15 temmuz için arama yaptınız | Yekvucut https://yekvucut.com/ Akıl ve vicdan sahiplerine Wed, 26 Jul 2023 07:19:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yekvucut.com/wp-content/uploads/2022/11/favicon_yek.png 15 temmuz için arama yaptınız | Yekvucut https://yekvucut.com/ 32 32 DANİMARKA, KUR’AN’A YÖNELİK TEKRAR EDEN SALDIRILARA KARŞI TEDBİR ALMALI https://yekvucut.com/dunyadan/danimarka-kurana-yonelik-tekrar-eden-saldirilara-karsi-tedbir-almali/ Wed, 26 Jul 2023 07:19:12 +0000 https://yekvucut.com/?p=57393 Danimarka’da aşırı sağcı bir grup, dün Türkiye ve Mısır’ın Kopenhag büyükelçilikleri önünde Kur’an-ı Kerim yaktı. Bu çirkin saldırı yapılan ilk...

DANİMARKA, KUR’AN’A YÖNELİK TEKRAR EDEN SALDIRILARA KARŞI TEDBİR ALMALI yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Danimarka’da aşırı sağcı bir grup, dün Türkiye ve Mısır’ın Kopenhag büyükelçilikleri önünde Kur’an-ı Kerim yaktı. Bu çirkin saldırı yapılan ilk eylem de değil.

Danimarka’daki İslam karşıtı ve aşırı milliyetçi Danske Patrioteer (Danimarkalı Vatanseverler) isimli grubun üyeleri bugün önce Mısır’ın, daha sonra da Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yaktı.

Türk Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Kur’an’a yönelik tekrarlanan saldırıları şiddetle kınarken, Danimarka’ya bu tür nefret suçlarını önlemek için gerekli tedbirleri alma çağrısında bulundu.

Açıklamada, “Danimarka makamlarının bu saldırılara göz yumma ve bu provokasyonlara koruma sağlama konusundaki ısrarları, olayların yaratabileceği sonuçların vahametini göremediklerin göstermektedir.” ifadeleri kullanıldı.

Bu saldırıların milyarlarca Müslüman’ı yaraladığı gibi, toplumsal barışa ve bir arada yaşama kültürüne zarar verdiği ifade edilen açıklamada, Danimarkalı yetkililerin olayların tekrarlanmaması için gerekli önlemleri alması gerektiği vurgulandı.

İşte Dışişleri Bakanlığı’mızın Danimarka’da Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı devam eden saldırılar hakkında yayımladığı metin:

Kopenhag’da, dün gerçekleştirilen eylemlerin ardından, bugün de (25 Temmuz) biri Büyükelçiliğimiz önünde olmak üzere kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı devam eden saldırıları en güçlü şekilde lanetliyoruz.

Danimarka makamlarının bu saldırılara ısrarla göz yummaları ve bu provokasyonlara koruma sağlamaları olayların yaratabileceği sonuçların vahametini göremediklerini göstermektedir.

Bu tarz saldırılar, sadece milyarlarca Müslümanı rencide etmekle kalmayıp, toplumsal huzura ve bir arada yaşama kültürüne de zarar vermektedir.

Danimarka makamları bu nefret suçunun tekrarlanmaması için gerekli tedbirleri almalıdır.

Resim

DANİMARKA, KUR’AN’A YÖNELİK TEKRAR EDEN SALDIRILARA KARŞI TEDBİR ALMALI yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Terör örgütü PKK/YPG Suriye’de kalp hastası kız çocuğunu kaçırdı https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/teror-orgutu-pkk-ypg-suriyede-kalp-hastasi-kiz-cocugunu-kacirdi/ Wed, 05 Oct 2022 10:23:12 +0000 https://yekvucut.com/?p=56974 Terör örgütü YPG/PKK, silahlı kadrosu için işgal ettiği bölgelerde çocukları kullanmaya devam ediyor. Bağımsız Kürt Rabıtası Sözcüsü Redor El Ahmet,...

Terör örgütü PKK/YPG Suriye’de kalp hastası kız çocuğunu kaçırdı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Terör örgütü YPG/PKK, silahlı kadrosu için işgal ettiği bölgelerde çocukları kullanmaya devam ediyor. Bağımsız Kürt Rabıtası Sözcüsü Redor El Ahmet, AA muhabirine yaptığı açıklamada, YPG/PKK’lı teröristlerin Aynularab’a bağlı Helenç köyünden 15 yaşındaki Büşra E.K.B’yi kaçırdığını söyledi. YPG/PKK’ya bağlı sözde “Devrimci Gençlik” terör grubunun kız çocuğunu bir hafta önce kaçırdığını belirten Ahmet, kaçırılan çocuğun kalp hastası olduğunu ifade etti. Teröristler, kaçırdığı çocukların aileleriyle iletişim kurmalarına izin vermiyor.

Terör örgütü PKK/YPG 2021 yılında 221 çocuğu kaçırdı

Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, 11 Temmuz’da yayımladığı “2021 Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar” raporunda, terör örgütü YPG/PKK’nın 2021’de 221 çocuğu silahlı kadrosuna kattığını açıklamıştı. Raporda, YPG/PKK’nın kolu olan ve ABD’nin kurdurduğu “İç Asayiş Güçleri” adlı terör örgütü türevinin ise aynı yıl içinde 24 çocuk kullandığı, sözde “Afrin Kurtuluş Güçleri”nin de 2021’de 2 çocuğu silahlı kadrosuna kattığının tespit edildiği belirtilmişti. YPG/PKK’nın ayrıca Suriye’de 2021’de 55 çocuğu öldürdüğü, örgüte bağlı “Afrin Kurtuluş Güçleri” ve “İç Asayiş Güçleri”nin de aynı yıl içerisinde 18 çocuğu öldürdüğü ifade edilmişti.

Terör örgütü PKK/YPG Suriye’de kalp hastası kız çocuğunu kaçırdı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İngiltere’de yeni dönem: Ev Avcılığı https://yekvucut.com/utanc-gunlugu/ingilterede-yeni-donem-ev-avciligi/ Mon, 29 Aug 2022 14:24:08 +0000 https://yekvucut.com/?p=56817 İngiltere’de ev kiralamada yeni dönem İngiltere’de artan enerji maliyetleri ve ekonomik kriz ülkedeki insanların kira bulamamasına neden oldu. Londra ve Manchester gibi şehirlerde daireler ihaleli kiralanıyor. İngiliz gazetesi The Guardian’a konuşan Londra sakinleri evlerin ihale...

İngiltere’de yeni dönem: Ev Avcılığı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İngiltere’de ev kiralamada yeni dönem

İngiltere’de artan enerji maliyetleri ve ekonomik kriz ülkedeki insanların kira bulamamasına neden oldu. Londra ve Manchester gibi şehirlerde daireler ihaleli kiralanıyor. İngiliz gazetesi The Guardian’a konuşan Londra sakinleri evlerin ihale usulü ile kiralandığını açıkladı.

İngiltere’de ev avcılığı

Yüksek zam yapmak isteyen İngiltere’de ev sahiplerinin ise kiracılarını evlerinden çıkarmak istediği ifade ediliyor. Pek çok insan için ev aramak günlük yarı zamanlı bir iş haline geldi. The Guardian, yaşanacak bir yer bulmak için insanların bu kadar arayışta bulunmasını yeni bir meslek olarak tanıttı: Ev avcılığı. Aynı zamanda ülkede yüksek enerji fiyatları ve enflasyon nedeniyle milyonlarca ev fahiş fiyatlara kiraya verilmeye ya da satılmaya başlandı. İnsanlar sürekli olarak öğle yemekleri arasında ya da otobüsteyken bile ev ilanı bildirimleri aldıklarını ve kiralık ev kovaladıklarını ifade ediyor.

İngitere’nin Rightmove bölgesinden elde edilen veriler, ülkedeki kiraların rekor seviyeye ulaştığını ve bazı bölgelerde yıllık yüzde 20’den fazla ve Londra’da yüzde 15’ten fazla bir sıçrama olduğunu gösteriyor. Yapılan bir anket ise temmuz ayı başında kira için ortalama 127 başvurunun alındığını; ancak bölgede kiralanabilecek yalnızca 11 evin olduğunu gösterdi.

İyi maaşa rağmen ev bulunamıyor

İngiliz gazetesi The Guardian’a konuşan Beth Holloway, iyi bir işi, referansları ve maaşı olduğunu ifade ediyor. Ancak kira bulmak onun için resmen bir çileye dönüşmüş durumda. Çeşitli internet sitelerinde evlere teklif verdiğini ifade eden genç kadın, “Ev arkadaşımla listelenen fiyat üzerinden 200 sterlin teklif ettik ve başka biri 500 sterlin ya da 600 sterlin teklif ettiği ve 1 yıllık peşin ödemeyi kabul ettiği için evi tutamadık” dedi. Önceden randevulu bir eve gittiğinde ise kuyrukta 15 kişiyi bulduğunu ifade eden Holloway, “Artık kırılma noktasına geldim” dedi.

Araştırma uzmanı olan 27 yaşındaki Max Willson da benzer sıkıntılara sahip. Çok kötü durumdaki evinden taşınamya karar verdiğini ifade eden Willson, ev aramaya başlayınca acetenlerin “En iyi teklifinizi” yapın diyerek resmen evleri ihaleye soktuğunu ifade etti.

İngiltere’de yeni dönem: Ev Avcılığı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
NATO karargahında sosyetik Rus casusu https://yekvucut.com/feto-gercekleri/nato-karargahinda-sosyetik-rus-casusu/ Fri, 26 Aug 2022 14:18:31 +0000 https://yekvucut.com/?p=56808 Hollanda merkezli istihbarat sitesi Bellingcat, Rus istihbaratının Avrupa’da 10 yıl süren casusluk operasyonunu deşifre etti. Bir macera filmini andıran haberde,...

NATO karargahında sosyetik Rus casusu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Hollanda merkezli istihbarat sitesi Bellingcat, Rus istihbaratının Avrupa’da 10 yıl süren casusluk operasyonunu deşifre etti. Bir macera filmini andıran haberde, Rus istihbaratının NATO ve İtalyan istihbaratını yıllarca nasıl uyuttuğunu ortaya koydu. Rusya ile Ukrayna savaşı sonrası ilişkileri daha da gerilen NATO’nun Rus casusu tarafından nasıl operasyona maruz kaldığını tüm detaylarıyla aktaran site bu haber için çok sayıda ortakla çalıştı. Rus casusu haberdeki detaylar oldukça ilginç. Pasaport sahte, kimlik sahte, doğum belgesi sahte… Haber Rus casusu söz konusu olduğunda Batılı devletlerin istihbaratının ne kadar yetersiz kaldığını gösteriyor. Bellingcat’ta yayınlanan “Sosyetik, Dul, Kuyumcu, Casus: Bir GRU Ajanı İtalya’daki NATO Camiasına Nasıl Girdi?” başlıklı haberi sizin için tercüme ettik.

 

Sosyetik, Dul, Kuyumcu, Casus: Bir Rus casusu İtalya’daki NATO Camiasına Nasıl Girdi?

 

14 Eylül 2018 tarihinde, gece yarısından üç dakika önce, Andrey Averyanov’un cep telefonu çalmaya başladı. Geç saate rağmen, telefon kayıtları, GRU’nun gizli operasyonlar birimi 29155’in komutanı Tümgeneral Averyanov’un hâlâ Rusya’nın Moskova’daki Khoroshevskoe Shosse 76’daki askeri istihbarat servisi karargâhındaki ofisinde olduğunu gösteriyor.

