Scroll Top

Macron’un hezeyanlarındaki oryantalist arka plan

macron-un-hezeyanlarindaki-oryantalist-perde

Fransa, İslam ve Müslümanlarla ilgili çalışmalarını oryantalist temelde yürütmüştür ve hâlâ yürütmektedir. Hatta, esasen bu durumun 1905’te kabul edilen “kilise/devlet” ayırımına (laiklik) ilişkin yasaya aykırılığı gündeme bile gelmemektedir. Zira laiklik ilkesinin İslam/Müslümanlar söz konusu olduğunda çifte standartlı uygulandığının en bariz örneği Fransa’dır. Aslında Macron’un zihin dünyasını da besleyen İslam ile ilgili klasik oryantalist arka plan, Avrupa toplumlarındaki “tüm dinler anlamsızdır; ancak en anlamsız ve ilkel olanı İslam’dır” anlayışını içeriyor. Bu anlayışta İslam “çağın gerekleriyle uyuşmayan” ve “aydınlanmaya ihtiyacı olan bir din” olarak görülüyor.

Katı laikçi/jakoben yöntemler

Avrupa’nın en yüksek Müslüman nüfusu Fransa’da bulunuyor ve bunların büyük çoğunluğunu Arap asıllı (Fas-Cezayir-Tunus) Müslümanlar oluşturuyor. Bu durum, özellikle başörtülü Müslüman kadınlar olmak üzere, Müslümanların toplumda daha fazla öne çıkıp görünür olması sonucunu doğuruyor. Ayrıca Macron ve Fransa elitleri bu durumdan rahatsız oluyor. Bu minvalde, son dönemde Fransa’daki İslam karşıtı saldırıların büyük çoğunluğunun Müslüman kadınlara yöneldiğini de belirtmek gerekir. Son zamanlarda konuya dair alınan spor müsabakalarında başörtüsü yasağı, Müslüman kadınları sosyal hayattan da dışlanma gayesi barındırıyor. Bu durum, “katı laiklik” anlayışı ile artan Müslüman nüfusun din özgürlüğü temelli talepleri arasındaki gerginliği artırıyor. Macron ise Müslümanların bu dinî taleplerini sağlıklı bir yöntemle ele alacağı yerde, katı laikçi/jakoben yöntemlere ve projelere başvuruyor. Bu tavır ise radikalleşmeyi artırma potansiyeli taşıyor. Müslümanları “radikalleşme” gerekçesiyle ötekileştirmeye çalışıyor. Ülkedeki camilerin üçte birini kapatan Macron yönetimi, Müslüman sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskıyı da artırıyor. İslam karşıtı davranışları suç unsuru olmaktan çıkartıyor. “Ayrılıkçı” yasayla Müslümanların hayatına müdahale ederek toplumu şekillendirmeyi amaçlıyor.

Nefret toplumu oluşturarak seçim kazanma gayesi

İslam düşmanlığının giderek tehlikeli bir hal aldığı Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimi için gün sayıyor. Bu süreçte adaylar da Müslüman karşıtlığını seçim kampanyalarının merkezine oturtuyor. Adaylar, seçildikleri zaman Müslümanlara yaşatacakları baskıyı açıkça dile getiriyorlar.

Valérie Pécresse:

“Başörtüsü dini bir emir değildir. O, kadının itaatinin bir simgesidir. Benim başkanlığımda hiçbir kadın itaat etmeyecek.”

Eric Zemmour:

“Fransa’da müezzin sesi duymak istemiyorum. Eğer ben cumhurbaşkanı olursam duymayacağım.”

Marıne Le Pen:

“Sporda başörtüsü yok, üniversitede başörtüsü yok, işte başörtüsü yok, sokakta başörtüsü yok.”

Macron ise henüz adaylığını açıklamamasına rağmen rakiplerinden farklı bir tutum sergilemiyor. İslam düşmanlığını yasalaştırma yolundaki çalışmalarına son sürat devam ediyor. Öyle ya Müslümanlar ülkeyi terk ederse Fransa’nın “laik” bir ülke olması için başka hiçbir “engeli” kalmaz.

Benzer gönderiler