/ Wed, 07 Feb 2018 06:28:28 +0000 http://yekvucut.com/?p=14823 Yargı ve emniyet bürokrasisini ele geçiren, Türk Silahlı Kuvvetlerinde ise “Ergenekon” ve “Balyoz” kumpaslarıyla hakimiyet kuran FETÖ, ele geçiremediği tek...

FETÖ’nün ilk büyük kalkışması: 7 Şubat MİT kumpası yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Yargı ve emniyet bürokrasisini ele geçiren, Türk Silahlı Kuvvetlerinde ise “Ergenekon” ve “Balyoz” kumpaslarıyla hakimiyet kuran FETÖ, ele geçiremediği tek stratejik kurum olan MİT’i hedef aldı. Dönemin savcısı Sadrettin Sarıkaya, 7 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile bazı MİT görevlilerini ifade vermeye çağırdı. Savcının zamanlaması oldukça manidardı. 26 Kasım 2011’de ameliyat olan Erdoğan, ikinci ameliyatını şubat ayı başında olacaktı. Kumpasın püskürtülmesi için yasal düzenleme yapılması kararı alındı. Meclis’te kabul edilen MİT yasası, 18 Şubat 2012 tarihinde yürürlüğe girdi.

Kumpasın emniyet ve yargı ayağı

MİT’e yönelik kumpas olduğu ortaya çıkan soruşturmayı dönemin polis müdürü Ali Fuat Yılmazer yürüttü. Yılmazer, FETÖ’nün emniyete sızdırdığı bir numaralı isim. “Ergenekon” ve “Balyoz” kumpaslarının da mimarı. Hrant Dink suikastının planlayıcılarından olduğu tespit edildi, 2015 yılında tutuklandı.

FETÖ tutuklusu eski polis müdürü Ali Fuat Yılmazer

Hakan Fidan’ı ifadeye çağıran savcı ise Sadrettin Sarıkaya oldu. Sarıkaya, “Selam Tevhid” kumpasında imzası bulunduğu gerekçesiyle 2015’te açığa alındı. 15 Temmuz’dan sonra saklandığı hücre evinde yakalandı.

FETÖ tutuklusu eski savcı Sadrettin Sarıkaya

Muammer Akkaş, ifade vermeye gitmediği gerekçesiyle Hakan Fidan hakkında yakalama kararı çıkartan savcı oldu. Akkaş, Özdemir Sabancı ile Hrant Dink suikastlerine ilişkin soruşturmaları kararttı. Ayrıca 17 Aralık darbe girişiminin ikinci ayağı olan 25 Aralık’ın da savcısıydı. 2015 yılında yurt dışına kaçtı.

FETÖ firarisi eski savcı Muammer Akkaş

Medyada algı operasyonu

MİT’i hedef alan FETÖ tetikçileri, katıldıkları yayınlarda kumpasa destek verdi. Sosyal medyada MİT aleyhine kampanya başlatıldı. Örgütün amiral gazetesi Zaman, algı operasyonunun başını çekti.

Zaman gazetesinin 11 Şubat 2011 tarihli haberinde MİT yöneticileri hakkında “yakalama kararı çıkarıldığı” işleniyor.

Kumpasın hedefi Erdoğan’dı

FETÖ, Hakan Fidan’ı gözaltına aldıktan sonra Erdoğan’ı hedefe koyacaktı. Ancak Erdoğan’ın direnmesiyle FETÖ’nün kumpası başarısızlığa mahkûm oldu. MİT, milli ve yerli kalırken kumpas kuran isimler ya firar etti ya da tutuklandı.

https://www.youtube.com/watch?v=gLVDDVF8TT4

FETÖ’nün ilk büyük kalkışması: 7 Şubat MİT kumpası yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Ali Gaffar Okan 17 yıl önce şehit edildi https://yekvucut.com/dunyadan1/ali-gaffar-okan-17-yil-once-sehit-edildi/ Wed, 24 Jan 2018 07:56:33 +0000 http://yekvucut.com/?p=14447 15 Temmuz günü gerçekleştirilen FETÖ’cü darbe girişimi, Türkiye tarihinde faili meçhul kalmış bir cinayetin dosyasını da yeniden açtı. Diyarbakır Emniyet Müdürü...

Ali Gaffar Okan 17 yıl önce şehit edildi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
15 Temmuz günü gerçekleştirilen FETÖ’cü darbe girişimi, Türkiye tarihinde faili meçhul kalmış bir cinayetin dosyasını da yeniden açtı. Diyarbakır Emniyet Müdürü iken 24 Ocak 2001 günü faili meçhul bir suikast ile öldürülen Ali Gaffar Okkan’ın ölümünün FETÖ’cü subaylar tarafından gerçekleştirildiğine yönelik güçlü deliller ele geçirildi.

Ali Gaffar Okkan, Diyarbakır Emniyet Müdürü iken faili meçhul bir suikast ile öldürülmüş efsane polis müdürüdür. Efsaneliği Kürt halkının kendini sahiplenmesinden gelmektedir. Bölge halkıyla arası çok iyi olan polis müdürünün öldürülmesi halk arasında büyük üzüntü ile karşılanmış, insanlar o sene doğan çocuklarına Gaffar ismini vermiştir. Her sene ölüm yıl dönümünde yüzlerce Diyarbakırlı çocuk hala mezarına giderek kendisini anar.

s-79627bd6b641c4c93160c5e155a4792d7270c139 (1)
Gaffar Okkan’ın anma töreninde Diyarbakırlı çocuklar
55eb01ccf018fbb8f8a4f11b
Gaffar Okkan

Okkan, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü görevinde iken 24 Ocak 2001 günü saat 17:40 sıralarında makâmından Valilik Binası’na makam aracıyla seyir hâlinde iken, Sezâi Karakoç Bulvarı üzerinde Et Balık Kurumu ile Eflatun Park arasında, kimliği belirsiz kişilerce pusuya düşürülerek açılan ateş sonucu olay yerinde şehit edildi.