O günün erken saatlerinde Bellingcat ve The Insider (Bellingcat’in Rus ortağı), Salisbury’de (İngiltere) Sergey ve Yuia Skripal’in Novichok zehirlenmesine karışan iki gizli GRU casusu olan “Ruslan Boshirov” ve “Alexander Petrov”un gizli kimlikleri hakkında bir araştırma yayımlamıştı. Soruşturma, GRU’nun ticaretinde göze batan şeyleri ortaya çıkardı: Rusya’nın askeri istihbarat teşkilatı, yaklaşık on yıl boyunca, casuslarına ardışık numaralı pasaportlar vererek gazetecileri araştırmalarına izin verdi. Bu gazeteciler Rusya’nın karaborsasına yaygın olarak sızan verileri ele geçiriyor ve casusları basitçe bir tür sayı gruplarını izleyerek açığa çıkarıyordu.

Bellingcat’in o günkü haberinden sonraki saatlerde Averyanov, en üst düzey patronu olan GRU’nun şefi Igor Kostyukov’dan birkaç telefon aldı. Benzer şekilde, Averyanov, 2016’daki başarısız Karadağ darbesine karışan iki casus da dâhil olmak üzere, bu tür pasaportlarla seyahat eden astlarının çoğuna ulaşmıştı.

Gece yarısı arayan kişi, GRU’nun Bölüm 5’inden biriydi. Diğer adıyla Yasadışı Programın başkanıydı. Burası sahte kimliklerle dünyanın dört bir yanına askeri casuslar yerleştiren az bilinen bir departman. İki GRU memuru iki dakikadan biraz fazla konuştu.

Rus casusu pasaport serisi

Ertesi gün, 15 Eylül 2018 tarihinde uzun boylu, Latince isme sahip bir kadın, İtalya’nın Napoli kentinden Moskova’ya tek yönlü bir bilet aldı. Yaklaşık on yıl boyunca, bu kadın dünyayı kendi mücevher markasıyla kozmopolit, Peru doğumlu sosyetik bir kişi olarak dolaşmıştı. O akşamın ilerleyen saatlerinde Moskova’ya indi ve o zamandan beri Rusya’dan ayrılıp ayrılmadığı bilinmiyor. Bellingcat’in önceki gün açıkladığı numaralardan birinden bir pasaportla uçtu. Aslında onun pasaport numarası Boshirov ve Petrov’un GRU patronunun sadece altı ay önce İngiltere’ye uçtuğu pasaportlardan yalnızca bir basamak farklıydı.

 

Pasaportundaki isim Maria Adela Kuhfeldt Rivera’ydı. Bellingcat ve araştırmacı ortakları şunu keşfetti: Kadının Napoli’deki NATO ofislerinden arkadaşları, yıllardır bu kadının renkli bir kişisel hayatı olan başarılı bir mücevher tasarımcısı olduğuna inanmıştı. Aslında kadın yasadışı bir GRU casusuydu.

 

Bellingcat, Der Spiegel, The Insider ve La Repubblica tarafından yürütülen bu ortak soruşturma, 10 ay boyunca sürdü. Bu araştırma, açık kaynaklardan, kamuya açık arşivlerden, Peru’dan FOIA verilerine, sızdırılmış Rus veri tabanlarından ve Rus casusuyla arkadaş olan kişilerle yapılan görüşmelerden elde edilen verilere dayanmaktadır. İnsanların çoğu, başlangıçta GRU casusu olduğunu anladıkları bir kişi hakkında alenen konuşmaktan korkmalarına rağmen ismini vermeyi kabul ettiler. Yine de insanların bir kısmı, bu endişeler nedeniyle isimlerinin anonim kalması şartıyla konuştular.

Peru doğumlu

8 Ağustos 2005’te Peru’daki Independencia Bölgesi Sivil Kayıt Ofisi, yeni bir Peru vatandaşının ülkenin ulusal vatandaş veri tabanına kaydedilmesi için bir başvuru aldı. Sözde vatandaş, adının Maria Adela Kuhfeldt Rivera olduğunu söyledi ve avukatları sahil kasabası Callao’nun nüfus sicilinden bir doğum belgesi sundu. Doğum belgesi 1 Eylül 1978 tarihliydi ve Peru’nun o yıldaki doğum kayıtlarında sıra numarası 1109’du.

Bellingcat tarafından incelenen Peru yetkililerinden gelen bir mektuba göre, davayı ele alan sivil memur, başvuruyu beklemeye aldı ve Maria Adela’nın gerçek doğumu için ek kanıt istedi.

19 Ağustos 2005’te “Maria Adela”nın avukatları ilave bir belge sundular: Callao’daki Cristo Liberador cemaatinden bir vaftiz belgesi. Kilise belgesine göre, bebek Maria Adela 1 Eylül 1978’de doğdu ve iki hafta sonra 14 Eylül 1978’de vaftiz edildi.

Memur ikna olmadı ve doğrulama için Cristo Liberador piskoposluğundaki José Enrique Herrera Quiroga isimli kilise rahibine ulaştı. Rahip, belgenin sahte olduğunu söylemek için kilise kayıtlarını kontrol etmek zorunda bile kalmayacaktı. Çünkü Maria Adela’nın sözde vaftizinin gerçekleşmesinden dokuz yıl sonra, 1987’de kurulan bu kilisenin kurucusu ve açılış rahibi olma onuruna erişmişti. Cristo Liberador piskoposluğunun web sitesi, kurulduğu tarihi ayrıntılarıyla açıklıyor; bu, Bellingcat ile temasa geçtiğinde bucak temsilcisinin doğruladığı bir şey.

22 Aralık 2006’da Peru Kongresi’ne sunduğu yıllık bütçe raporunda, Peru Adalet Bakanlığı göç ve vatandaşlığa kabul dairesinin 2005 yılında biri “Maria Adela” olmak üzere üç sahte vatandaşlık başvurusu keşfettiğini bildirdi. Raporda, bu kişinin kimliğinin bilinmediği ve davanın kamu güvenliğine ve inancına karşı suç olarak ulusal savcıya sevk edildiği sonucuna varıldı.

Maria Adela’nın Peru vatandaşlığı ölü doğmuştu. Fakat GRU komutanları, casus kadın için bu kimlikte ısrar etmeye karar verdiler. Muhtemelen Peru hükümetinin bu sahte başvuruyu kamuoyuna açıklayacağından habersizlerdi. GRU bu kimlikte neden ısrar etti bilinmiyor.

Maria Adela ilk Rus pasaportunu 2006 yılında tam olarak aynı isim ve doğum tarihini kullanarak aldı. Kendisi için oluşturulan sahte kimliğine göre, Moskova Devlet Üniversitesi’nde “önde gelen uzman” (leading specialist) olarak çalıştı ve kayıt veri tabanlarına göre 2010 yılına kadar Moskova adresinde yaşadı. Orada yaşayanlar ise bize onun adını hiç duymadıklarını söylediler.

Rus casusu pasaportu ne zaman aldı

Maria Adela’ya verilen yerel Rus pasaportu, GRU’nun Bulgar silah üreticisi Emilian Gebrev’i zehirlemekle suçlanan bir subayı ve Sergey Skripal’in zehirlenmesi olayına karışan başka bir subayı da dâhil olmak üzere en az altı diğer GRU casusunun yurt içi pasaportları için çıkardığı bir diziye aitti. Pasaport numaralarının yakınlığına ve diğer pasaportların bilinen veriliş tarihine dayanarak, “Maria Adela”nın Rus kimlik belgelerini Kasım veya Aralık 2006’da aldığını tahmin edebiliriz.

“Maria Adela”nın on yıl içinde arkadaş olduğu dört kişiyle yapılan röportajlara dayanarak, tanıştığı kişilere anlattığı hikâye: Alman bir baba ile Perulu bir annenin çocuğuydu. Peru, Callao’da doğdu. Bekâr annesi, 1980’de küçük Maria Adela ile Moskova’daki Olimpiyat Oyunlarına katılmak için Sovyetler Birliği’ne gitmişti. Ancak annesi Peru’dan bir acil durum mesajı almıştı. Ve annesi hemen eve döndü. Annesi arkadaş olduğu bir Sovyet ailesinin yanına küçük Maria Adela’yı göz kulak olsunlar diye bıraktı. Annesi bir daha asla geri dönmedi ve “Maria Adela” Rusya’da büyüdü. Hem evlat edinen annesi hem de çocukluk yıllarında onu taciz eden babasıyla zor bir ilişki yaşadı. Arkadaş olduğu insanlara Rusya’da yaşamak ya da bir Rus erkekle evlenmek istememesinin nedeninin üvey babası olduğunu söyledi ve Batı Avrupa’da yaşama ve bir aile kurma arzusunu açıkladı.

Bellingcat, Ekim 2011’den önce “Maria Adela” için seyahat verilerini bulamadı. Bununla birlikte, onu başka insanların fotoğraflarında gösteren sosyal medya paylaşımlarıyla 2009 ve 2011 yılları arasında Malta ve Roma olduğu söylenebilir.

Cosmopolitan dergisinin İngiltere eski editörü Marcelle D’Argy Smith, 2010 yazında Malta’da içki içerken tanıştığı “Maria Adela” ile yakın arkadaş oldu. “Maria Adela” o zamanki erkek arkadaşıyla Malta’da yaşadı. Ancak bir noktada gemoloji (mücevherlerde kullanılan kıymetli taşların ve süs taşlarının sınıflandırılması) dersleri almak için Roma yakınlarındaki Ostia’ya taşındı. D’Argy Smith, Maria’nın Alman babası var diye Alman pasaportu almak için çok uğraştığını, ancak aniden ilgisini kaybetmesiyle sürecin durduğunu söyledi.

Bellingcat tarafından bulunan Maria’nın en eski uluslararası seyahat kayıtları, Belarus üzerinden Moskova’dan Paris’e iki buçuk günlük tren yolculuğunun ilkini yaptığı 10 Ekim 2011’e ait. Bu seyahat sırasında ve sonraki birkaç yıl içinde seyahat ettiği pasaport Ağustos 2011’de çıkarıldı ve 643258050 numarasına sahipti. GRU’nun gizli operasyon birimi 29155’in kıdemli subaylarından biri olan “Sergey Fedotov”unkinden sadece birkaç numara farklı.

Marcelle D’Argy Smith’e göre, Maria başlangıçta Roma’daki bir üniversitede gemoloji okudu ve Şubat 2011’de çeşitli moda tasarım şirketlerine, okul tarafından düzenlenen bir geziyle İngiltere’ye gitti. Ekim 2011’de “Maria Adela” MBA yapmak için Paris’e taşındı. La Repubblica tarafından elde edilen ve ekibimiz tarafından gözden geçirilen İtalyan göçmenlik verileri, Bayan D’Argy Smith’in söylediklerini desteklemekte ve “Maria Adela”nın başlangıçta kısa süreli Fransız vizeleriyle seyahat ettiğini ve nihayetinde Eylül 2011’de öğrenci vizesi aldığını göstermektedir.

Paris’e taşındıktan kısa bir süre sonra kendi mücevher markasını Fransa’da Serein markası altında tescil ettirdi.

Bu muhtemelen GRU’nun yasadışı casuslarını kendi kendine yeten bir iş kadını ve sosyetik biri olarak görevlendirmeye yönelik uzun vadeli bir planının tohumlama aşamasıydı. Takip eden yıllarda, bu kimlik casusa İtalya’nın Napoli kentindeki NATO Müttefik Müşterek Kuvvetler Komutanlığı’nın en üst kademelerine erişmeye çalışırken koruma sağladı.

