Scroll Top

Brezilya darbesinde son durum ne?

1021469713

Gelişmekte olan ülkeler içerisinde, Türkiye ile birlikte en çok dikkat çeken ülke Brezilya’dır. Özellikle 2003-2010 yılları arasında Brezilya’nın Devlet Başkanı olan Lula adıyla bilinen Luiz Inácio Lula da Silva döneminde, en parlak dönemini yaşamıştı. Brezilya, ekonomik alanda yaşamış olduğu sıçramayı, dış politika alanında da göstermiş, ülke bölgesel ve küresel meselelerde ‘çözüm odaklı’ yaklaşımıyla dünya kamuoyunda adından sıkça söz ettirmiştir. Ancak şu sıralar o güzel günlerden bahsetmek mümkün değil, zira eski devlet başkanı Lula da Silva’nın 9 buçuk yıl hapis cezasına çarptırılmasından sonra ülkede sular durulmadı.

Dünya genelinde Brezilya denince akıllara, ilk olarak futbol gelse de bugünlerde, son 2 yıldır gündemden düşmeyen, yolsuzluk tartışmaları gelmektedir. Tıpkı Türkiye’de 2013 yılında yaşanmış sokak gösterileriyle başlayan ve dönemin Cumhurbaşkanı Dilma Rouseff’in Devlet Başkanlığından azledilmesine ve daha sonrasında Brezilya’nın efsanevi lideri Lula da Silva’nın da 9,5 yıl hapis cezası almasına neden olan olaylar neydi? Ve bugünlere nasıl gelindi ? Gelin birlikte inceleyelim.

2002 yılında Lula’nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilk kez bir sol parti, Brezilya’da iktidar oldu. Devlet Başkanı Lula, ilk önce ülkede gelir adaletsizliğini çözmek, işsizliği azaltmak için ekonomi, hemen arkasından Brezilya’nın uluslararası sistemle işbirliğini arttırmak için dış politika alanında başarılı reform ve stratejiler geliştirdi. Özellikle İç politikada sosyal yardımlar (Bolsa Familia, Bolsa Escola v.s.) ve ekonomide iç piyasayı canlandıracak bir dizi değişiklik ve destek getirdi. Dış politika da ise başta bölgesel konularda arabuluculuk (Kolombiya-Venezuela sınır meselesi), küresel meselelerde itidalli ve yapıcı bir yaklaşım sergiledi.(İran Nükleer Anlaşması, Ortadoğu meseleleri) Öyle ki Brezilya, Lula da Silva’nın bu yoğun performansıyla 2005’te IMF’ye olan borcunu, erkenden ödedi. 2008 küresel ekonomik krizi, Türkiye ile birlikte en az hasarla atlattı. Dış Politikada ‘Güney-Güney İlişkisi’ stratejisiyle Afrika, Asya, Ortadoğu’da ekonomi temellinde, ciddi bir dış politika başarısı sağlamış, 2010 yılında yine Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Tahran’da Uranyum takas anlaşmasına imza atmasıyla ABD’nin açıktan tepkisini çekmiş. Sonrasında ABD’nin baskısı sonucu, istemeyerek de olsa attığı imzayı geri çekmiştir.

Brezilya’da tıpkı Türkiye’de olduğu gibi 2013 yılında sokak gösterileri başlamış günümüze kadar devam etmekte ve bu gösterilerle adından söz ettirmektedir. Elbette tartışmaların odağında tıpkı Türkiye’de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olduğu gibi Brezilya’da da eski Cumhurbaşkanı  Lula da Silva bulunmaktadır. Brezilya ile ortak kültürümüz yok. Fakat, benzer siyasi ve ekonomik manipülasyonlara maruz kalmışız ve kalmaya devam da ediyoruz

Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan gibi Brezilya’da Dilma ve Lula’da, BM ve BMGK üyelerinin yapısı hakkında en çok eleştiren devlet başkanları durumunda. Ortadoğu ve Gazze olaylarında İsrail’e karşı, en sert eleştiriyi Türkiye ve Latin Amerika ülkelerinden Brezilya yaptı. Dilma döneminde Brezilya, İsrail Büyükelçisini evine geri gönderdi, uluslararası arenada Türkiye’yi yalnız bırakmamıştı. 2010 yılında “Tahran Deklarasyonu”yla başlayan yakın çalışma süreci, askeri, siyasi ve ticari alanda hızla devam etmişti. Öte yandan Batı ve ABD’nin dinleme skandallarının merkezinde Brezilya ve Türkiye bulunurken Erdoğan, Lula ve Dilma siyaseten birçok oluşturulmuş suçla karşı karşıya bırakmıştır.

