Scroll Top

Basın özgürlüğü muhalefetin tekelinde mi?

Basın Özgürlüğü

“Türkiye basın özgürlüğü listesinde en gerilerde”. Sıklıkla duyduğumuz ve artık doğruluğunu yanlışlığını araştırmadan kabul ettiğimiz bu cümle muhalefetin elinde sürekli salladığı bir kılıçtır. Herhangi bir tartışmada, ülkemizin kötü durumda olduğunu ispatlamak için kullanılan bu argümana göre, Türkiye’de siyasal iktidar medya üzerinde baskı oluşturmakta ve kendi siyasal ajandasına göre medyayı şekillendirmektedir. Peki, bu iddia ne derece doğrudur? Türkiye dünyada medya özgürlüğü kavramını belki de en çok abartan ülkelerden biridir. Zamanında medya patronlarının başbakanları pijamasıyla karşıladığı, gazete genel yayın yönetmenlerinin başbakana küfür ettiği (üstelik bir bakanla konuşurken) gibi Z ve Y kuşağı için pek bir mana ifade etmeyen bu örneklerle Türkiye’deki basın özgürlüğünün sınırlarını tartışmaya açmak beyhude bir çaba olacaktır.

Basın özgürlüğü Avrupa’da nasıl?

Aslında ülkemizdeki basın özgürlüğü tartışmalarında söylenmesi gereken asıl cümle şudur: “Türkiye basın özgürlüğünün istismar edildiği ülkelerden birisidir hatta birincisidir.”  Dünya üzerinde “demokrasi ve insan haklarına saygılı” ülke olarak kabul edilen ülkelerden hiçbirinde Türkiye’deki gibi basın özgürlüğü kavramı bizdeki kadar istismar edilmez. Örneğin demokrasinin beşiği olarak kabul edilen İngiltere’de devlet sırrı, basın özgürlüğünden önceliklidir. Bunu test etmek isteyen The Guardian gazetesi, kapatılma tehdidi alınca Edward Snowden’in sızdırdığı görüntüleri matkap ve taşlamama makineleri ile imha etmek zorunda kalmıştı. Ya da İnsan Hakları Beyannamesi’nin anavatanı, tüm Avrupa’ya özgürlüğü ithal etmekle övünen Fransa’da sokak gösterileri sırasında gazetecilerin uğradığı polis şiddeti ortadadır. Bu örnekleri hemen her batılı ülke için vermek oldukça kolaydır.

Türkiye’deki uygulama nasıl?

Türkiye’de ise terör örgütlerinin sözcülerinin bile kendisini gazeteci olarak kabul ettirdiği bir düzlemde medyaya sınırsız özgürlük talep edilmektedir. Terör örgütü PKK’nın yayın organı olan Özgür Gündem’in kapatılması sürecinde getirilen itirazlar buna çok somut bir örnektir. Terör örgütü PKK’yı destekleyenler tarafından bile değil, bizzat terör örgütünün yöneticileri tarafından yönetilen bir yayına, sırf gazete ebatlarında basıldığı için “medya kuruluşu” denmesinin tuhaflığı hiç konuşulmadı.

Basın özgürlüğünün sınırsız olmasını talep edenler bu söylemlerinden hemen sonra, gazeteciliğin tanımını da kendi ideolojik sınırlarına hapsediyor. Ana muhalefet partisinden gelen “O televizyona çıkanları partiden ihraç edeceğiz”, “buradan medya patronlarına sesleniyorum”, “seçimlerin hemen ardından o medya kuruluşlarına el koyacağız” açıklamaları, medya özgürlüğünü dilinden düşürmeyenlerin aslında kendi söylemlerini destekleyenler hariç hiçbir sesi istemediğinin en önemli kanıtı olarak görülmektedir.

Murat Ongun neyi amaçlıyor?

Ancak bütün bunların hiçbirisi 6 Ocak 2022 tarihinde başlayan Murat Ongun paylaşımları kadar ürkütücü değildir. Kendisi de gazeteci olan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Sözcüsü ve Danışmanı olan Murat Ongun, CNN Türk kanalını yaptığı haberlerden ötürü ABD’deki CNN’e şikâyet etmektedir. Ongun buna gerekçe olarak, durdurulan metro inşaatına dair haberi ve CNN Türk’ün konuk seçimini göstermektedir. Bürokratik görevi olan bir gazetecinin, bir medya kuruluşunun kapatılması için başka bir medya kuruluşuna şikayet etmesi, Türkiye’deki basın özgürlüğü kavramının bazı kesimlerce nasıl kamuflaj olarak kullanıldığını göstermektedir.

Orhan Aydın

 

Benzer gönderiler