Temmuz 2012’de “Maria Adela”, üç arkadaşının bize söylediğine göre İtalyan olduğunu iddia ettiği bir adamla evlendi. Aslında, İtalyan pasaportuna ek olarak, kocası Ekvador ve Rus vatandaşlığına sahipti ve Moskova’da Ekvadorlu bir Rus anne ve bir babadan doğmuştu.

Sızdırılan Rus seyahat ve göç verileri ve kocasının sosyal medya sayfasındaki açık kaynaklı veriler, 2012 yılının Nisan ayında, düğünlerinden hemen önce kocasının Ekvador’daki Rusya Büyükelçiliği’nden bir Rus pasaportu aldığını gösteriyor. Evlilik, İtalya’nın Roma kentinde tescil edildikten sonra Eylül 2012’de bir Rus vergi kimlik numarası aldığı Moskova’ya gitti.

Bir yıl sonra, “Maria Adela”dan ayrı olarak tekrar Moskova’ya gitti. 13 Temmuz 2013’te Moskova’da 30 yaşında öldü, ölüm nedeni ölüm belgesinde “çifte pnömoni ve sistemik Lupus” olarak kaydedildi.

Sınır geçiş verileri, “Maria Adela”nın kocasının ölümü sırasında Rusya’da olmadığını ve Moskova’ya ancak bir ay sonra, 15 Ağustos 2013’te geldiğini gösteriyor.

İsminin açıklanmaması koşuluyla The Insider ile konuşmayı kabul eden yakın bir arkadaşı, kocasının arkadaşlarına söylemeden evlendiğini öğrenince şaşırdı ve birisinin Avrupa Birliği pasaportu elde etmesine yardımcı olmak için bir çıkar evliliğini kabul etmiş olabileceğini tahmin etti. Arkadaş ayrıca The Insider’a ani ölümünden iki aydan kısa bir süre önce Lupus teşhisi konduğunu söyledi. [Sistemik Lupus, tıp literatürüne göre genç erkekler arasında nadir görülen, nedeni bilinmeyen bir bağ dokusu hastalığıdır].

Evliliğinin ardından 2013 yılının başlarında “Maria Adela” İtalya’da kendi şirketini tescil ettirdi. Serein SRL, kurumsal hedefini mücevher ve lüks eşyaların üretimi ve ticareti olarak açıklıyor. Napoli polisi tarafından verilen ve La Repubblica tarafından incelenen oturma izninden görüldüğü gibi, en geç Ekim 2015’te sahil kentinin Napoli Körfezi manzaralı zarif Posillipo semtine taşınmıştı.

“Maria Adela’nın” yasadışı bir Rus casusu olarak kariyeri Napoli’de doruğa ulaştı. Sonraki üç yıl içinde yerel sosyal sahnede bir demirbaş haline gelmişti. Bir mücevher ve lüks eşya butiği açtı, daha sonra onu yerel ünlülerin uğrak yeri olan ünlü bir kulübe dönüştürdü ve sonunda Napoli’deki NATO komuta merkezinin üyelerinin de katıldığı bir hayır kurumunun sekreteri oldu.

“Maria Adela”nın butiği, kendisinin tasarladığını iddia ettiği Serein serisinden markalı mücevherler taşıyordu. Şirketinin artık kullanılmayan web sayfası, Serein mücevherlerini “asla aşırı olmayan zarif kadın için yaratılmış” olarak tanımladı.

Aslında, ters bir görsel araması, “Maria Adela’nın” (Rus casusu) butiğinde satılan ve web sitesinde “Napoli’de yapıldı” olarak lanse edilen renkli mücevherlerin, Çinli çevrimiçi toptancılardan satın alınan ucuz mücevherler gibi göründüğünü gösteriyor.

Bu, (Rus casusu)  “Maria Adela’nın” Napoli sosyetesinde modaya uygun bir mücevher tasarımcısı ve sosyetik olarak yükselişini engellemedi. Arkadaşlarına göre Adela Serein adıyla sosyalleşiyor. O sırada yerel bir gazete raporu, yerel meclis üyelerinin, girişimcilerin ve ünlülerin Maria’nın aktivitelerine katılımını detaylandırdı.

“Maria Adela’nın” sosyal erişimi, kalabalık Napoli ile sınırlı değildi. 2015’te, “Maria Adela” yerel bir hayır kurumu olan Lions Club Napoli Monte Nuovo’nun sekreteri ve en aktif üyelerinden biri oldu. Bu, dünya çapında faaliyet gösteren ve faaliyet gösterdiği toplulukları daha iyi hale getirmeye ve sivil toplumu ilerletmeye çalışan bir kuruluş olan Lions Club’ın sıradan bir şubesi değildi. Başlangıçta Napoli merkezli bir NATO subayı tarafından kurulmuştu.

2015 yılında Lions Club şubesinin saymanlığını yapan Alman Bundeswehr görevlisi Oberstleutnant Thorsten S’e göre, kulübün üyeliği önceki yıllarda azalmıştı ve Napoli’deki en büyük Lions Kulübü’nden bir yönetici, kulübü canlandırmanın bir yolu olarak “Maria Adela”ı (Rus casusu) tavsiye etti. Oberstleutnant, medyaya konuşurken Bundeswehr personelinin gerektirdiği şekilde soyadının yalnızca ilk baş harfini kullanarak alıntı yapılması koşuluyla konuştu. “Maria Adela”nın kulübün faaliyetlerini canlandırmaya çalışmakta çok aktif olduğunu, tüm etkinliklere katıldığını ve 2018’in bir noktasında – üyeliğin düşmesi ve kulübün kapanma ihtimalinin yeniden ortaya çıkmasıyla – hatta herkesin üyelik ücretini ödemeye gönüllü olduğunu hatırlıyor. Oberstleutnant Torsten S, onun bunu yapma nedenlerini hiçbir zaman anlamadığını söyledi.

 

Soruşturma ekibinin görüştüğü “Maria Adela”nın NATO üyesi üç tanıdığı, kadının Lions Kulübü’ndeki görevi sırasında birçok NATO personeli ile etkileşime girdiğini, birkaç NATO subayı ile arkadaş olduğunu ve onlarla sık sık sosyal etkileşimde bulunduğunu söyledi. İsminin açıklanmaması kaydıyla müfettişlerle görüşen bir NATO çalışanı, Maria Adela ile kısa süreli bir romantik ilişki yaşadığını itiraf etti. Marcelle D’argy Smith tarafından Bellingcat ile paylaşılan bir e-postada “Maria Adela”, Napoli’de tanıştığı ve fotoğrafçı olan bir ABD Donanması çalışanının kendisine “biraz aşık olduğunu” yazdı.

 

Ama kurduğu ilişkilerin hepsi romantik değildi. “Maria Adela” ile dost olarak algılanan kişilerden biri, o zamanlar Avrupa ve Afrika’daki ABD Deniz Kuvvetleri Genel Müfettişi Albay Shelia Bryant’dı. Mayıs 2018’de Napoli’den ayrılan ve bir Demokrat olarak kongreye aday olan Bryant, “Maria Adela’nın” hikâyesini kafa karıştırıcı ve inandırıcı bulmadığını söylüyor (“bir insan Sovyetler Birliği’nde neden çocuğunu terk eder?”) gelirini açıklamak zor (“bir mağaza açtı ve güvenilir bir gelir akışı olmayan şehrin varlıklı bölgelerinde sık sık apartman dairelerine taşındı”). Bryant, kendisi ve kocasının “Maria Adela” ile olan iletişimlerini sosyal etkileşime dâhil ettiklerini ve erkeklerle ilgili görünen duygusal sorunlarda ona yardım etmeye çalıştıklarını söylüyor. Bu algı Marcelle D’Argy Smith ve adının açıklanmaması koşuluyla Bellingcat ile konuşan “Maria Adela”nın bir başka tanıdığı tarafından da yansıtıldı. Bryant, “Maria Adela” ile siyaset tartışmadıklarını ve bilmesi gereken bazında çok gizli askeri bilgilere sınırlı erişimi olduğunu söyledi. Hatırladığı kadarıyla “Maria Adela” sadece Amerikalılarla değil, aynı zamanda Belçikalı, İtalyan ve Alman NATO personeli ve subaylarıyla da sosyal etkileşim içindeydi.

 

Bryant, kendisinin ve kocasının “Maria Adela” ile Napoli’de görevli bir ABD hükümeti müteahhidinin karısı tarafından tanıştırıldığını söyledi. Muhabirler defalarca bu kadınla iletişim kurmaya çalıştı, ancak Facebook üzerinden kendisine ulaşıldıktan ve Der Spiegel muhabirlerinden gelen aramaları reddettikten sonra Bellingcat araştırmacısını engelledi.

 

Oberstleutnant Thorsten S tarafından “Maria Adela”ya yakın olarak tanımlanan bir diğer kişi Napoli’deki NATO komuta merkezinde bir veri sistemleri yöneticisiydi. Artık NATO üyesi olmayan bu kişi, önce Der Spiegel ile görüşmeyi kabul etti. Ancak, soruşturmanın konusunu öğrendiklerinde artık ne Der Spiegel’den ne de Bellingcat’ten gelen aramalara veya mesajlara cevap vermiyorlardı.

 

“Maria Adela” Napoli’deki birçok NATO ve ABD Deniz Kuvvetleri subayına kesinlikle doğrudan kişisel erişime sahip olsa da NATO üssüne fiziksel erişimi olup olmadığı açık değil. Çeşitli dijital ipuçları ve tanıdıklardan gelen anlatılara dayanarak, NATO veya ABD ordusu tarafından düzenlenen NATO yıllık baloları, çeşitli fon toplama yemekleri ve yıllık ABD Deniz Piyadeleri baloları dâhil olmak üzere birçok etkinliğe katıldı. Ayrıca NATO’dan tanıdıklarını da dükkânına davet etti ve içlerinden en az biri oradan bir şeyler satın aldığını hatırladı.

 

Bayan D’Argy Smith’ten duyduğumuza göre ve “Maria Adela”nın Facebook’unda ve ayrıca şirketindeki sosyal medya gönderilerine göre, 2013’ten itibaren, yıllık bir lüks eşya ve mücevher fuarına katılma bahanesiyle düzenli olarak Bahreyn’e gittiğini gösteriyor. Bayan D’Argy Smith ile e-posta yoluyla paylaştığı 2013 yılına ait seyahat programı, o yıl 17 Kasım’dan 24 Kasım’a kadar Bahreyn’de kaldığını gösteriyor.

 

Yolculuğunun ardından Bayan D’Argy Smith’e e-posta göndererek şunları yazdı:

 

“.. . Bahreyn’de ürün satamamamız dışında her şey yolunda gitti… Fuar harikaydı, ülkeyi ve tanıştığım insanları sevdim. Beş gün sonra geri döndükten sonra annem kendini iyi hissetmediği için Moskova’ya uçmak zorunda kaldım. Orada bir hafta kaldım ve sonra İtalya’ya döndüm. Şimdi parçaların kataloğu ve geliştirilmesi üzerinde çalışıyoruz. Annemin durumu hâlâ iyi olmadığı için Noel civarında tekrar Moskova’ya gitmem gerekiyor.”

 

“Maria Adela”nın muhtemelen Bahreyn’e en son seyahat ettiği zaman, Ağustos 2017’de Marcelle D’Argy Smith’e gönderilen ve o sırada İtalyan oturma izninin yenilenmesini beklediğini ve Bahreyn’e seyahat rezervasyonu yaptığını söylediği bir e-postaya dayanarak 2017 yılındaydı. Sonra o yılın Kasım ayının ortasında Moskova’ya gitti.

