
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensupları, Türkiye’yi karalamak için her yolu deniyor. Örgütün 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirdiği hain darbe teşebbüsünün ardından yurt dışına kaçan FETÖ’cüler, bugüne kadar medya üzerinden yaptıkları algılarla Türkiye’ye sayısız iftira attı. FETÖ’cüler tarafından en sık dile getirilen yalanlar ise Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) örgüt mensuplarını kaçırması, Türkiye’de tutuklu bulunan FETÖ’cülerin sorguları sırasında ya da cezaevinde işkenceye maruz bırakılması ve hasta tutukluların tedavi süreçlerinin aksatılmasıydı. Bu iftiralar yalnızca sosyal medyada dile getirilmekle de kalmamış, örgütün Belçika’da kurduğu sözde mahkeme Türkiye Tribunali ile uluslararası kamuoyuna taşınmış ve Türkiye sayısız “insan hakları” ihlaline imza atmış bir ülke olarak gösterilmişti. Yıllarca insanların dini ve milli duygularını sömürmekten çekinmeyen örgüt, sahte mağduriyet üzerinden kendisini ayakta tutma çabalarından vazgeçmedi. Acı olan ise, muhalefetin FETÖ’nün bombaladığı meclis çatısı altında bu çabaya alkış tutması.
FETÖ’nün dijital savaş taktiği nasıl işliyor?
FETÖ, çağa uygun taktikler geliştirerek zihinlere sızma çabasını devam ettiriyor. Firari örgüt mensupları, özellikle YouTube ve Twitter üzerinden yaptıkları yalan paylaşımlarla kitleleri etkilemeyi amaç bellemiş durumda. Türkiye’de bulunan gazete ve haber kanalları KHK’larla kapatılan örgüt, BAE tarafından fonlanan haber siteleriyle de provokasyonuna devam ediyor. Firari FETÖ’cüler, sık sık tutuklu örgüt mensupları üzerinden sahte mağduriyet yaratıyor. Üstelik hiçbir dayanağı olmayan bu mağduriyet iddialarını yalnızca sosyal medyada dile getirilmekle kalmayıp uluslararası medyada da kendilerine yer edinmeyi başarıyorlar.
“Nusret amcaları” üzerinden yarattıkları algı operasyonu
Geçtiğimiz günlerde FETÖ tutuklusu Nusret Muğla’nın hayatını kaybetmesinin üzerine firari örgüt mensuplarından hamle gecikmedi. FETÖ’nün ilk dönem kurucularından Muğla, örgütün finans sorumlusuydu.


Cezaevinde tutuklu bulunan Muğla’nın vefatının ardından firari FETÖ’cüler sosyal medyada algı yaratmak için düğmeye bastı. Muğla’nın ölümünün devletin suçu olduğunu iddia eden FETÖ’cüler, Türkiye’deki yargı sistemini, adli tıbbı, kısacası devleti karalamak için seferber oldu. Muğla, yaşı ve çeşitli hastalıkları sebebiyle uzun süredir örgütün mağduriyet tiyatrolarının başrolünde bulunan bir isimdi. Muğla’nın cezaevinde tutulmasının insan haklarına aykırı olduğunu sık sık dile getiren FETÖ’cüler, ölmesinin ardından da bu kirli algılarına devam etti. Bu algıya, HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu, DEVA Parti’li Mustafa Yeneroğlu, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç gibi isimler de dâhil oldu. Muğla’nın cezaevinde öldüğü, ölümünün sebebinin devletin ihlalleri olduğu iddia edilse de gerçekler oldukça farklıydı.
Muğla’nın bugüne kadar defalarca kez hastaneye sevk edildiği, cezasının ertelenmesi için uğraşıldığı ancak kendisinin bunu reddettiği, aynı şekilde tedaviyi de kabul etmediği ortaya çıktı. Yani FETÖ’nün katil ilan ettiği devlet, terör örgütü mensubu olsalar dahi cezaevindeki hasta mahkumlar için her türlü imkân, tedavi ve bakımı sunuyor.
Ayşe Özdoğan için yaygara koparttılar
Muğla, üzerinden mağduriyet yaratılan tek isim de değil. FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle 9 yıl 1 ay hapis cezası alan Ayşe Özdoğan da uzun süre Türkiye gündemini meşgul etmişti.


Cezaevinde tutuklu bulunan Özdoğan, dördüncü evre kanser hastasıydı. FETÖ’cüler, Özdoğan’ın tedavisinin aksatıldığını iddia ederek mağduriyet algısı yaptı. Bu iddialar, HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu, CHP’li Sezgin Tanrıkulu gibi isimler tarafından da dile getirildi. Özdoğan, FETÖ’nün güçlü olduğu ülkelerden Almanya basınında da yer buldu. Hatta, Almanya Köln’de bir grup FETÖ’cü, Özdoğan’ın resimlerini bastırarak eylem düzenledi.


