Scroll Top

Hindistan, neden İngiltere’ye teşekkür etmemeli?

ingiltere-hindistan-somuru

Birleşik Krallık, Hindular ile Müslümanlar arasındaki dinsel ayrımı kullanarak Hindistan’dan tam 45 trilyon dolar çaldı. Bu miktar, bugün Birleşik Krallık’ın toplam yıllık gayri safi yurtiçi hasılasından 17 kat daha fazla demek oluyor. Peki böylesine sistematik bir sömürü nasıl gerçekleşti? Planlı bir ticaret ağı sistemi yüz yıllar boyu süren sömürünün temelini mi attı? Günümüzde hala İngiltere’nin Hindistan’a kötü bir şey yapmadığını savunanlar var. Dahası, sömürünün adını refah getirmek ile karıştıranlar da ne yazık ki mevcut. Hindistan, İngiliz mühendislerin şaheseri olan demiryolları için İngiltere’ye teşekkür mü etmeli?  Eğer evet ise, dünya ülkelerinin pek çoğunun İngiltere’ye kendilerini “sömürdükleri” için teşekkür etmeleri gerekmez mi?

Sömürge döneminden önce İngilizler, Hintli üreticilerden tekstil ve pirinç gibi ürünler satın aldı. Bu ürünlerin ödemesini ise – o zamanın yaygın ödeme sistemiyle- gümüşle ödedi. Öte yandan İngilizlerin tamamen sömürge faaliyetleri için kurduğu Doğu Hindistan Şirketi, Hindistan ticareti üzerinde bir tekel kurdu. Şirket, Hindistan’da vergi toplamaya başladı ve daha sonra bu gelirlerin bir kısmını (yaklaşık üçte birini) Hint mallarının satın alınmasını finanse etmek için kullandı. Başka bir deyişle, Hint mallarını satın almak isteyen İngiliz tüccarlar kendi ceplerinden ödemek yerine onları bedavaya, yani köylülerden ve dokumacılardan “çaldıkları” parayı kullanarak satın aldılar. Çalınan mallar başka yerlere yeniden ihraç edildi. Yeniden ihracat sistemi, İngiltere’nin sanayileşmesi için gerekli olan demir, katran ve kereste gibi malzemeleri içeren, Avrupa merkezli bir ithalat akışının da önünü açtı. Görünen o ki, dünyaya çağ atlatan Sanayi Devrimi, büyük ölçüde Hindistan’dan yapılan bu “sistematik hırsızlık” temelinde gerçekleşti. Tüm Hint nüfusu, borç vermeye zorlandı ve bu da İngiliz kontrolünü daha da pekiştirdi. Üstelik hepsi bununla da kalmadı. İngiltere, Hindistan’dan gelen bu “haraç” akışını Avrupa’da ve Kanada ve Avustralya gibi ülkelerdeki yerleşim bölgelerinde, kapitalizmin genişlemesini finanse etmek için kullandı.

Dolayısıyla, yalnızca Britanya’nın sanayileşmesi değil, aynı zamanda Batı dünyasının sanayileşmesi de sömürgeler sayesinde gerçekleşmiş oldu. Çalarak güçlenen Doğu Hindistan Şirketi, dünyanın dört bir yanına baharat, pamuk, keten ve çay ticareti yapmaya başladı. Bir süre sonra bu şirket, kendi ordusu ve yasaları olan bir devlet kolu haline geldi. Demiryolu ulaşımı ise İngiliz mühendislerin buluşuydu. Doğu Hindistan Şirketi bu demiryollarını kullanarak ticaret ağını genişletti. Pamuk, kömür gibi kaynakların taşımacılığını yaptı. Yani aslında demiryolu o dönemde Britanya’nın Hindistan’dan devasa miktarda mal kaçırabilmesinin tek yoluydu. İngiltere Hindistan’ı kendisinden tren alması için zorladı ve 14 binden fazla lokomotif, Birleşik Krallık’tan Hindistan’a ihraç edildi. Üstelik Hintlilerin trenlerde çalışmasına bile izin yoktu. Makinistlerden, bilet kesicilere kadar tüm çalışanlar beyazdı. Böylece İngilizler, bu taktiklerle Hindistan’dan çaldıklarını, onlara bir “lütufmuş” gibi sundu. Amaç ise belliydi: Hindistan’ın tüm varlığını sağmak. 1943 yılında hala İngiltere’nin sömürgesi olan Bengal’de büyük bir açlık baş gösterdi. 4 milyon Benegalli açlıktan hayatını kaybetti. Çünkü onların yiyecekleri İngiliz askerlere yönlendiriyordu.

Winston Churchill ise yaşanan bu durum için “Tavşan gibi çoğaldıkları için açlık onların kendi hatasıydı.” sözleriyle Hintlileri suçladı. İngiliz baskısına daha fazla dayanamayan Hintliler, 1947 yılında Hindistan Bağımsızlık Hareketi isimli bir isyan başlattı. Böylece İngilizler nihayet Hindistan’ı terk etmeye başladı. Ancak İngilizler tabii ki bunu karşılıksız bir şekilde yapmadı. Bağımsızlık karşılığında Hint halkına ağır bir bedel ödetti: Tek millet halindeki Hintleri bölerek bölgede ayrılıkçılığı şiddetlendirdi. Nitekim Hindistan üçe bölündü: Müslümanlar Pakistan bayrağı altında toplandı, Bengaller ise Bangladeş adında yeni bir ülkede birleşti. Ancak bu bölünme milyonlarca insanın hayatına mal oldu. 15 milyon kişi yerinden oldu ve 2 milyon kişi de hayatını kaybetti. İngiliz mühendislerin “lütfu” olan trenler toplu katliam alanları oldu. Mültecilerle dolu trenler, sınırda durduruldu ve içindeki herkes katledildi. Kadınlar esir alındı ve onlara tecavüz edildi. İçi insan dolu vagonlar ateşe verildi. Yalnızca makinistleri sağ bıraktılar. Bu sayede ölü cesetlerle dolu treni son durağa götürüp, treni boşaltabiliyorlardı.

Tüm bunlara rağmen hala birçok insan İngiltere’nin Hindistan’a kötü bir şey yapmadığını düşünüyor. Geçmişte de böyle değil miydi? Batı’dan gelen “beyazlar” ırkçı taktiklerle, sömürdüğü ülkeleri önce kendilerine muhtaç hale getirdi. Sonrasında ise o ülkelerden çaldıklarını, – sanki kendi imkânlarıyla ve büyük bir yardımseverlikle veriyormuş gibi- yine o mağdur ettiği ülkelere “bağışladı”. Avrupa ise bu süreci her zaman yaptığı gibi “arkasına yaslanarak” izledi. Eğer Hindistan, Japonya’nın yaptığı gibi, kendi vergi gelirlerini ve döviz kazançlarını kalkınmaya yatırabilseydi, bugünün tarihi nasıl değişirdi? Yüzyıllarca süren sömürü önlenebilirdi. Hindistan dünyada önemli bir ekonomik güç haline gelebilirdi.

Benzer gönderiler