 

Bahreyn, “Maria Adela”nın görünüşte ticari nedenlerle seyahat ettiğini söylediği Napoli dışındaki tek destinasyon değildi. İsviçre ve Almanya’daki mücevher veya lüks sergi gezilerine ek olarak, en az bir arkadaşına Tayland’a seyahat etmeyi planladığını da söyledi. Haziran 2014’te Bayan D’Argy Smith’e gönderdiği bir e-postada “Maria Adela”, mücevher hattı için üretim kurmaya çalışmak için “birkaç hafta içinde” Güneydoğu Asya ülkesini ziyaret edeceğini söyledi. Ancak, araştırmacılar böyle bir geziyi destekleyen herhangi bir açık kaynaklı bilgi bulamadılar.

 

2018’de hayali “Maria Adela” son bir kez Moskova’ya uçtu. Ancak bu vesileyle, yeni, üçüncü bir Rus pasaportuyla seyahat etti. Önceki ikisi gibi, bu pasaport da GRU tarafından atanan gruplardan bir numarayla verilmişti.

 

Genelde aktif olan sosyal hayatı uçup gitti ve muhabirlerin konuştuğu tanıdıkların hiçbiri onun tarafından İtalya’yı temelli olarak terk etme planları veya böyle bir kararın nedenleri hakkında bilgilendirildiğini hatırlamıyor. Sınır kayıtlarının gösterdiğine göre, “Maria Adela”nın eve getirdiği önceki hayatından kalan tek hatıra bir kediydi. “Maria Adela”nın, iki tanıdığının ekibimize hayatındaki tek istikrarlı şey olarak tanımladığı Luisa adında kara bir kedisi vardı.

 

Ancak ayrıldıktan iki ay sonra, Facebook sayfasında son bir şifreli, ancak önemli gönderi yayınladı. İçinde kanserden acı çektiğini ima etti ve saçlarının “kemoterapiden sonra” yeniden büyüdüğünden bahsetti.

 

Aslında, şok olmuş ve endişeli arkadaşlarının “Maria Adela” olarak tanıdığı hayali kişi bu mesajı yazdığında, gerçek kadın- Olga adında bir GRU casusu- son model Audi arabasının direksiyonunda vakit geçiriyordu ve onu izliyordu. Moskova’nın lüks bir semtinde yepyeni, lüks bir daireye taşınmıştı.

 

Napoli’den kaybolduktan sadece üç yıl sonra, 4 Aralık 2021’de “Maria Adela”, bu sefer Marcelle D’Argy Smith ile doğrudan WhatsApp sohbetinde bir şifreli mesaj daha gönderdi.

“Sevgili sevgili Marcelle! Açıklayamadığım (ve asla yapamayacağım) birçok şey var! Ama seni çok ve çok çok özlüyorum…”

 

Bellingcat ve araştırma ortakları, Maria Adela’nın gizli kimliğini ve davranışını Rusya’nın askeri istihbaratının işleyiş biçimiyle uyumlu hale getiren çeşitli göstergelere dayanarak 2021’in sonlarında GRU ile o zamanlar belirgin bir ilişki kurdu. İlk olarak, böyle bir ada ve doğum tarihine sahip bir kişi hiçbir Rus veri tabanlarında mevcut değildi, ancak kadının adı sızdırılmış bir 2007 pasaportunda ve daha önce diğer GRU memurlarının gizli kimlikleri altında listelenmiş bulduğumuz adres bilgilerinde yer aldı. Bilinen diğer birçok GRU memuru tarafından kullanılan menzillerden en az üç pasaport verilmişti. Gizli kimliği, karışık soylu Güney Amerika doğumlu bir kişiydi. Bu, hem Rusya’nın Dış İstihbarat Teşkilatı, SVR hem de GRU kaçakçıları için tercih edilen bir arka vhikâyeydi, yakın zamanda, doğrulanmış bir GRU memurunun yakalanıp sınır dışı edilmesiyle kanıtlandığı gibi. Alman bir babayla Brezilyalı olarak yıllarca ABD ve İrlanda’da yaşamıştı. Teorik olarak, bu, “Maria Adela”nın yasadışı bir SVR olma olasılığını ortaya çıkarırken, pasaport aralığının çakışması ve NATO’ya olan belirgin ilgi, GRU üyeliğini çok daha makul hale getirdi.

 

Ancak ekibimiz, gerçek kimliğine dair herhangi bir ipucu bulmak için aylarca uğraştı. Rus sosyal medyasında bu kişinin fotoğrafı yoktu, bu nedenle yüz aramaları sonuç vermedi. 2007’deki “kimlik oluşturma” evrakında sahte kimliği için irtibat kişisi olarak listelenen Rus telefon numaraları “anonim bir kişiye” kayıtlıydı (bu, Rusya’daki tüm numaralar olması gerektiği gibi, gizli servisle bağlantısının bir başka göstergesiydi). Rusya’nın genişleyen pasaport veri tabanında yüz araması, yüz benzerliği konusunda ikna edici bir güvenle eşleşemedi. Ancak, ekibimizin diğer olası benzerlikleri belirlemek için analiz etmeye başladığı yüzlerce olası düşük puanlı eşleşme üretti.

 

“Maria Adela”nın sosyal medya kaynaklarından iki farklı yaştaki fotoğrafının, Microsoft’un Azur aracında 1982 doğumlu Olga Kolobova adlı bir Rus vatandaşının eski bir vesikalık fotoğrafıyla karşılaştırılması, %35 gibi puanlar verdi. Bu kişiyi olası bir şüpheli olarak göz ardı ettikten sonra, muhabirler muhtemelen kişiyi 14 veya 15 yaşında gösteren vesikalık fotoğrafın eski olması nedeniyle bu hipotezi yeniden gözden geçirdiler.

 

Gerçekten de iki kişilik arasındaki görsel olmayan uyumluluk kısa sürede çarpıcı bir şekilde ilgi çekici hale geldi. Birincisi, Olga Kolobova’nın 2018’den önce Moskova’da dijital ayak izi yoktu. Sızdırılan düzinelerce Moskova veri tabanının hiçbirinde tek bir adres kaydı, trafik ihlali veya telefon numarası kaydı bulunmadı. Bununla birlikte, bu kişi, Kasım 2018’de başlayan çok aktif bir dijital varlığa sahipti. Tam da “Maria Adela”nın Moskova’ya geri döneceği zaman.

Diğer durumsal benzerlikler ortaya çıkmaya başladı. Kasım 2018’de Olga Kolobova, Rusya’daki ilk arabasını satın almıştı. Audi A3’ün 2018 modeliydi. Bu arada, “Maria Adela’nın” Instagram’ı, 2016’da bir Audi’nin direksiyonunun arkasındaki fotoğrafını paylaşmıştı; yani bir Audi sevdası ya da takıntısı olabilirdi.

 

Ardından, Rusya’nın Facebook’u gibi olan Odnoklassniki (OK) isimli platformda, 2019 yılında Olga’nın adı ve doğum tarihi ile kayıtlı bir sosyal medya hesabı keşfettik. “Friends of Putin” adlı bir grubun savaş yanlısı içeriğini tanıtmanın yanı sıra, OK’de yalnızca bir başka grubun üyesiydi: Moskova’da diğer hayvanların yanı sıra kedilere hizmet veren bir veteriner kliniğinin.

 

Moskova dışındaki şehirlerden eski sızdırılmış veri tabanlarını kullanarak, nihayetinde Olga’nın Rusya’daki önceki dijital varlığını, 23 yaşındayken Rusya’nın Krasnodar bölgesinde alkol ticareti yapan bir şirket kaydettirdiği 2005 yılına kadar takip edebildik. Adres kaydının izini sürerek babasını da bulabildik. 2007’de emekli olana kadar Yekaterinburg’daki Urals Üniversitesi’nde Askeri Fakülte Başkanı olduğunu keşfettik. Daha da ilginci, okul web sitesinde, Rusya silahlı kuvvetlerinde bir albay olarak “kendisi için sayısız unvan ve madalya” almasıyla övünüyordu. GRU casuslarının, istihbarat geçmişi olanlar da dâhil olmak üzere, yüksek rütbeli askeri subayların çocukları arasından sıklıkla işe alındığına dair önceki araştırmalardan elde edilen bulgulara dayanarak, (Rus casusu) “Maria Adela” ve Olga’nın aynı kişi olma olasılığını düşündük.

Olga Kolobova’nın “Maria Adela”nın Rusya’da olduğu dönemlerde Moskova’da iki dairenin sahibi olması da bu hipotezi pekiştirdi. İlki, prestijli bir konumda küçük bir stüdyo, Nisan 2013’te “Maria Adela’nın” Rusya gezilerinden birinde satın alındı.

İkincisi, lüks bir konut kompleksinde 100 metrekarelik lüks bir daire 2020’de satın alındı. Aynı zamanda, YandexFoods’tan sızdırılan gıda teslimatı verileri, Olga’nın çalışma saatlerinde Rusya Emeklilik Fonu’nun bulunduğu bir adrese yemek siparişi verdiğini gösterdi. Emeklilik kurumunda memur olarak çalıştığı varsayımına göre, bu daireleri almak için parayı nerden bulduğu merak konusuydu.

Tüm bu ipuçlarının öncülüğünde ekibimiz, Rusya’nın ehliyet veri tabanına erişimi olan bir muhbirden Olga Kolobova’nın yeni bir fotoğrafını elde edebildi. 2021 yılına ait gibi görünen bu fotoğraf, “Maria Adela” ve Olga Kolobova’nın yüzleri arasında ciddi bir eşleşme sağladı.

Bununla birlikte, yüz tanıma yazılımı yararlı olsa da, böyle bir soruşturmada iki kişinin aynı kişi olduğunu kesin olarak kanıtlamak için yeterli değildir. Muhabirler daha sonra WhatsApp’ta Olga’nın telefon numarasını aradılar ve Olga ile “Maria Adela”nın gerçekten aynı kişi olduğuna dair sağlam kanıtlar buldular. “Maria Adela”nın Facebook profili olarak kullandığı resim, Olga tarafından WhatsApp’ta profil resmi olarak da kullanılmıştı. “Maria Adela” da fotoğrafı Instagram sayfasında paylaşmıştı.

Bu, diğer tüm kanıtların yanı sıra “Maria Adela’nın” gerçek kimliğini ortaya çıkarmak için yeterliydi. Ama onun GRU üyeliği ne olacak? Bu, pasaport numaralarının diğer GRU ajanlarının aralığında olması, en az bir başka GRU tarafından yasadışı olarak kullanılmış olan Güney Amerika arka planı ve babasının önceki bağlantıları tarafından şiddetle önerildi. Ancak, başka bir doğrulama bulunup bulunmadığını görmek için Olga Kolobova’nın numarası için telefon meta veri kayıtlarını almaya karar verdik. 23 Şubat 2022’de, Rusya’nın, askeri subaylar arasında evrensel olarak kutlanan Anavatan Savunucuları Günü’nde Olga, soruşturma ekibimizin aşina olduğu bir numarayı aradı. Dört yıl önce General Averyanov’a gece yarısı çağrısını yapan GRU Bölüm 5’ten aynı komutanın numarasından başkası değildi.

Görev Başarılı mı? İptal mi Edildi?