Türkiye’nin yaptığı, Kuzey Irak’la 50 yıllık enerji anlaşması, Halkbank’ta Hindistan, İran ve Irak’ın mevduatlarının bulundurulması, nükleer santrallerin inşası, otomotiv üretim çabaları, Kürt sorunun çözümü çabaları, köprü-yol projeleri gibi bağımsız enerji, finans ve siyasi alanında atılan adımlar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı üst aklın hedefi haline getirmişti.

Brezilya’da da Lula/Dilma Hükümetlerinin yaptığı icraatlar da ülkeyi güçlendirirken tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi onları üst aklın hedefi haline getirdi.

Santos açıklarında keşfedilen petrol rezervi ihalesinin Çin/Fransız/Brezilya konsorsiyomun kazanması ile ülkenin yurtdışına olan enerji bağımlılığını azaltacak olması yakın bir zamanda dünyanın en fazla petrol üreten ilk 5 ülkesinin çıkarlarına ters düşmüştü. (Dilma’nın görevden alınmasın hemen ardından Mecliste (Shell, Exxon ve Chevron(Rockefeller), araştırma adı altında imtiyaz/tasarı verdi.) Yine aynı dönemde DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü)’ün başına Brezilyalı bir Genel Sekreter seçilmişti. (Brezilya, birçok ülke ile tarım ürünleri fiyatları konusunda, başta ABD ile DTÖ’de karşı karşıya geliyordu.) Çin’in Brezilya’da demiryolu ve otoyol yapımı ihalesini kazanması ve Brezilya uçak şirketi Embraer’dan Nisan 2013’te 136 uçak alması ABD ve Avrupa ülkelerini tedirgin etmişti. Rusya ile tarım ve nükleer enerji antlaşmaları yapılmıştı. Başkan Dilma, kanser ilacının üretimini sağlayan bir yasayı onaylamış ve ilgili uluslararası ilaç denetim platformlarından izin almamıştı.

BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ortak kalkınma bankası, ortak para birimi, ortak kredi derecelendirme kuruluşu gibi birçok projeyi hayata geçirmek isteyen uygulamaların kararları aldı.

2014 yılında Brezilya genel seçimlerinde geniş bir bloğu karşısına alarak genel seçimleri, çok az bir farkla kazanan Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff, koltuğa oturur oturmaz, eski askerinde içinde bulunduğu, medya, sermaye ve elit bir kesimin eleştirilerine maruz kalmış ve ülkenin en prestijli caddesi Avenida Paulista’da birçok kez ’’Askeri Darbe’’ isteyen mitingler düzenlenmişti. Protesto gösterileri sonuç vermeyince Rousseff 2014’te yeniden iktidara geldiği genel seçim öncesi, kamu açığını gizlediği ve geç açıkladığı nedeniyle, bütçede usulsüzlük yapmakla suçlandı. Başta Cumhuriyetçi ve Evanjelik Milletvekili ve Senatörlerin desteğiyle önce Temsilciler Meclisi, sonrasında Senato’da alınan kararla, Rousseff’e azil davası açılması yönünde karar alınmış, böylece Rousseff görevinden uzaklaştırıldı. (31 Ağustos 2016). Başkan Rousseff, azil davası kararını ‘darbe’ olarak değerlendirmişti. Dilma Rousseff’in yerine, Başkan Yardımcısı, Lübnan kökenli bir mason olan ve Wikileaks belgelerine göre ABD’ye muhbirlikle suçlanan Michel Temer geldi. Temer, Dilma’nın azledilmesi sürecinde, Başkan’ın karşısında yer alarak, hem kendi partisi, hem de Dilma’nın partisi tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmişti.