Screenshot_1
Gaffar Okkan’ın resmini taşıyan Diyarbakırlı çocuklar

Gaffar Okkan görev süresi boyunca özellikle Hizbullah silahlı örgütüne karşı bir çok operasyon yaptırdı. 1998 ve 1999 yıllarında düzenlenen operasyonlarda örgütün çok sayıda yöneticisi ve üyesi yakalandı. Okkan o dönem bir çok faili meçhul cinayetin çözümünde de kilit rol oynadı. Gaffar Okkan’ın bu mücadelesi sebebiyle ölümünün ardından gözler Hizbullah’a döndü. Çok uzun süre cinayetin arkasında Hizbullah’ın olduğu düşünüldü.

Hizbullah adı ile anılan bu cinayet neticesinde hem Gaffar Okkan gibi başarılı bir polis amiri öldürülmüş, hem de abartılmış bir “Hizbullah tehlikesi” imajı daha da şişirilerek PKK’nın bölgedeki yapılanmasına hizmet edilmiştir. Aradan geçen zamanın ardından Okkan’ı tam olarak kimlerin öldürdüğü ve cinayetin planlayıcıları ortaya çıkmadı. Bu süreçte davanın seyriyle ilgili önemli bir gelişme yaşandı. PKK üyeliğinden yakalanan ve itirafçı olarak konuşturulan Yıldırım Begler ve Abdülkadir Aygan, Okkan suikastinin Diyarbakır 8. Ana Jet Üs ve 2. Taktik Hava Komutanlığı’nda görevli bazı subaylarca gerçekleştirildiğini itiraf etti. Bu Jet Üssü’nün 15 Temmuz darbe girişiminde TBMM’yi bombalayan uçaklara ev sahipliği yapması ve FETÖ’cü subayların Üs’deki varlığı cinayetin arkasındaki FETÖ yapılanmasına delil oluşturdu.

Ali Gaffar Okan 17 yıl önce şehit edildi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’nün büyük günahı: Hrant Dink suikastı https://yekvucut.com/dunyadan1/fetonun-buyuk-gunahi-hrant-dink-suikasti/ Fri, 19 Jan 2018 06:29:18 +0000 http://yekvucut.com/?p=14332 Türkiye’de Ermeni vatandaşlara yönelik yayın yapan ilk gazete Agos’un kurucusu, yayın yönetmeni ve başyazarı Hrant Dink, 19 Ocak 2007 günü...

FETÖ’nün büyük günahı: Hrant Dink suikastı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye’de Ermeni vatandaşlara yönelik yayın yapan ilk gazete Agos’un kurucusu, yayın yönetmeni ve başyazarı Hrant Dink, 19 Ocak 2007 günü silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Kısa sürede yakalanan ve Dink’i öldürdüğünü itiraf eden tetikçi Ogün Samast cezaevine konuldu. Baştan sona FETÖ’nün planladığı suikasttaki önemli detayları öne çıkarıyoruz.

FETÖ suikasta nasıl yol verdi?

Trabzon’un Pelitli beldesinde ikamet eden tetikçi ve beraberindeki ekip, suikast hazırlıklarını burada yaptı. 2006’dan itibaren Hrant Dink’in öldürüleceğine ilişkin bilgilere erişen Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi, tetikçi ve beraberindekileri takibe aldı. Polis muhbiri (Yardımcı İstihbarat Elemanı) Erhan Tuncel, istihbarat polislerine, Yasin Hayal’in Dink’i öldürmek için yeni bir tetikçi bulduğunu ve tetikçinin isminin Ogün olduğunu söyledi. Trabzon Emniyetinin başında, Aralık 2003’ten Mayıs 2006’ya kadar Ramazan Akyürek yer aldı. Ancak Trabzon Emniyeti Müdürü Akyürek; istihbarat bilgilerini Cumhuriyet Başsavcılığı, İl Jandarma Komutanlığı ve MİT’e iletmedi. Ayrıca Yasin Hayal ve üyesi olduğu örgüte de operasyon yapmadı. Akyürek, Dink suikastından önce Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olarak atandı. Gerek Trabzon Emniyet Müdürlüğü döneminde gerekse Emniyet İstihbarat Başkanlığı döneminde Ramazan Akyürek’e Dink’in öldürüleceğine ilişkin çok sayıda rapor ulaştı.

Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek

Başsavcılık, İl Jandarma Komutanlığı ve MİT’le istihbarat bilgisini paylaşmayan Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Şubat 2006’da İstanbul Emniyet Müdürlüğüne “Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldüreceği” bilgisini iletti. Bu rapor, İstanbul Emniyeti İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer’e ulaştı. Temmuz 2005’te C Şubesi Müdürü olarak atanan ve Dink suikastının gerçekleştiği dönemde de bu görevi yürüten Yılmazer, suikastı önlemeyi tercih etmedi ve Dink’i öldürmeyi planlayan örgütü etkisiz hale getirmedi.

Eski İstanbul İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer

Hrant Dink neden öldürüldü?