Olga Kolobova’nın yasadışı olarak neredeyse on yıllık hizmeti, birkaç nedenden dolayı bilinen diğer Rus gizli casus vakalarına kıyasla sıra dışı. Bunlardan biri, yabancı karşı istihbarat servisi tarafından yakalanmadan görevi kendi kendine sonlandırılmasıdır. Bu, GRU’nun Avrupa’daki görevini bir başarı veya başarısızlık olarak algılayıp algılamadığı sorusunu cevapsız bırakıyor. On yıllardır Batı’da yaşayan ve yalnızca marjinal olarak ilginç temas ağları kurabilen diğer bilinen Rus kaçaklarıyla karşılaştırıldığında, “Maria Adela’nın” ağı temel fotoğraflar veya gizli yasal dosyalar ve veri tabanları, en azından kâğıt üzerinde etkileyici görünüyor. Görevi sırasında Kolobova, Avrupa, Bahreyn ve potansiyel olarak Tayland’da sergileri ve arkadaşlarını ziyaret etme kisvesi altında yoğun bir şekilde seyahat etti. Bu yetenek kendi içinde GRU için faydalı olabilirdi.

Batılı istihbarat servislerinin veya NATO’nun kendi iç güvenlik servisinin, NATO’nun Avrupa’daki Müşterek Kuvvetler Komuta Merkezi’ne stratejik olarak yakın yerleştirilmiş bir Rus askeri casusunun varlığından haberdar olduğuna dair hiçbir kanıt yok. (Rus casusu) “Maria Adela’nın” görüştüğümüz tanıdıklarının hiçbirine ne NATO ne de kolluk kuvvetleri tarafından Ruslarla etkileşimleri hakkında bilgi almak için temasa geçmemişti.

The Insider ve Der Spiegel, yorumları için (Rus casusu) Olga Kolobova’ya Telegram ve e-posta yoluyla yaklaştı. Kendisine gönderilen Telegram mesajları görüldüyse de cevap vermedi.

Der Spiegel, yorumlar için NATO sözcüsüne de başvurdu. Araştırma yayımlanana kadar da NATO ofisi cevap vermemişti.

NATO karargahında sosyetik Rus casusu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’de taciz skandallarına bir yenisi daha eklendi https://yekvucut.com/dunyadan/fetode-taciz-skandallarina-bir-yenisi-daha-eklendi/ Wed, 24 Aug 2022 12:39:04 +0000 https://yekvucut.com/?p=56786 Fetullahçı Terör Örgütü içindeki rezaletler birbiri arkasına deşifre oluyor. Firari örgüt mensuplarının ve Türkiye’deki KHK’lıların bu zamana kadar birçok skandalı...

FETÖ’de taciz skandallarına bir yenisi daha eklendi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Fetullahçı Terör Örgütü içindeki rezaletler birbiri arkasına deşifre oluyor. Firari örgüt mensuplarının ve Türkiye’deki KHK’lıların bu zamana kadar birçok skandalı gündeme gelmişti. Örgüt içinde bu zamana kadar çıkan taciz, tecavüz ve dolandırma skandalları devam ediyor. Amerika’da yaşayan ve FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in öğrencilerinden Süleyman Sargın’ın yaşadığı evlilik dışı ilişki ortaya çıktı. Örgütün kapatılan yayın organı Zaman gazetesinde de yazarlık yapan Sargın, FETÖ içinde EGM imamı olarak görev yapmıştı. Sargın’ın, ilişki kurduğu örgüt üyesi kadını tehdit ettiği ve şantaj yaptığı ifade edildi. Hürriyet gazetesi yazarı Nedim Şener’in yazısında yer verdiği olay, FETÖ’de taciz vakalarının arttığını ve örgüt içindeki çürümenin geldiği noktayı ortaya koyuyor.

Süleyman Sargın kimdir?

Örgüt içinde molla olarak tanımlanan Süleyman Sargın, bir dönem jandarma mahrem yapılanması içinde faaliyet yürüttü. Ardından emniyet mahrem yapılanmasına geçerek EGM imamı olarak görev yaptı. Zaman gazetesinde de köşe yazarlığı yapan Sargın, örgüt mensupları tarafından saygı duyulan biriydi. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından yasa dışı yollarla Türkiye’den kaçan Sargın, Temmuz 2022 itibarıyla ailesiyle beraber İsveç Stockholm’de yaşıyor. Sargın, FETÖ elebaşına yakınlığıyla ön plana çıkan bir isim. Sargın, aralarında Yusuf Bekmezci’nin de bulunduğu örgüt mensuplarının taziye mesajlarını FETÖ elebaşının ağzından yazıyor. 48 yaşındaki Sargın, evli ve 4 çocuk babası.

fetode-taciz-aciklamasi-ayetleri

FETÖ’de taciz olayının üstü kapatıldı

Süleyman Sargın, 2018 yılında yeğeninin bir arkadaşı olan ve kendisinden 23 yaş küçük N.K. ile sosyal medya aracılığıyla irtibat kurdu. Örgüt üyesi N.K.’nın babası dahil olmak üzere ailesinde birçok FETÖ mensubu bulunmakta. N.K., ilk aşamada Sargın’ın ısrarlı arkadaşlık tekliflerine olumsuz yanıt verdi. Ancak Sargın, ısrarlarını sürdürdü. FETÖ elebaşına çok yakın olduğunu, örgüt içinde geleceğinin çok parlak olduğunu söyleyen Sargın, ciddi bir ilişki düşündüğünü söyleyerek N.K.’yı ikna etti. Sosyal medya aracılığıyla ilişkileri devam ederken, Sargın N.K.’yı sürekli olarak yurt dışına çağırdı. Ancak N.K., Sargın’ın evli ve çocuklu olmasını gerekçe göstererek ilişkiyi sonlandırdı. Sargın, ardından N.K.’yı “tüm tanıdıklarına düşük ahlaklı bir kadın olduğunu anlatmakla” tehdit etti.

fetode-taciz-aciklamasi-ayetleri
FETÖ’de taciz ve şantaj

Daha da ileri giden Sargın, N.K.’yı Avrupa’da tanıdığı, bildiği birisiyle evlendirebileceğini belirtti. Böylelikle kendilerinin ilişkiye devam edebileceği teklifi ile ikna etmeye çalıştı. N.K., konuyu arkadaşlarına anlattı ve telefon görüşmeleri ile mesajlaşmalarına ait görüntüleri yayınladı. N.K. ile Sargın arasında küfür ve hakaret içerikli kavgalar başladı. Tüm bunlarla yetinmeyen Sargın, eğitim için Bosna Hersek’e giden N.K.’yı rahatsız etmeyi sürdürdü. İsveç’ten Bosna’ya giden Sargın, ilişki karşılığında eğitim masraflarını karşılamayı teklif etti. Sargın’ın teklifini kabul eden N.K., bir süre sonra Bosna’dan kaçarak Türkiye’ye gitti. Ancak Sargın bu kez, N.K.’yı arayarak ilişkilerini ailesine anlatmakla tehdit savurdu. Bu esnada Sargın’ın eşi ilişkilerini öğrendi ve kocasını örgüt mensuplarına şikayet etti. Sargın ise karısına örgüt içinde bu tarz ilişki yaşayan ilk kişinin kendisinin olmadığını, bütün “büyük abilerin” böyle ilişkilerinin olduğunu, bunun Hizmet Abilerinin hakkı olduğunu, konuyu Gülen’e de anlattığını ve icazet aldığını söyledi. Durumu büyütmemesi için de tehdit etti. Örgüt üyeleri arasında ilişkiye dair kayıt ve görüntüleri dolaştırıldı. Ancak Sargın’ın Gülen’e yakınlığı sebebiyle olayın üzeri kapatıldı.

FETÖ’de taciz skandallarına bir yenisi daha eklendi yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Saadet Partili Muammer Bilgiç FETÖ’cülere sahip çıktı https://yekvucut.com/feto-gercekleri/saadet-partili-muammer-bilgic-fetoculere-sahip-cikti/ Tue, 23 Aug 2022 09:54:55 +0000 https://yekvucut.com/?p=56767 Saadet Partili Muammer Bilgiç, Yeni Asya’ya yaptığı konuşmada KHK’lıları sahip çıktı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sık sık KHK’lılara...

Saadet Partili Muammer Bilgiç FETÖ’cülere sahip çıktı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Saadet Partili Muammer Bilgiç, Yeni Asya’ya yaptığı konuşmada KHK’lıları sahip çıktı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sık sık KHK’lılara sahip çıkmasından cesaret alan Bilgiç, Fetullahçı Terör Örgütü’nün gerçekleştirdiği darbe girişimini de önemsizleştirmeye çalışan açıklamalarda bukundu. Türkiye’de FETÖ’ye yönelik operasyonları itibarsızlaştırmak isteyen Bilgiç, şu ifadeleri kullandı: “Tüm dünyada uluslararası güvenlik birimlerince aranan terör şüpheli sayısı 300 bin kadarken, Türkiye’de terör suçlamasıyla işlem gören insan sayısının, 2020’den sonra devam eden uygulamalarla 2 milyonu geçmesi, kamudan ihraçların da 200 binin üzerine çıkması, bir suç örgütüne karşı mücadelenin sınırlarını aşan, hukuk dışı, akla aykırı, vicdanlara sığmayan bir dönemin yaşandığını göstermektedir.”

“15 Temmuz aydınlığa kavuşturulmalıdır”

Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Muammer Bilgiç, KHK meselesi hakkında konuşurken, 15 Temmuz’a yönelik FETÖ’cüleri sevindirecek açıklamalarda bulundu. Saadet Partili Muammer Bilgiç şunları kaydetti:

“Konuşulması gereken bir 15 Temmuz kalkışması var. OHAL sürecinde ve OHAL uygulamalarının fiilen devam ettiği bu süreçte, kalkışmanın her yönüyle konuşulduğunu düşünmüyorum. 15 Temmuz kalkışması tüm yönleriyle aydınlığa kavuşturulmalıdır. TBMM’de oluşturulacak bir komisyonla, ilgili kişiler herhangi bir istisnaya tabi olmaksızın, karanlık bir nokta bırakmaksızın dinlenilmelidir. Tüm dünyada uluslararası güvenlik birimlerince aranan terör şüpheli sayısı 300 bin kadarken, Türkiye’de terör suçlamasıyla işlem gören insan sayısının, 2020’den sonra devam eden uygulamalarla 2 milyonu geçmesi, kamudan ihraçların da 200 binin üzerine çıkması, bir suç örgütüne karşı mücadelenin sınırlarını aşan, hukuk dışı, akla aykırı, vicdanlara sığmayan bir dönemin yaşandığını göstermektedir. 15 Temmuz kalkışması, o gece bastırıldığı halde, iktidarın 15 Temmuz sonrasında Türkiye’yi tam bir hukuk devletine dönüştürmek, demokrasiye sahip çıkmak, halk iradesinin daha etkin bir biçimde yönetime yansıması için zemin oluşturmak yerine, bastırılan kalkışmayı ‘Allah’ın bir lütfu’ olarak nitelendirip 20 Temmuz’da OHAL ilan etmesi, akabinde muhalif olmakla yasa dışı olmak arasındaki farkı sıfırlaması, yerel yönetimlere kayyım ataması, kamuda ve özel sektörde çalışan çok sayıda insanı ağaç kökü yemeğe mahkum etmesi, OHAL koşullarında parlamenter rejimi tasfiyesi, kendilerinin ve yandaşlarının cennetleri için ülkeyi adeta cehenneme çevirmiştir.”