Tüm bunların üzerine Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı bir açıklama yaparak Özdoğan üzerinden yaratılmak istenen mağduriyet tiyatrosunu bozdu.
Bu açıklamaya göre, Özdoğan’ın tedavisi devam ediyordu. Adli tıp tarafından açıklanan raporda, Özdoğan’ın tetkiklerinde nüks veya metastaz bulgusuna rastlanmadığının tespit edilmesi üzerine, cezasının infazına cezaevinde devam edebileceği sonucuna varıldı. Düzenli poliklinik kontrolü sağlanacak olmasına rağmen, FETÖ’cüler ortalığı ayağa kaldırmaya devam etti. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi, Özdoğan’ın hastanede tedavi edilmesi için karar verdi. Özdoğan, Antalya Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Polikliniğine sevk edildi. Ancak Özdoğan, yatarak tedaviyi kabul etmedi. Son olarak 27 Kasım’da cezasının infazı 3 ay süreyle ertelenen Özdoğan, cezaevinden tahliye edildi.
AİHM’ye başvurusu reddedilen Mehmet Rasim Kuseyri
FETÖ üyeliğinden 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alan Mehmet Rasim Kuseyri ise hakkında mağduriyet yaratılan başka bir isim.


Hakkında sosyal medyada yaygara kopartılan Kuseyri, önce Anayasa Mahkemesi’ne, ardından AİHM’ye başvurmuştu. “Hastalığına rağmen cezaevinde tutulmasının hayatı ve sağlığı açısından tehlike oluşturduğu” iddiasıyla yaptığı başvuru ise AİHM tarafından reddedilmişti.
Örgütün kıdemli avukatlarından Kuseyri, kanser hastasıydı. Kuseyri’nin tedavisinin aksatıldığı gerekçe gösterilerek tahliye edilmesi gerektiği iddia edilmişti. Ancak, devlet Kuseyri’nin tüm tedavilerini eksiksiz şekilde sağlamıştı.
2016’da tutuklanan ve Sincan Cezaevi’ne konulan Kuseyri, rahatsızlığı yüzünden Mayıs 2019’da Adalet Bakanlığınca hastaneye yatırılarak tedavi alması ve operasyon geçirmesi sağlandı. Başarılı geçen operasyonun ardından Kuseyri’nin tıbbi kontrolleri özenle takip edilerek doktorlar tarafından kemoterapi alması önerildi ancak Kuseyri başlangıçta kemoterapi almayı reddetti ve yargılamasını yürüten mahkemeden tahliyesini istedi. Tahliye talebi, hastanelerin yüksek güvenlikli kısımlarında gerekli tedaviyi alabileceği gerekçesiyle reddedildi. Bunun üzerine Kuseyri, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen rapora istinaden tahliye edilmesi gerektiğini ileri sürerek, Anayasa Mahkemesine başvurdu. Anayasa Mahkemesinin tedbir kararı üzerine Kuseyri’nin tüm tıbbi tedavileri eksiksiz alması konusunda gerekenler yapıldı ve birçok kez Yıldırım Beyazıt Hastanesi Onkoloji Kliniği’nde muayene edildi.
Ahmet Ataç’ın katili kim?
FETÖ, kirli algı oyunlarına çocukları alet etmekten çekinmiyor. Örgüt üyeliğinden ceza alan H.R.A. ve Z.A.’nın çocukları Ahmet Ataç, günlerce Türkiye gündemini meşgul etmiş başka bir isim.


Ataç’ın tedavisinin devlet tarafından engellendiği şeklinde iftira atılmış, terör örgütü mensupları tarafından küçücük bir çocuk üzerinden insanların merhamet duygularıyla oynanmıştı. Örgüt mensubu olmayan insanlar dahi sosyal medya üzerinden hâkim ve savcılara tepki yağdırmıştı. Bu mağduriyet iddiaları üzerine Adana Cumhuriyet Başsavcılığı bir açıklama yaptı.
Bu açıklamaya göre devlet, Ataç’ın tedavisi için gereken tüm koşulları sağlarken, Ataç’ın tutuklu anne ve babası tedavisinin Türkiye’de yapılmasına engel oldu. Aile, Ataç’ın tedavisinin Almanya’da gerçekleştirilmesini istedi. Karı kocanın hakkında yurt dışına çıkma yasağı bulunuyordu. Bunun üzerine Ataç’ın annesi Z.A.’nın refakatçi olabilmesi için yurt dışına çıkış yasağı kaldırıldı. Ancak, aile bunu da reddederek baba H.R.A.’nın da yasağının kaldırılmasını talep etti. Tüm bunlar yaşanırken, Ataç hayatını kaybetti. FETÖ’cüler, Ataç’ın ölümü üzerine devleti suçlarken, devlet Ataç’ın tedavisi için yurt içi ve yurt dışında her türlü imkânı sağlamıştı. Ancak devletin Ataç’ı tedavi ettirmeye yönelik tüm girişimleri Ataç’ın ailesi tarafından engellenmişti.