Başkan Temer, göreve geldiğinde günlerde, hem Senato’daki senatörlerin, hem Temsilciler Meclisi’ndeki milletvekillerinin, hem de kurduğu Bakanların Kurulu’nun üçte ikisi hakkında yolsuzluk iddiası ve davası bulunuyordu.

Nitekim, Temer Hükümeti’nin 4. ayında, dört Bakan istifa etmiş, ülke genelinde darbe karşıtı protestolar yapılmış, Temer hükümetinin emek-işçi hakların reformu adı altında, özlük hakların daraltılması yüzünden, protestoların artması, sosyal yardımların kesilmesi ve bütçelerinin kısılması, kabinede kadın bakanlara yer verilmemesi yüzünden, başta Cumhurbaşkanı Temer olmak üzere, Temer kabinesindeki tüm bakanlar, hem şiddetli bir eleştiri alıyor, hem de Dilma/Lula’yı hedef alan suçlamalar prensibi çerçevesinde meşruiyet ve çelişki yaşıyordu.

Nihayetinde Başkan Temer ve yakın çevresi hakkında, davalar gündeme gelmeye başlıyor:  Michel Temer’in arkadaşı ve eski milletvekili Rodrigo Rocha Loures ile JBS firması Başkanı Joesley Batista arasında geçen kara-para/rüşvet suçlamasından ötürü gözaltına alınması. Temer’in Kongre ile ilişkilerden sorumlu eski Hükümet Sekreteri Geddel Vieira Lima’nın, Brezilya’nın ikinci büyük kamu bankası Caixa Economica Federal’de yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanmsı. Temer’in, bir et paketleme şirketinin patronundan rüşvet almakla itham edilmesi.  Eski Başkan’ın Dilma’nın görevden alınmasından aktif rol alan Evanjelik Temsilciler Başkanı Cunha ile rüşvet pazarlığı yapan ses kayıtların yayınlanması gibi suçlamalar Başkan Temer’i görevden alınmasıyla karşı karşıya bıraktı. Yargılanma sürecinin Yüksek Mahkemede başlatılabilmesi için parlamentonun üçte ikisinin oyu gerekiyor. Son olarak hakkında rüşvet almak ve yolsuzluk yapmakla itham edilen Brezilya Devlet Başkanı Michel Temer,  bağlayıcı olmayan Kongre’nin ilgili komisyonunda 25 üye Temer aleyhine dava açılması yönünde oy kullanırken, 66 üye öneriyi geri çevirdi. Ancak Nihai karar 2 Ağustos’da parlamentoda yapılacak oylamada belli olacak.

Brezilya Anayasasına göre, genel seçimler 2018 Ekim’de yapılacak. Temer o zamana kadar geçici olarak başkan seçildi. Brezilya’da şu an hem iktidar hem de muhalif siyasetçiler yolsuzlukla suçlanıyor. Ancak, eski Başkan Lula’yı hedef alan ve 2018 seçimlerine aday olmasını engelleme amacı taşıyan, hukuksal kararlar, yargının siyasallaşmanın ötesinde araçsallaştığını da gösteriyor. Nitekim yukarıda ifade ettiğimiz hususlar Brezilya’nın daha müreffeh bir gelecek çabalayan ve 2018 genel seçimlerine kadar, hakkında açılmış dört dava dosyasını da göz önüne bulundurduğumuzda Lula’nın işinin hiçte kolay olmadığını gösteriyor. Ancak mevcut siyasetçilerin toplumun ihtiyaç ve taleplerine cevap vermemesinin yanında, siyasi kariyerlerin kirli olması, Lula’nın karşısında kolay kolay hiçbir adayın tutunamayacağını da göstermektedir. Dolayısıyla Brezilya halkının sandıkta vereceği karar, ülkenin ve kıtanın seyrini etkileyecektir.

Hüsamettin Aslan

Benzer gönderiler