Bugünün FETÖ tutuklusu, döneminse İstanbul Emniyeti İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer, 2006 yılı Haziran ayında C-5 adlı büroyu kurdu. Onay alınmadan kurulan ve mevzuat dışı çalışan bu büroda Ergenekon soruşturmalarının hazırlıkları yapıldı.

Ergenekon operasyonlarına karşı çıkan İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, FETÖ kumpasının önünde bir engel olarak görüldü. Ali Fuat Yılmazer, “Hrant Dink’e suikast yapılacağı istihbaratını almasına rağmen tetikçiyi ve azmettiriciyi etkisiz hale getirmedi, Dink’in koruma altına alınması engelledi.

Ali Fuat Yılmazer Hrant Dink suikastıyla hem Ergenekon kumpasını başlatmayı hem de suikastın önlenmesi konusundaki kusuru ve sorumluluğu, Ergenekon operasyonlarına karşı çıkan Ahmet İlhan Güler’e yıkarak onu tasfiye etmeyi hedefledi. Ergenekon başta olmak üzere FETÖ’nün kumpas davaları ile yaptığı tasfiyeler sonucunda özellikle Silahlı Kuvvetler bünyesinde kadrolaşmasını zirve noktasına eriştikten sonra 15 Temmuz darbe girişiminde bulundu. Bu açıdan Hrant Dink suikastı, 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte “FETÖ’nün ilk kurşunu” olarak yorumlandı.

Hrant Dink suikastı örgüt tarafından nasıl kullanıldı?

Ergenekon operasyonlarına zemin hazırlamak isteyen FETÖ, Dink suikastı ile hedeflediği algıyı yaratılabilmek için tetikçi Samast’ın Türk bayraklı görüntüsünü çekti. Bu görüntü ilk olarak Ercan Gün tarafından medyaya servis edildi. Peki Ercan Gün kimdi, kimlerle bağlantısı vardı?

Zaman’da 1993 yılında gazetecilik hayatına başlayan Ercan Gün, 10 yılı aşkın süre Zaman’da çalıştı. Ardından, FOX Haber Müdürü oldu. Zaman’da özel olarak yetiştirilen, ardından FOX Haber’e geçen Ercan Gün, FETÖ’nün birçok algı operasyonunu yürüttü. FETÖ’cü polislerin şike kumpasında sızdırdığı görüntüler ilk kez Ercan Gün tarafından yayımlanırken 17 Aralık darbe girişiminde de yine ilk kez Ercan Gün bakanlara ait fezleke numaralarını açıkladı. Ercan Gün, FETÖ’nün alandaki propaganda araçlarından biri olan Türkçe Olimpiyatlarına da katıldı.

Ercan Gün

FETÖ’nün algı oluşturmak için kendi medyası dışında, “merkez” görünümlü medyayı özellikle tercih ettiği biliniyor. FOX Haber Müdürü Ercan Gün, Hrant Dink suikastının işlendiği gün FETÖ’nün medya yöneticileri Adem Yavuz Arslan ve Ekrem Dumanlı ile yoğun telefon görüşmesinde bulundu. Suikastın ardından medya tetikçiliğini başarıyla yerine getiren Gün, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklandı.

Ogün Samast’ın eline Türk bayrağı vererek fotoğrafını çekenler kim?

Ogün Samast Samsun Otogarı’nda yakalandıktan sonra elinde Türk bayrağı ve arkasında Atatürk’ün “Vatan toprağı kutsaldır. kaderine terk edilemez.” sözünün yer aldığı fotoğrafı çekildi. Tetikçi Samast’ın bu pozu vermesi telkininde bulunan kişilerin Samsun Emniyeti Güvenlik Şube Müdürü Yakup Kurtaran ve Samsun Jandarma KOM Şube Müdürü Murat Bayrak olduğu tespit edildi.

ByLock kullanıcısı olduğu belirlenen Yakup Kurtaran, darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edildi ve Dink suikastını soruşturması kapsamında tutuklandı. Diğer isim Murat Bayrak ise FETÖ’cü jandarma istihbarat görüntülerinin kaydettiği suikast anına ve öncesine ilişkin görüntüleri Samast’a izletti. Bayrak da Dink suikastı soruşturması kapsamında tutuklandı.

Tetikçi Ogün Samast

Ogün Samast’ın Türk bayraklı poz vermesini sağlayan polis müdürleri de bu fotoğrafları medyaya servis ederek örgütün istediği algıyı kamuoyunda oluşturan gazeteci de FETÖ’cü çıktı. FETÖ, Hrant Dink’i katleden tetikçi Ogün Samast’ın fotoğrafıyla kamuoyunda gerekli algıyı oluşturduktan sonra Ergenekon ve Balyoz operasyonlarına girişti. Böylece TSK’daki kadroların FETÖ tarafından işgal edilmesiyle birlikte 15 Temmuz darbe girişiminin önü açıldı.

Suikast nasıl örtbas edildi?

Hrant Dink’in öldürüleceğine ilişkin istihbarat raporu, Ramazan Akyürek tarafından imha edildi. Hrant Dink suikastına ilişkin bütün resmi yazışma ve medya dosyalarının bulunduğu sunucu, FETÖ’cülerin suikasttaki rollerinin açığa çıkmaması için yok edildi.

2008 yılında Hrant Dink suikastının soruşturmasında bilirkişilik yapan Levent Yarımel, Ramazan Akyürek’e log kayıtlarını talep etti. Yarımel, mahkemede verdiği ifadede “Log kayıtlarını talep ettiğim Ramazan Akyürek bana ‘Sen ne yapacaksın log kayıtlarını, bunlar bizi sıkıntıya sokar?’ dedi. Log kayıtlarının, İstihbarat Daire Başkanlığı ve Trabzon Emniyet Müdürlüğünün suçlu olduğunun gizlenmesi için verilmedi. Ben yıllarca yaptım bu işi. Elemanı dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz ve eylem yaptırıyorsunuz. Dink suikastına bilerek göz yumuldu.” ifadelerini kullandı.