“OHAL Komisyonu kararları yeniden incelenmeli”

Saadet Partili Muammer Bilgiç, şunları kaydetti:

 “Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelendiği aşikârdır. Ülkemiz hukuk endekslerinde Orta Afrika ülkeleriyle aynı kategorilerde yer almaktadır. Ülkemizin en önemli ve en başta gelen sorunu adalettir. İlk yapılması gereken ülkemizin taraf olduğu uluslararası kurum ve kuruluşların temel hak ve özgürlüklere dair kararlarına uymaktır. Terör ve terör örgütü üyeliği gibi suç tanımlarının geniş ve keyfi yorumlanmasından kaynaklanan mağduriyetler giderilmelidir. İrtibat ve iltisak gibi netlik içermeyen tanımlamaları kapsayan tüm mevzuat maddeleri ilga edilmelidir. OHAL inceleme komisyonu lağvedilmeli ve kararları yeniden incelenmelidir. Takipsizlik ya da beraat kararı almış tüm kişilerin hakları iade edilmelidir. Tüm bunlardan daha önemlisi kimsenin kimseye kimlik ve inanç dayatmadığı, bedenin, emeğin, inancın sömürülmediği, tabiatın yağma ve talan edilmediği, üniversitelerin bilim ve düşünce üretebildiği, gelir dağılımında ve kaynak kullanımında, vergilendirmede ve ücretlendirmede adaletin gözetildiği, gençlerimizin gelecek kaygısı hissetmediği, kimsenin onurunun incitilmediği ve umutlarının çalınmadığı, tedavi hakkının yok sayılmadığı bir Türkiye için hep birlikte daha çok çalışmalıyız.”

Saadet Partili Muammer Bilgiç FETÖ’den onay aldı

Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Muammer Bilgiç’in açıklamaları FETÖ tarafından da memnuniyetle karşılandı. FETÖ’nün yayın organı Samanyolu Haber, Bilgiç hakkında haber yayınladı. Haber, FETÖ’cü site tarafından “Saadet’ten OHAL çıkışı: Ülkeyi cehenneme çevirdiler” başlığı ile servis edildi.

saadet-partili-muammer-bilgic-aslen-nereli

 

Saadet Partili Muammer Bilgiç FETÖ’cülere sahip çıktı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’cü Mahmut Akpınar’ın yazısı örgütü karıştırdı https://yekvucut.com/feto-gercekleri/fetocu-mahmut-akpinarin-yazisi-orgutu-karistirdi/ Sun, 21 Aug 2022 18:10:44 +0000 https://yekvucut.com/?p=56756 Firari FETÖ’cü Mahmut Akpınar, 16 Temmuz’da “Hizmet, Kamp, Güven” isimli bir yazı yayınladı. FETÖ’nün Pensilvanya’daki örgüt merkezine yönelik birçok eleştiri...

FETÖ’cü Mahmut Akpınar’ın yazısı örgütü karıştırdı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Firari FETÖ’cü Mahmut Akpınar, 16 Temmuz’da “Hizmet, Kamp, Güven” isimli bir yazı yayınladı. FETÖ’nün Pensilvanya’daki örgüt merkezine yönelik birçok eleştiri içeren yazı, Akpınar’ın Cevdet Türkyolu’na uyarılarıyla devam etti. Örgütün içinde yıllarca sadık bir şekilde yer alan isimlerin bile artık üst yönetimi sorguladığını ifade eden FETÖ’cü Mahmut Akpınar’ın yazısında şu ifadeler yer aldı: “Probleme bağlı olarak güven erozyonunun derinden derine ilerlediğini, insanların olumsuz ve tekil örnekler üzerinden Hizmet’in (FETÖ’nün) genelinin, Hoca Efendi’yi (FETÖ elebaşı) ve önde gelen Abileri töhmet altına sokacak konuşmalar yaptığını gördüm. Medyada konuya dair bazı yayınların çıkması, Osman Şimşek’in kamptan sonra eyaletten de ayrılıp taşınması konuyu tekrar ısıtmış olabilir. Ama gördüğüm kamptaki yönetim anlayışı ve Cevdet Abi’nin durumu, tutumu ve yöntemleri üzerinden Hizmet (FETÖ) sorgulanıyor, güven erimesi yaşanıyor. Son birkaç haftada her gün farklı kişilerden konuyla ilgili serzenişler duydum. Hepsi de yıllarca koşturmuş kimseler.”

fetocu-mahmut-akpinarin-aciklamasi-adresi
Cevdet Türkyolu

Cevdet Türkyolu eleştirilerin merkezinde yer alıyor

Mahmut Akpınar, problemlerin çözülmemesi nedeniyle artık birçok kişinin örgütten koptuğunu, örgüte aidiyetini bitirmek üzere olduğunu söyledi.

Mal varlığıyla dillerden düşmeyen Cevdet Türkyolu, hem FETÖ elebaşının en yakınlarından olmasıyla, hem de örgüt içerisindeki konumu ve gücüyle açıktan eleştirmeye cesaret edilebilecek bir isim değil. Zaten Akpınar da kelimelerini öyle özenle seçmiş ki, sözde eleştirdiği Türkyolu’na övgüler düzmeyi de ihmal etmemiş. Türkyolu’na yönelik eleştirileri örgüt tabanının ağzından yazarak kendisini garantiye almaya çalışmış:

“Dediklerime katılmakla birlikte: ‘Peki, Hizmet’in göbeğinde, Hoca Efendi’nin dizinin dibinde olan Cevdet Bey’le ilgili iddiaları ne yapacağız? Bunca şeyler konuşulup yazıldıktan sonra neden hala orada? Her şeye karıştığı, yönettiği, sıkıntılı insanlarla iş tuttuğu ifade ediliyor. Bunun problem olduğunu göremiyor mu? Hizmet’te alan değil veren el olacaksa, Abdurrahman Bin Avf gibi olacaksa ticaret yapar kazanır, ama töhmet oluşturacak durumlardan, ilişkilerden uzak durursun. İnsanlar nasıl Holding sahibi esnafı alkışlıyorsa onu da alkışlar. Ama hem Hizmet’in ilişkiler ağının tam ortasında ve çok etkili olup, hem de ticaret yapmak en basitinden etik değil. Bunu ona kimse söylemiyor mu? Hoca Efendi bunları bilmiyor mu? Biliyorsa neden müdahale etmiyor?’ diyorlar. Gelinen noktada anladım ki kampın yönetiliş şekli Hoca Efendi’nin ve Hizmet’in sorgulanmasına neden oluyor.”

Türkyolu’nun tek başına yetkiyi elinde tutmasından rahatsız olduğunu belirten Akpınar, kısaca “Türkyolu örgüt merkezinde kalsın ama her şeyi kontrol eden olmaktan çıksın” dedi.

Türkyolu, sadece mal varlığı ve usulsüzlükleri nedeniyle eleştirilmiyor. Türkyolu’nun Adil Öksüz ile görüştüğü iddiası da FETÖ mensuplarını rahatsız etti. Adil Öksüz’ün Pensilvanya’daki örgüt merkezinde olduğunu iddia eden bir örgüt mensubu, firari FETÖ’cü Emre Uslu’ya şu soruyu yöneltti:

“Adil Öksüz’ün Cevdet Türkyolu vasıtasıyla Hocaefendi ile görüşmesini nasıl izah edeceksiniz? Adil Öksüz’ün ailesinin kampta ağırlanmasına, onlarla özel ilgilenilmesine ne dersiniz? İzaha muhtaç çok konu var. Adil MİT’e çalışıyorsa hala neden kendisiyle görüşüyor Cevdet Türkyolu?”

FETÖ’cü Mahmut Akpınar’ın yazısına Tuncay Opçin’den tepki

Geçmişte örgüt yönetimine tapan İsmail Sezgin, son aylarda muhalif çizgiye kaymaya başlamıştı. FETÖ’cü Mahmut Akpınar’ın yazısını “Çok önemli bir yazı” ifadeleriyle paylaşan Sezgin, açıkça safını belli etti. Bunun üzerine “Zeyd” kod adlı Tuncay Opçin ve Aydoğan Vatandaş hem Sezgin’i hem Akpınar’ı, dolayısıyla Osman Şimşek’i eleştirdi.

Vatandaş, kampın işleyişiyle ilgili eleştirilere açıklık getirmeye çalışırken, Opçin daha sert bir tavır alarak:

“Ne İsmail Sezgin’in ne de Mahmut Akpınar’ın tavırlarında iyi niyet var. Osman Şimşek ise konuşulmayı sever. O da mutluluktan dört köşe olmuştur.” dedi. Şimşek’i hedef alan Opçin; Şimşek’in sınava tabii tutulmadan FETÖ elebaşının yanına götürüldüğünü, İzmir ve Bursa’da görevliyken rahat durmayarak örgüt içerisinde çevre oluşturmaya kalktığını ve bu nedenle Pensilvanya’ya gönderildiğini söyledi.

Örgüt mensupları ise ikiye bölündü;

“Akpınar’ın eleştirilerini haklı bulanlar ile bu yazının örgüte ve FETÖ elebaşına zarar verdiğini söyleyenler.”

Genel bütüne baktığımızda ise aslında tüm kavgaların iki kutup üzerinde birleştiğini görüyoruz:

“Osman Şimşek’çiler ve Cevdet Türkyolu’cular.”

Firari FETÖ’cü Emre Uslu da durumu:

“Gülen Cemaati ‘Osmancılar’ ve ‘Anti-Osmancılar’ olarak bölünüyor. Şimdilik tartışmalardan görünen bu.” şeklinde özetledi.

Twitter’da FETÖ’cü bir hesabın paylaştığı anket ve gelen yanıtlar ise tarafların büyük kısmının Osman Şimşek’i desteklediğini gözler önüne seriyor.

“Her 10-15 günde bir Cevdet, Osman, sezai, Recai vb. konuları takıntılı şekilde gündeme getiren malum ekibin motivasyonu nedir?” şeklindeki anket paylaşım yoğun ilgi gördü. 1845 FETÖ’cünün oy kullandığı ankette, en fazla verilen cevap “Haklılar/doğru yapıyorlar” oldu. Yani FETÖ tabanı Osman Şimşek ve Cevdet Türkyolu kavgasının gündeme getirilmesinden rahatsız değil. Aksine, Şimşek’e haksızlık yapıldığını düşünen ve örgütün artık Türkyolu’nun “pençesinden” kurtulmasını isteyenler her platformda karşıt fikirlilerle tartışma içine giriyor. Bu kavgalar ise Şimşek’in FETÖ elebaşından sonraki en güçlü aday olma olasılığını kuvvetlendiriyor. Örgütün en önemli gücü olan insan kaynağı; yani örgüt mensupları, iradeyle FETÖ elebaşını ve etrafındakileri yönlendirebilecek kadar önemli mi, ilerleyen günlerde göreceğiz.

FETÖ’cü Mahmut Akpınar’ın yazısı örgütü karıştırdı yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’nün MİT imamı Murat Karabulut öldü mü? https://yekvucut.com/feto-gercekleri/fetonun-mit-imami-murat-karabulut-oldu-mu/ Sat, 20 Aug 2022 08:47:15 +0000 https://yekvucut.com/?p=56735 Fetullahçı Terör Örgütü’nün Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) imamı Murat Karabulut’un önce öldüğü, daha sonra “aslında ölmediği, ölmüş gibi gösterildiği” ileri...