Başbakanlık Teftiş Kurulu Başmüfettişi Ayşegül Genç de 2008 yılında Hrant Dink suikastıyla ilgili hazırladığı raporda, Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’in isimlerinin çıkarılması için kendilerine baskı yapıldığını anlattı. Başmüfettiş Genç, raporu değiştirmeden Teftiş Kurulu Başkanlığına verdikten sonra Hizbullah üyesi oldukları iddiasıyla usulsüz olarak dinlendiklerini ve silahlı kişiler tarafından odasında tehdit edildiğini söyledi.

Müfettişlere ve bilirkişilere baskı yapan FETÖ’cüler, suikasttaki rollerinin açığa çıkmaması için, soruşturmaları örtbas etme yoluna gitti. FETÖ’nün bu stratejisi dava aşamasında da kendisini gösterdi.

Kapatılan İstanbul Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink suikastında “Örgüt yoktur.” kararı verdi. Dink suikastını karartan mahkemenin savcı ve hakimlerini araştırdık:

Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz: Dink suikastıyla ilgili delil yetersizliğinden “örgüt olmadığı” kararını aldıktan sonra “Karar beni de tatmin etmedi.” açıklamasında bulundu. ByLock kullanıcısı olduğu tespit edildi. Darbe girişiminin ardından 19 Ağustos 2016’da tutuklandı.

Eski Hâkim Rüstem Eryılmaz

Üye Hâkim Mustafa Başer: FETÖ’nün medya yöneticisi Hidayet Karaca ile aralarında Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu 63 polis hakkında tahliye kararı verdi. 1 Mayıs 2015’te tutuklandı. “Terör örgütü üyeliği” ve “görevi kötüye kullanmak” suçlarından 10 yıl hapis cezasına mahkum oldu.

Eski Hâkim Mustafa Başer

Üye Hâkim Hadi Çağdır: FETÖ’nün bir diğer kumpası Odatv soruşturmasında dinleme kararlarını verdi. Darbe girişiminin ardından firar etti.

Savcı Hikmet Usta: Ahmet Zeki Üçok’un yargılandığı sahte çürük raporu davasının iddianamesini yazdı. ByLock kullanıcısı olduğu ortaya çıktı. Darbe girişiminin ardından firar etti.

Ergenekon davasının gerekçeli kararını yazan FETÖ’cü hakimler de Dink suikastını karartmayı sürdürdü. FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan Ergenekon davasının gerekçeli kararında sık sık Dink suikastına atıfta bulunuldu ve Ramazan Akyürek ile Ali Fuat Yılmazer başta olmak üzere örgüt mensupları aklanmaya çalışıldı.

FETÖ’nün suikastı örtbas çabaları, Genelkurmaya kadar uzandı. Dink suikastıyla ilgili Trabzon’dan 6 jandarma istihbaratçının, görevli olmadığı halde izinsiz bir şekilde Hrant Dink’in öldürüldüğü yerde keşif yapmaya geldiği ortaya çıkan istihbaratçıların ismi Genelkurmaydan istendi. Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse, oldukça kilit konumdaki jandarma istihbaratçılara ilişkin taleplerin hiçbirine cevap vermedi ve bu isimleri polisten sakladı. Dink suikastının azmettiricilerinden olduğu ortaya çıkan Muharrem Köse’nin 15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcılarından olduğu tespit edildi.

FETÖ mensupları bir yandan yargılama ve soruşturma aşamalarında karalama yaparken diğer yandan kamuoyu algısını manipüle etmeyi hedefledi. FETÖ’nün medya yöneticilerinden Adem Yavuz Arslan Dink suikastında FETÖ mensuplarının rolünün olmadığını kanıtlamak için “Bi’ Ermeni var… Hrant Dink Operasyonlarının Şifreleri”, “Ergenekonun şifresi & Dink’ten Malatya’ya Azınlıklar Nasıl Hedef Oldu?” isimli kitaplar yazdı. Bu kitaplar FETÖ’nün algı operasyonunun bir parçası olarak yayımlandı.

FETÖ’nün büyük günahı: Hrant Dink suikastı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Alman Neo-Nazilerin ilk büyük katliamı Mölln 25 yaşında https://yekvucut.com/dunyadan1/alman-nazilerin-ilk-buyuk-katliami-molln-25-yasinda/ Thu, 23 Nov 2017 14:26:28 +0000 http://yekvucut.com/?p=12407 Irkçı Alman Neo-Nazilerin bir Türk aileyi yakarak öldürdüğü Mölln ve Solingen saldırıları, Almanya’nın yakın tarihine kara birer leke olarak geçen...

Alman Neo-Nazilerin ilk büyük katliamı Mölln 25 yaşında yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Irkçı Alman Neo-Nazilerin bir Türk aileyi yakarak öldürdüğü Mölln ve Solingen saldırıları, Almanya’nın yakın tarihine kara birer leke olarak geçen olaylar. Bugün Mölln’de üç Türk vatandaşının öldürülüşünün 25. Yıl dönümünde Almanya’da ırkçılık ve Türk düşmanlığı artarak devam ediyor.

1990lı yılların başında patlak veren ırkçı saldırıların doruk noktasında ilk saldırı, 23 Kasım 1992’de, iki Neo-Nazi Almanya’nın Mölln kentinde yaşayan Arslan ailesinin evini kundakladı. Ateşe verilen binada, Bahide Arslan (51) ve torunları Yeliz Arslan (10) ile Ayşe Yılmaz (14) yanarak can vermişti.

Dava devam ederken Solingen katliamı yaşandı

Olayın failleri yakalanarak mahkeme önüne çıkarıldı. Daha Mölln davası sürerken, 28 Mayıs 1993’te ırkçı Almanlar bu kez de Solingen kentinde katliama giriştiler. Türklerin yaşadığı üç katlı evin ateşe verilmesi sonucu ikisi çocuk, 6 Türk yanarak can verdi, üçü ağır 15 kişi yaralandı.

Almanya ırkçılığa karşı gerekli önlemi almadığı gibi ırkçı katilleri devlet eliyle destekliyor. NSU davasında savcılığın üç kişiyle sınırlaması, devletin resmi evraklara koyduğu sansür verilecek çok sayıda örnekten birkaçı. Alman siyasiler eliyle yükseltilen ırkçılığın tek kazananıysa ırkçı AfD partisi oldu.

 

 

Alman Neo-Nazilerin ilk büyük katliamı Mölln 25 yaşında yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
17 Ekim 1961: Paris’te yüzlerce Cezayirli Fransız polisi tarafından öldürüldü https://yekvucut.com/dunyadan1/17-ekim-1961-pariste-yuzlerce-cezayirli-fransiz-polisi-tarafindan-olduruldu/ Tue, 17 Oct 2017 13:08:43 +0000 http://yekvucut.com/?p=10680 1961 Paris Katliamı olarak bilinen olay, 200 ila 400 kadar barışçıl Cezayirli göstericinin Fransız polisi tarafından ateşli silahlarla öldürülmesiyle tarihe...

17 Ekim 1961: Paris’te yüzlerce Cezayirli Fransız polisi tarafından öldürüldü yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
1961 Paris Katliamı olarak bilinen olay, 200 ila 400 kadar barışçıl Cezayirli göstericinin Fransız polisi tarafından ateşli silahlarla öldürülmesiyle tarihe geçti. Cezayir savaşına karşı yapılan bu barışçıl gösterinin kanlı bir şekilde sonlandırılması, o dönemin medyası tarafından görmezden gelindi ve ancak çok sonraları Fransa’da açıkça tartışma konusu yapılmaya başlanılabildi.

17 Ekim 1961’de Paris’te Cezayirli göçmenler, Cezayir savaşına karşı büyük bir gösteri düzenlediler. Gösteri çağrısını Cezayir Bağımsızlık Hareketi FLN yapmıştı. Gösteriden iki hafta önce, Paris civarında yaşayan Cezayir kökenli insanlar için sokağa çıkma yasağı konulmuştu. Bunun sebebi, Cezayir’de yaşanan savaşa duyulan öfkenin giderek artıyor olmasıydı. Cezayir savaşına karşı yapılan ve 30.000 insanın katıldığı gösteri barışçıldı ve en küçük bir olay bile çıkmamıştı.

Ancak eski bir Vichy Hükümeti siyasetçisi olan Maurice Papon, asker ve polislere göstericilerin üzerine ateş açma emri verdi. Vichy Hükümeti, Fransa’nın Almanya tarafından işgalinden sonra Güney Fransa’da kurulan işbirlikçi bir yönetimdi. Nazilerle birlikte binlerce Yahudi’yi, Roman’ı, komünisti ve siyasi muhalifi toplama kamplarında ölüme göndermişlerdi. Nazi işbirlikçisi, en iyi bildiği şeyi yine yapıyordu: Öldürmek.

Kaç kişinin öldüğü tam olarak tespit edilemediyse de, verilen rakamlar 200 ile 400 arasında değişiyor. Polis kayıtlarında ise ölü sayısı sadece üç olarak görülüyor. Binlerce kişi yaralandı ve yaklaşık 14.000 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar günler boyunca bir açık hava hapishanesinde tutuldular, ardından yaklaşık 500 kadarı Cezayir’e gönderilmek maksadıyla sınır dışı edildi. Katliamdan haftalar sonra bile Sen Nehri’nde cesetler yüzüyordu. O günlerde Fransız medyası olayı kelimenin tam anlamıyla görmezden geldi ve katliama bugün bile resmi kurumlar tarafından Fransa’da kısmen bir tabu muamelesi yapılıyor.

17 Ekim 2001 tarihinde Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoë, katliamı anmak için Pont Saint-Michel’e bir anıt diktirdi. Paris Belediye Meclisi’nin sağcı üyeleri boykot ettikleri törene katılmadılar.

51 yıl sonra üstünkörü kabul ettiler

2012 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande yaptığı yazılı açıklamada, ”17 Ekim 1961 tarihinde, ülkelerinin bağımsızlığı için gösteri yapan Cezayirliler kanlı bir şekilde bastırıldı ve öldürüldü. Cumhuriyet açıklıkla bu gerçeği tanır. Ardından 51 yıl geçen bu dramda hayatını kaybeden kurbanları saygıyla anıyorum” ifadesini kullandı.