FETÖ’nün MİT imamı Murat Karabulut öldü mü? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Fetullahçı Terör Örgütü’nün Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) imamı Murat Karabulut’un önce öldüğü, daha sonra “aslında ölmediği, ölmüş gibi gösterildiği” ileri sürüldü. Firari FETÖ’cü Önder Aytaç, Karabulut’un öldüğünü ve sessiz sedasız gömüldüğünü iddia etti. Karabulut’un adının yazdığı mezarın fotoğrafını da paylaşan Aytaç, şunları kaydetti: “Ben hiç sevmezdim kendisini. Cemaatten “ismi havuza düştü” denilen herkeste katkısı vardı. 1 MİT belgesi düzenlenir ve bir şekliyle “ismi havuza düştü” denilen kişi pasifize edilir ve aktif görevden el çektirilirdi ki Mustafa Özcan’ın da bu konudaki katkısı çoktu. Hala öldüğüne inanamıyorum. Ölümünde bile bir GATAkulle olabileceği kanısındayım.” Aytaç, daha sonra yaptığı açıklamayla FETÖ’nün MİT imamı Karabulut’un ölmediğini söyledi. Aytaç, Karabulut’un Alman ve İngiliz istihbaratı tarafından arandığını, bu nedenle ölmüş gibi gösterildiğini ifade etti.

fetonun-mit-imami-azam-kimdir

FETÖ’nün MİT imamı Murat Karabulut kimdir?

“Dr. Sinan” kod adlı Murat Karabulut, örgüt içerisinde despotluğuyla ve FETÖ elebaşından aldığı imtiyazlarla biliniyordu. FETÖ’nün mahrem imamı Özgür Kaya, Karabulut hakkında birtakım itiraflarda bulunmuştu. Kaya’nın itiraflarına göre, FETÖ’nün MİT imamı Karabulut Altunizade FEM dershanesinin 5’inci katında örgüt elebaşı Fetullah Gülen’den aldığı talimatla FETÖ’nün MİT imamı olarak görev yapmaya başladı. 2010 yılına kadar MİT mahrem yapılanmada tek başına faaliyet gösterdi. Üst düzey isimler de kendisine saygı duyuyordu. Karabulut için “Dediği kanun olarak kabul ediliyordu” diyen Kaya, şu itiraflarda bulundu:

“Örgüt içerisinde 2 tip abi profili var. Birincisi kimsenin sözünü dinlemeyen, kimsenin fikirlerine önem vermeyen, Fetullah Gülen’in ismini demokrasi kılıcı gibi gezdiren, kendi çevresine topladığı çok az sayıdaki insanla işlerini yürüten despot abi tipi. İkincisi de örgütün değerlerinden taviz vermeyen ama insanların şahsi işleriyle de biraz daha ilgilenen abi profili. Karabulut bunlarda birincisi olanıydı. Karabulut Fetullah Gülen’in kitabından ders yapmazdı, herhangi bir manevi yönüne de şahit olmadım. Murat Karabulut denilince örgüt içerisinde akla gelen MİT’ti. İşin içerisinde MİT olunca bir güç oluyordu. Fetullah Gülen’in de yönlendirmesiyle, ‘Doktor Sinan’ kod adıyla artık herkes tarafından bilinen, dediğine itibar edilen ve dediği kanun olarak kabul edilen bir şahsa dönüştü.”

fetonun-mit-imami-azam-kimdir
Özgür Kaya

“Tüm bilgileri Fetullah Gülen’e aktarıyordu”

Özgür Kaya, Murat Karabulut’un MİT içerisinde çalışanlarla ilgili edindiği bilgileri örgüt içerisinde güç amaçlı kullandığını söyledi. Karabulut’un tüm bilgileri doğrudan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’e aktardığını ifade eden Kaya, şu ifadeleri kullandı:

“Öğrenci, öğretmen, müdür, genel müdür olarak tabir edilen şahıslarla ilgili MİT içerisinde bir çalışma olduğunda ya da istihbarat birimlerine böyle bir bilgi düştüğünde, bu bilgiyi Murat Karabulut diğer birimlerle paylaşmak suretiyle onlar üzerinde bir güç oluşturdu. MİT içerisinde çalışan öğrenci olarak tabir edilen şahıslardan elde edilen bilgiler, getirdikleri dokümanlar, anlattıkları bilgiler neticesinde bunları direkt olarak Fetullah Gülen’le paylaşıyor ve Karabulut bu süreçte gerek Gülen nezdindeki konumunu sağlamlaştırıyor, gerekse de örgüt üzerindeki baskıcı tutumunu koruyordu. MİT mahrem yapılanması, diğer mahrem yapıların da mahremi olarak yapılan, kendi içerisinde kesinlikle müdahale ettirmeyen, herhangi bir şekilde dışarıdan bir şahsın içeriye girip, en ufak bilgiye ulaşmasına izin vermeyen bir yapıya dönüştü.”

FETÖ’nün kumpaslarında kilit rol oynadı

Kaya, FETÖ’nün MİT imamı Murat Karabulut’un örgütün kumpaslarında önemli rol oynadığını ifade etmişti:

“7 Şubat MİT krizinde olay ilk olduğunda kendisi büyük bir heyecan ve gururla nasıl aldık ama dedi. Olay gerçekleşmedikten sonra tipik biri mahrem abi modunda sanki hiçbir şey olmamış gibi, bunu emniyetçiler beceremedi gibi söylemlerle o anki sorumluluğu atmak adına yaptığı söylemler aslında oldukça dikkat çekiciydi. 17/25 Aralık sabahında ‘kartopunun görünen hali bu büyüyecek ve kocaman bir şeye dönüşecek’ dediğini ama daha sonrasında yurtdışına kaçtığını biliyoruz. MİT tırları hadisesiyle alakalı MİT içerisinde elde edilen bilgiler ve bunların ulaştırılması neticesinde yapılan harekat, aynı şekilde 3 Temmuz şike davasından tam 3 ay önce şike olayının nasıl olacağını operasyonun nasıl yapılacağını, kimlerin gözaltına alınacağını, burada neyin planlandığını anlatan şahıstır.”

KAYNAK: FETÖ GERÇEKLERİ

 

FETÖ’nün MİT imamı Murat Karabulut öldü mü? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’cü emniyet müdürü Mahmut Cengiz kimdir? https://yekvucut.com/feto-gercekleri/fetocu-emniyet-muduru-mahmut-cengiz-kimdir/ Wed, 17 Aug 2022 13:50:24 +0000 https://yekvucut.com/?p=56715 Fetullahçı Terör Örgütü, uluslararası güçlerden aldığı destekle Türkiye’yi karalamak ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin suçunu kendi üzerinden atmak için...

FETÖ’cü emniyet müdürü Mahmut Cengiz kimdir? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Fetullahçı Terör Örgütü, uluslararası güçlerden aldığı destekle Türkiye’yi karalamak ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin suçunu kendi üzerinden atmak için elinden geleni ardına koymuyor. Darbe girişiminin 6’ncı yıl dönümüne girerken, 14 Temmuz’da ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Homeland Security) skandal bir röportaj yaptı. FETÖ’cü emniyet müdürü Mahmut Cengiz, darbe girişiminin mimarlarından, eski CIA Danışmanı Henri Barkey ile yaptığı röportajı yayınladı. Barkey, FETÖ ile ilişkisini reddederken, darbe girişiminin senaryo olduğu minvalinde açıklamalarda bulundu. ABD İç Güvenlik Bakanlığı, sınırda insan kaçakçılığına karşı olmasına rağmen Meksika’dan ABD’ye firar eden FETÖ’cülerin sığınma talebinde bulundukları kritik noktalar arasında yer alıyor. Röportajın bakanlığın resmi gazetesinde yayınlanması bu nedenle dikkat çekti.

FETÖ’cü emniyet müdürü ihraç edildi

FETÖ’cü emniyet müdürü Mahmut Cengiz, Fetullahçı Terör Örgütü’nün emniyete sızdırdığı isimlerden arasında yer alıyor. Cengiz, 1996 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görev yaptı. 1997-2011 yılları arasında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı’na geçti. Daha sonra Iğdır ve Kahramanmaraş’ta faaliyet yürüttü. 2016 yılında 4. Sınıf Emniyet Müdürüyken, 675 sayılı KHK ile görevden uzaklaştırıldı. Cengiz hakkında arama kaydı var. Cengiz, darbe girişimi sonrası ABD’ye gitti.

Cengiz, 2014 yılında FETÖ’ye yönelik operasyonlarda polislerin gözaltına alınmasını protesto eden isimler arasında bulunuyor. 29 emniyet müdürü ve 71 polis amiri, İstanbul Adliyesi önünde eylem yapmıştı. Gözaltına alınan polisler arasında Nazmi Ardıç, Metin Titiz ve Mithat Aynacı yer almıştı.

fetocu-mahmut-cengiz-zengin

ABD’de George Mason Üniversitesi’nde ders veren Cengiz, Türkiye’yi karalamaya yönelik organizasyonlarda yer alıyor. “Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim” isimli kuruluş, Eylül 2021’de bir rapor yayınladı. “Global Organize Suç Endeksi 2021” başlıklı 95 sayfalık raporda, Türkiye de yer aldı. AB, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Interpol tarafından finanse edilen kuruluş, 193 ülke hakkında yaptığı değerlendirmede “Suç Puanlama Kategorisi”nde Türkiye’yi 193 ülke arasından 12. sırada göstermişti. Türkiye’yi kötüleyen kurumda FETÖ’cü Mahmut Cengiz de yer almıştı. Raporda, Türkiye’deki hükümetin FETÖ’cülere yönelik zulüm yaptığı, darbecilere yasa dışı iade işlemleri gerçekleştirildiği gibi değerlendirmeler yapılmıştı. Cengiz, ayrıca Türkiye’yi karalamak için “Türkiye’nin Yasadışı Ekonomisi” isimli bir kitap yazdı. 

 

 

 

FETÖ’cü emniyet müdürü Mahmut Cengiz kimdir? yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Henri Barkey FETÖ’cü Mahmut Cengiz’e konuştu https://yekvucut.com/feto-gercekleri/henri-barkey-fetocu-mahmut-cengize-konustu/ Tue, 16 Aug 2022 13:04:26 +0000 https://yekvucut.com/?p=56699 FETÖ’cü Mahmut Cengiz, eski CIA Danışmanı Henri Barkey ile röportaj yaptı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi davasının sanıklarından Barkey’in röportajı, ABD...

Henri Barkey FETÖ’cü Mahmut Cengiz’e konuştu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>
FETÖ’cü Mahmut Cengiz, eski CIA Danışmanı Henri Barkey ile röportaj yaptı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi davasının sanıklarından Barkey’in röportajı, ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Homeland Security) resmi gazetesinde yer aldı. ABD İç Güvenlik Bakanlığı, sınırdaki insan kaçakçılığına karşı olmasına rağmen Meksika’dan ABD’ye firar eden FETÖ’cülerin sığınma talebinde bulundukları kritik noktalar arasında bulunuyor. Bu yüzden gazetenin FETÖ’yü aklamaya yönelik röportajı yayınlaması dikkat çekti. Barkey, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde Osman Kavala ile görüşmesiyle gündem olmuştu. Darbe girişiminin tasarlayıcıları arasında yer aldığı için yargılanan Barkey, 15 Temmuz’da Türkiye’de bulunuyordu. 15 Temmuz’un 6’ncı yıl dönümünden bir gün önce, 14 Temmuz’da yayınlanan haberde, Barkey FETÖ ile ilişkisi olmadığını iddia etti. Darbe girişimi için “bir hikaye uydurdular” şeklinde konuşan Barkey, darbenin yöneticilerinden Adil Öksüz’ü tanımadığını ileri sürdü.

henri-barkey-osman-kavala-
Mahmut Cengiz

15 Temmuz’da tesadüfen İstanbul’da olduğunu ileri sürdü

FETÖ’cü Mahmut Cengiz, Türkiye’nin darbe girişimiyle ilgili FETÖ elebaşı ve sempatizanlarını suçladığını belirtti. Ayrıca, Türkiye’nin Henri Barkey, Bernard L. Ve Bertha F. Cohen’i yani ABD’yi suçladığını ifade etti. Cengiz, Barkey’e; “15 Temmuz darbe girişimi gibi zorlu bir konuyu tartışma davetimi neden kabul ettiniz?” şeklinde soru sordu. Barkey, şu şekilde yanıtladı:

“Benimle konuşmak isteyen herkesle konuşuyorum. Ben bir akademisyenim ve hayatımı çeşitli konularda konuşarak geçirdim. Bu nedenle benimle yapılan görüşme talebini asla reddetmem.”