1 milyondan fazla Cezayirli öldürüldü 

Fransa sadece 1945 yılında 45 bin Cezayirliyi öldürmüş, 132 yıl süren işgal sırasında 1 milyondan fazla insan öldürülmüştü. Fransa Cezayir’de

17 Ekim 1961: Paris’te yüzlerce Cezayirli Fransız polisi tarafından öldürüldü yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Sultan Abdülaziz’in ‘süslü intiharı’ ya da Abdülhamid öncesi oluşan darbeci bir komisyon https://yekvucut.com/dunyadan1/sultan-abdulazizin-suslu-intihari-ya-da-abdulhamid-oncesi-olusan-darbeci-bir-komisyon/ Mon, 16 Oct 2017 06:23:06 +0000 http://yekvucut.com/?p=10590 Sultan Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876 senesinin Osmanlı Hanedanı’ndan 3 kişinin ‘sultanlık’ yaptığı, bu sultanlardan birisinin katledildiği (Abdülaziz), birisinin cinnet geçirdiği...

Sultan Abdülaziz’in ‘süslü intiharı’ ya da Abdülhamid öncesi oluşan darbeci bir komisyon yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Sultan Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876 senesinin Osmanlı Hanedanı’ndan 3 kişinin ‘sultanlık’ yaptığı, bu sultanlardan birisinin katledildiği (Abdülaziz), birisinin cinnet geçirdiği (V. Murat) ve bir diğerinin ise anayasa yapmaya zorlandığı (Abdülhamid), alışılmadık bir yıl olduğu tarihî gerçeklerle bilinmektedir. Biz bu yazımızda Sultan Abdülhamid’i devletin iç bütünlüğü konusunda büyük şüphelere düşüren olayı, bilekleri kesilerek öldürülen ilk Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülaziz’in intihar süsü verilerek haledilmesini, inceleyeceğiz.

Dünyanın siyasî ve teknolojik olarak yeni bir düzene geçişiyle Osmanlı Devleti’nin son yüzyılı büyük çalkantılarla geçmiştir. Son dönemde Osmanlı’nın yaşadığı en büyük krizlerden biri de istikrar gösteremeyen Osmanlı bürokrasisi olmuştur. Çünkü otorite padişah, bürokrasi, askeriye ve Batı arasında gidip gelen iktidar kavgalarında krize düşmüştür. Osmanlı paşaları, şeyhülislamları vd. bürokratlar birbirlerine karşı örgütleniyor bürokrasi ve devlet içerisinde bitmeyen bir kavgaya yol açıyorlardı. Bundan nasibini ölüm ya da haledilme olarak alan padişahlar da oluyordu. Bunlardan biri de Sultan Abdülaziz olacaktı.

1876’da padişahtan istediği makamları alamayan ya da kendi sürgünlerine mani olunmadığı için Abdülaziz’in haledilmesinde ittifak eden biri serasker (Hüseyin Avni Paşa), biri tecrübeli bir vali (Midhat Paşa), biri diplomat (Mütercim Rüşdü Paşa) ve sonuncusu da Şeyhülislam (Hayrullah Efendi) olan 4 yüksek bürokrat bir komite kurarak Sultan Abdülaziz aleyhine bir hareket başlattılar.

Abdülaziz’in haline karışanlar hakkındaki en dikkat çekici iddia Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın ilk fırsatta Abdülaziz’i devireceği konusunda İngiltere ile anlaştığıdır. Çünkü bu hadiseden iki yıl önce sadrazamlıktan indirilen Hüseyin Avni Paşa Fransa’da kaplıcalarda tedavi olmak bahanesiyle gittiği Avrupa seyahetlerinde, Paris ve Londra’da hükümet büyükleriyle görüştü.

İngiltere tahtında 63 yıl kalan Kraliçe Viktorya

Sultan Abdülaziz’e karşı net bir tavır alan bu dörtlüden olan Midhat Paşa İstanbul medreselerindeki talebeleri tahrik ederek, 10 Mayıs 1876’da Fatih, Bayezid ve Süleymaniye medreselerinde talebelerin dersleri protesto ederek gösterilere başlamasına sebep oldu. Bu gösterilere Şirvanizade Ahmed Hulusi ve Gürcü Şerif Efendi gibi üst rütbeden alimler bile katıldı. Harekat planı o sırada görevinden azledilen Midhat Paşa’nın Topkapı dışarısında bulunan konağında yapıldı. Midhat Paşa talebelere para bile göndermişti. Göstericiler sarayın önüne kadar gelerek şeyhülislam ile sadrazamın azledilmesini talep ettiler.

Göstericilere karşı büyük bir direnç göstermeyen Abdülaziz 12 Mayıs günü Hüseyin Avni Paşa’yı serasker, Mütercim Rüşdü Paşa’yı sadrazam, Hasan Hayrullah Efendi’yi şeyhülislam ve Midhat Paşa’yı ise Meclis-i Vükela üyesi yaptığını duyurdu. Talebelerin gösterileri bitmesine rağmen bu dörtlü Abdülaziz’i devirecek planı uygulamaya başladılar. Isparta’ya sürülmesinin intikamını almak için fırsat kollayan Serasker Hüseyin Avni Paşa ilk önce saraya bağlı kumandanları İstanbul’dan uzaklaştırdı. Kendisine destek olacağını bildiği komutanlarla hazırladığı hal planı konusunda hükümet üyelerini ikna etti. Üsküdar Paşalimanı’nda kendisine ait yalıda düzenlenen toplantıda hal planının 31 Mayıs’ta uygulanmasına karar verdilerse de beklenmedik olaylar sonucu bir gün evvel uygulamak zorunda kaldılar. Şehirdeki bir olayı bastırmak bahanesiyle kışladan çıkartılan asker Dolmabahçe Sarayı’nı denizden ve karadan kuşattı. O sırada Topkapı’da olan veliaht Murad Efendi’yi Midhat Paşa bizzat arabasına aldırarak Serasker Kapısı’na (Beyazıt İstanbul Ünv.) getirdi. Burada beklemekte olan sadrazam, şeyhülislam ve Midhat Paşa tarafından karşılanan yeni padişah Dolmabahçe’ye götürülerek tahta çıkartıldı.