Cengiz’in, Barkey’e 15 Temmuz darbe girişiminde neden İstanbul’da olduğunu sorması üzerine Barkey, şu ifadeleri kullandı:

“O zamanlar Woodrow Wilson Center’da Ortadoğu Programının direktörüydüm. Ortadoğu ülkelerinin, yaygın olarak İran nükleer anlaşması olarak bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın birinci yıldönümünde nasıl gördüklerine dair bir rapor hazırlamak için hibe almıştık. Katılımcıları Amerika’ya getirmek yerine İstanbul’a davet edip toplantı yapmaya karar verdim. Ben de dahil olmak üzere, aslen Büyükadalı olan katılımcıların İstanbul’u gezmeyi sevdiklerini düşündüm. İstanbul’a karar vermemin bir başka nedeni de Büyükada’nın İstanbul’a bir saat uzaklıkta olması ve aslında bu, İstanbul’un koşuşturmacasından dolayı toplantının kesintiye uğramaması anlamına geliyordu. Splendid Hotel, 20. yüzyılın başlarında ikonoklastik bir oteldir ve adanın en iyilerinden biridir.”

Oteldeki telefon görüşmelerini aklamaya çalıştı

Henri Barkey‘in GSM hattının HTS kayıtlarının incelenmesiyle 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saat 05.00’e kadar ABD, İngiltere ve Fransa’ya kayıtlı birçok telefon ile irtibat kurduğu belirtilmişti. FETÖ’cü Mahmut Cengiz‘in, Barkey’e darbecilerin yurt dışı bağlantılarını sağlamak için sabaha kadar otelde telefon görüşmesi yapıp yapmadığını sorması üzerine Barkey şunları kaydetti:

“Darbe girişimi haberleri dünyaya yayılmaya başlayınca CNN International başta olmak üzere birçok gazeteci ve medya kuruluşu benden Türkiye’de olup bitenler hakkında yorum yapmamı istedi. Bana ulaştıklarında İstanbul’da olduğumu bilmiyorlardı. Saat farkı vardı ve İstanbul’da cumartesi sabahı erkendi ama beni aradıklarında Amerika Birleşik Devletleri’nde Cuma akşamıydı. Bu yüzden aramalarına cevap vermek zorunda kaldım. Tabii ki, Türkiye’de önemli bir olay olurken, doğal olarak gelişen olayları izlemek için uyanıktım ve sadece çağrıları alıp cevaplamakla kalmıyordum. Beni genel olarak Türkiye konusunda uzman olarak tanıyan birçok gazetecinin bana ulaşmak istemesi doğaldı. Ancak, bu dava hakkında istediğinizi temel alarak hikayeler oluşturabilirsiniz.”

“Bir hikaye uydurdular”

Barkey, kendisine yöneltilen suçlamalarla ilgili şu açıklamarı yaptı:

“Neden ben? ABD’yi suçlamak ve bir Amerikalıyı işaret etmek istediler. Bir hikaye uydurdular ama bu teorinin bu kadar büyük olacağını düşünmediler. Ancak AKP ve Erdoğan hükümetinin iddiaları tek bir tesadüfe dayanıyordu ve o da ‘Henri Barkey o gün Türkiye’deydi’ idi. İstanbul’u sık sık ziyaret ederdim. Akademisyen olarak odaklandığım alanlardan biri de Türkiye. Türkiye ile ilgili çok sayıda makalem ve kitabım var. Benim hakkımda o kadar abartılı ve inanılması güç hikayeler uydurmuşlar ki, sosyal medya kullanıcıları ve ‘gazeteciler’ sürekli onlara bel bağlamış ve her türlü eylemle itham etmişler. Hükümet, Türk halkının bu hikayelere inanmasını istiyor ve ne yazık ki birçoğu inanıyor. Bu arada Osman Kavala’nın beni ilgilendiren bir iddianamesi daha vardı. Okuyunca saçınızı yolmak istiyorsunuz. Bütün sözde deliller uydurma olduğu için Türk yetkililerin böyle saçma sapan bir iddianame yazması utanç verici.”

Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimini ABD’ye karşı koz olarak kullandığını ileri süren Barkey:

“Türkiye artık bunu iç siyasette kullanıyor. Bildiğiniz gibi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, aynı iddiaları sürekli tekrarlıyor ve 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğunu bıkmadan usanmadan tekrarlıyor. Bu tam olarak ne anlama geliyor, emin değilim. Amerikalıların gerçek darbecilerle iş birliği içinde olduklarını iddia ettiklerini sanmıyorum, aksine Washington bunu memnuniyetle karşıladı. Ayrıca bireylerin imkansıza inanma kapasitelerini de küçümsememeliyiz; ABD de dahil olmak üzere buna benzer birçok örneğimiz var.” şeklinde konuştu.

“Bana göre tuhaf bir darbe gibi görünüyor”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişimi için “kontrollü darbe” demişti. FETÖ’cülerin yüreğine su serpen bu ifade, Mehmet Cengiz tarafından tekrar dillendirildi. Cengiz, Henri Barkey‘e Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” demesini ve ABD Başkanı Joe Biden’ın “video oyunu” şeklindeki ifadesini anımsattı. Ardından “sizce kontrollü bir darbe mi, darbe mi” şeklinde soru yöneltti. Barkey, şu açıklamaları yaptı:

“Dürüst olmak gerekirse, 15 Temmuz’da ne olduğunu bilmiyorum. Genelde araştırma için Türkiye’ye gidiyorum. Maalesef darbe girişiminden bu yana Türkiye’ye gitmedim. O yüzden konuyu araştırmak gibi bir imkanım yok. Bana göre tuhaf bir darbe gibi görünüyor. Türk ordusu darbe yapmayı biliyor. Aklı başında hiç kimse Cuma günü saat 21.00’de köprü arabalarla dolu ve sokaklar insanlarla doluyken Boğaziçi köprüsüne tank göndermez.”

Barkey, ardından şunları kaydetti:

“15 Temmuz darbe girişimi tuhaftı. Bir spekülasyona göre, komplocular darbeyi geç saatlerde başlatacaklardı, ancak komploları ihbar edildiği veya ortaya çıktığı için daha erken infaz etmek zorunda kaldılar. Yine de, bu spekülasyonun doğru olup olmadığını bile bilmiyoruz. Türkiye bugüne kadar darbe girişimine ilişkin adil bir soruşturma yürütmedi. Hükümet çok sayıda insanı suçladı ve tasfiye etti. Erdoğan, darbeyi sivil ve askeri bürokrasiyi temizlemek için kullandı. Hükümetin darbe hakkında önceden bilgi alıp almadığını bilmiyorum. Türkiye’de okuyan meslektaşlarım da darbe girişimi hakkında güvenilir bilgiye sahip olmadıklarını itiraf ediyor. Umarım bir gün çeşitli arşivler halka açıldığında daha fazlasını öğreneceğiz.” 

“Adil Öksüz’ün adını duymadım”

Henri Barkey, kendisine Adil Öksüz ile ilgili soru sorulmasını üzerine şu ifadeleri kullandı:

“Darbe girişimine kadar Adil Öksüz’ün adını duymamıştım. Oksuz’la ilgili basında çıkan haberlerden, Oksuz’un darbe girişimindeki rolünü ve Gülen grubundaki rolünü tam olarak anlayamadım. Hükümetin neden Öksüz’ü suçladığını anlamak zor çünkü Türk medyasının darbe girişimiyle ilgili yazdıklarına neredeyse hiç inanmıyorum. Bu doğru olabilir, ama o kadar çok hikaye uyduruyorlar ki. Araştırmamda artık Türk medya kaynaklarından güvenle alıntı yapamıyorum. Onlara güvenim sıfır. Bu nedenle Adil Öksüz hakkında bilgim yok. Darbe girişiminden bu yana ortadan kayboldu. Nerede olduğunu, hatta hayatta olup olmadığını bilmiyoruz.”

“Darbe girişimi iddianamelerine güvenemeyiz”

FETÖ’cü Mahmut Cengiz, Henri Barkey’e “Hükümetin 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmalarına ve yargılamalarına ne kadar güvenebiliriz?” sorusunu sordu. Barkey, şu yanıtı verdi:

“Türkiye’de yapılan hiçbir soruşturmaya güvenim yok. Örneğin, Canan Kaftancıoğlu yedi yıl önce attığı bir Twitter mesajı nedeniyle suçlandı. Savcılar ne istiyorlarsa bu iddianamelere dahil ediyorlar. Kürtler, hükümet tarafından sürekli suçlamalarla karşı karşıya kalan bir başka insan grubudur. İç göç konusunda araştırma yapan öğrencilerin de aralarında bulunduğu bir grup Kürt araştırmacı, hükümete hakaret ettikleri iddiasıyla geçtiğimiz günlerde tutuklandı. Herkes bir hükümete hakaret kategorisine girebilecek bir eylemin parçası olabilir. Bu durumda, bu insanlar yedi ay sürebilen bir süreç olan cezaevinde iddianamelerinin yazılmasını beklemek zorunda kalacaklar. Türkiye’de hiçbir davayı güvenilir bulmuyorum. Bir ülkede yargının adaletine güvenmemek çok tehlikelidir. Bir devletin en kritik kollarından sadece birini yok ediyorsunuz. Türkiye’de bağımsız medya ve yargı yok. Dolayısıyla darbe girişimi iddianamelerine güvenemeyiz. Bir general darbe girişimine katılmakla haklı olarak suçlansa bile, diğer tüm iddianamelerin yalana dayandığını düşünürsek, iddianamesine inanamazsınız. Bu iddianamelerde neyin uydurulduğunu, neyin doğru olduğunu bilmiyorum.”

Harbiyeliler için “zavallı çocuklar” dedi

Henri Barkey, darbe girişimine katılan Harbiyeli askeri öğrenciler hakkında şunları kaydetti:

“Zavallı çocuklar. Tek bildiğim, 18 yaşındaki öğrencilerin ne olursa olsun üstlerinin emirlerine itaat edecekleri. Ordu böyle çalışır. Genç Harbiyelilerin sadece komutanlarının direktiflerine uydukları için müebbet hapis cezasına çarptırılmaları tiksindirici ve yürek parçalayıcıdır. Muhtemelen darbe girişimi hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı; komplocuların yaptığı son şey, alt saflara niyetlerini bildirmektir. Bu tür davaları barındırmayan ne kadar hantal bir yargı sistemi, ancak yargıçların hükümet emirlerine göre hareket ettiğinden şüpheleniyorum.”

Darbe girişimi için “amatörce ve kötü planlanmış” ifadelerini kullanan Barkey, ihraç edilen FETÖ’cü askerler hakkında ise “Türkiye birçok insanı terörist olarak etiketliyor. Askerlik hizmeti, komutanlarınızın doğrudan emirlerine uymayı gerektirir.” dedi.

 

Henri Barkey FETÖ’cü Mahmut Cengiz’e konuştu yazısı ilk önce Yekvucut üzerinde ortaya çıktı.

]]>