Tahttan indirilen Abdülaziz ise Topkapı Sarayı’nda amcası 3. Selim’in katledildiği daireye getirildiğini ve oturacak hiçbirşeyin olmadığını görünce “Beni de amcam Sultan Selim gibi burada bitirmek istiyorlar.” dedi. Feriye Sarayı’na geçmek isteyen Abdülaziz’in talebi kabul edildikten üç gün sonra eski padişah Ortaköy’deki Feriye Sarayı’nda bilekleri kesilmiş halde ölü bulundu (4 Haziran 1876).

Sultan Abdulaziz’in intikamını alan Çerkes Hasan Bey

Darbeyi bizzat düzenlediği için olmalı Abdülaziz’in öldüğü gün olay yerine ilk varan kişi Serasker Hüseyin Avni Paşa oldu. Paşa’nın emriyle Abdülaziz’in naaşı Feriye Karakolu’nun kahve ocağına taşındı ve sadece bir ot yatağın üzerine yatırılıp bir perdeyle örtüldü. Elçilik hekimlerinin de katıldığı 19 kişiden kurulu bir doktorlar heyetinin naaşı muayene etmesi kararlaştırıldı. Fakat Hüseyin Avni Paşa etraflı bir muayene yapılmasına mani oldu ve suç aleti olan makasın ölüme sebep olduğunu kaydetmeleriyle yetinildi. Abdülaziz’in kayın biraderi olduğu söylenen Kolağası Çerkes Hasan Bey’in 12 gün sonra Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı intikam için katletmesi, bütün bu yaşananların bir darbe olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Sultan Abdülaziz’in ‘süslü intiharı’ ya da Abdülhamid öncesi oluşan darbeci bir komisyon yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
37 yaşına basan bir katil: 12 Eylül https://yekvucut.com/dunyadan1/37-yasina-basan-bir-katil-12-eylul/ Tue, 12 Sep 2017 12:56:57 +0000 http://yekvucut.com/?p=9273 Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 37 yıl geçti. Genelkurmay Başkanı...

37 yaşına basan bir katil: 12 Eylül yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 37 yıl geçti.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren öncülüğünde, emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen ve izleri yıllardır silinmeyen darbede 650 bin kişi gözaltına alındı, 7 binden fazla kişi hakkında idam cezası istendi. Siyasi partileri lağveden darbenin ardından önemli kanunların tamamına yakını değiştirilirken darbe sürecinde açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. Darbeciler, 14 bin kişiyi vatandaşlıktan çıkardı.

Yönetime el koyan cuntacı askerler, acısı yıllarca sürecek idamların kararını da verdi. Darbeden sonra ilk idamlar, 8 Ekim 1980’de gerçekleşti. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamından önce suçsuz olduğu ortaya çıktı ama Kenan Evren’in talimatıyla asıldı.

Askeri darbe binlerce insanın yaşamında travmalar yaratırken, bugün avukatlık yapan Vejdet Ersoy’un hikâyesi de darbe günlerinin acımasızlığını ortaya koyan bir örnek oldu. 12 Eylül darbesinde 22 yaşında iken MHP davasından cezaevine giren Ersoy, 11 yıl cezaevinde yattıktan sonra onur meselesi yaparak 1994’te fakülteyi bitirdi ve stajını tamamladı. Aynı yıl avukatlık ruhsatını alarak yarım bıraktığı hayalini tamamlamayı başardı.

Avukatlık mesleğini sürdüren Ersoy, “Babam adaletli bir insandı. 12 Eylül’de adaletsizliği görüp adaletin önemini daha iyi kavradım. Çok zorluklara, çok sıkıntılara katlandık. 11 yıl cezaevinde kaldım. Ama yılmayıp yarıda kalan hayalimi gerçekleştirdim” dedi.

12 Eylül darbesini gerçekleştirenler, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay vererek Türkiye’nin dış politikasına da büyük darbe vurdular.

4 Nisan 2012’de özel yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı ve darbeyi düzenleyenler arasında hayatta olanlardan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasına başlandı.

Kabul edilen iddianamede 2 Ocak 1980 ile 12 Eylül 1980-6 Aralık 1983 arası suç tarihi olarak, Ankara ise suç yeri olarak gösterildi. 12 Eylül Cuntasının komuta kademesinde hayatta kalanlardan Kenan Evren ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Sarıkaya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldılar. Dava Yargıtay aşamasındayken iki sanığın ölmesi sonrasında düştü.

Darbe döneminde millete çektirdiklerinin hesabını vermeden hayatını kaybetse de halk ve siyasiler cenaze törenine katılmayarak hak ettiği muameleyle toprağa verdiler. Hiç kimse cenaze törenine katılmadı.

Batı dünyasına şirin gözükme

12 Eylül darbecileri insanlığa karşı suçlar işlerken Batı dünyasına şirin gözükmekten de vaz geçmediler. Bu nedenle TRT’de sık sık cezaevlerinde kalanların ne kadar insani şartlarda kaldığını gösteren programlar yapıldı.

Dönemin ünlü gazetecilerinden Emin Çölaşan cezaevini ziyaret ederek işkence iddialarını yalanlayan haber yayınladı. Emin Çölaşan aradan geçen 37 yılda hiç değişmedi. Dün 12 Eylül darbecilere destek oluyorken bugün kahraman halkımız ve şapkasını alıp gitmeyen Cumhurbaşkanımız sayesinde başarısızlığa ulaşan FETÖ’cüleri aklıyor.

37 yaşına basan bir katil: 12 Eylül yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Özel Harp Dairesi’nde planlanan pogrom: 6-7 Eylül https://yekvucut.com/dunyadan1/ozel-harp-dairesinde-planlanan-pogrom-6-7-eylul/ Wed, 06 Sep 2017 11:42:03 +0000 http://yekvucut.com/?p=9055 6 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşayan gayrimüslimler bir haberle hedef haline getirildi. Selanik’te Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı haberinin yayılması...

Özel Harp Dairesi’nde planlanan pogrom: 6-7 Eylül yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
6 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşayan gayrimüslimler bir haberle hedef haline getirildi. Selanik’te Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı haberinin yayılması üzerine, o gün ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yakıp yıktı.

“Atamızın evi bombalandı” manşetleri sonrası İstanbul’da halk galeyana geldi ve Rumların yaşadığı mahallelerdeki evler basıldı. Atatürk’ün evinin bombalanması olayında azmettirici olarak tutuklanan 21 yaşındaki Oktay Engin 9 ay Yunanistan’da hapis yattıktan sonra Türkiye’ye kaçtı.

Oktay Engin kamuda hızlıca yükseldi, Nevşehir Valiliği görevinden emekli oldu. Oktay Engin, Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasi İşler Müdürlüğü görevindeyken Emniyet Genel Müdürü olan Hayrettin Nakipoğlu 6-7 Eylül olayları başladığında Beyoğlu’nun kaymakamıydı.

6-7 Eylül olayları sadece İstanbul’da yaşanmadı, Eskişehir, İzmir ve Adana’da yaşanmıştı. Yıllar sonra Özel Harp Dairesi Başkanı emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül olayları için 1991 yılında şunu söyleyecekti: “6- 7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?”

6-7 Eylül’de yaşanan utanç verici olayları dönemin ünlü futbolcusu Lefter şöyle anlatıyordu: “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar.” Lefter, yaşamını yitirmeden önce verdiği bir röportajda, “Kim yaptı” sorusunun kendisine defalarca sorulduğunu anlatmıştı. Bu sorunun yanıtını o günlerde de vermediğini aktaran Lefter, “Bugün de söylemeyeceğim” demişti.

Olaylara tanık olan, Aleksan Dadyan’ın anlattıkları da Lefter’in söylediklerini doğruluyordu. Saldırganların çoğu, Rumların komşularıydı.

“Feriköy’de oturuyorduk. Olaylar başlamadan birkaç gün önce, Taksim’de miting yapılacağını duymuştuk. Bir sabah kalktık ki bizimki dâhil, ne kadar gayrimüslim varsa hepsinin kapılarına kırmızı boyayla haç çizmişler. Sonradan anladık, saldırılacak evleri önceden belirlemişler. 6 Eylül akşamı, ilk hedef Beyoğlu oldu. İstiklal Caddesi’ne girip dağıttılar. Kuyumcuları, elbise, ev aleti satan mağazaları talan ettiler. Beyoğlu’ndan sonra Harbiye’ye geldiler. Sırada Feriköy ve Şişli vardı. Derken, gayrimüslimlerin mezarlarına saldırıp, ölüleri çıkardılar. Bunu hem zarar vermek, hem de takı ya da altın diş gibi değerli bir şeyler bulmak için yaptılar. Pek çok kadına tecavüz ettiler. Kiliselere saldırdılar. Dayak yiyenler oldu. Bizim semtte iki, üç bin kişi, evlere saldırmaya başladı. Yağmacılar kamyonlarla gelmişti. Demek ki tasarlanmış bir şeydi. Saldırganların ellerinde kazma, balta, kürek, bıçak ve sopalar vardı. 13 yaşımdaydım ve çok korktum. Yaşananlar büyük bir vahşetti. Bütün semt korkuyordu. Müslümanlar da korkuyordu. O gün babam yanına iki silah aldı. Kapının önüne bir masa koydu. Üzerine silahlarını, bir Türk bayrağını ve Atatürk’ün fotoğrafını yerleştirdi ve o şekilde beklemeye başladı. Evin önüne gelen, babamı görüp uzaklaşıyordu. Bu arada babam, İETT’nin 400 kişilik ekibinin ustabaşıydı. Yağmacılar saldırırken, bir baktık ki yukarıdan bir grup daha geliyor. Babamın ekibindeki işçiler toplanıp, bizi kurtarmaya gelmişler. Bu işçiler başka evleri de korudu. Müslüman komşularımız da bizi evlerinin arkasındaki bahçelerine alıp, sakladılar. 20 Müslüman komşu, olaylar sırasında 50 gayrimüslim komşusuna sahip çıktı. Evlere saldıranların bazılarını tanıyordum. Pangaltı tarafından gelmişlerdi.”

Dr. Hüsamettin Canöztürk, Orhan Birgit, Ahmet Emin Yalman, Dr. Ziya Somer, Nevzat Karagil gibi CHP’ye yakın isimlerin 6-7 Eylül olaylarındaki rolü yeterince konuşulmadı. Zira 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan Yassıada mahkemelerinde tanıklık yapan Fuad Köprülü, Atatürk’ün evinin DP tarafından bombalatıldığını iddia etti. Bu iddiayı kabul eden darbecilerin neden Oktay Engin’i Yunanistan’a iade etmediği ya da cezalandırmadığı açıklanmadı.

 

 

Özel Harp Dairesi’nde planlanan pogrom: 6-7 Eylül yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>