Scroll Top

Tony Blair ABD’ye Afganistan’dan çekildiği için kızdı

Tony Blair

Tony Blair “ABD çekilerek kime sözünü dinletebilir?”

Afganistan ve Irak işgalinde ABD’ye açık destek veren dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Tony Blair Biden yönetimini eleştirdi. Irak’ı işgal etmek için ülkede kitle imha silahları olduğu yalanını söyleyen Tony Blair, Afganistan işgaline de açık destek vermiş ülkesinin askerlerini ABD ile birlikte Afganistan’a yollamıştı. Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra özel danışmanlık yapan ve İsrail’in çıkarlarını korumak için özel mesai sarf eden Blair, Independent gazetesine yazdığı makalede Biden yönetimine “Afganistan’dan çekilince dünyanın geri kalanına nasıl sözünüzü dinleteceksiniz?” sorusunu yöneltti. Blair, söz konusu yazısında “Türkiye’nin İslamcı bir yolda ilerlediğini iddia ederek” Biden yönetimine hedef gösterdi. İngiltere İşçi Partisi’nin eski lideri Blair’in Avrupa’daki İslam düşmanı siyasetçilere bolca malzeme verdiği yazısının tercümesini yayınlıyoruz.

“Taliban ABD ve İngiltere’yi aşağıladı”

“Afganistan’ı ve halkını yüzüstü bırakmak trajik, tehlikeli, gereksiz ve ne onların ne de bizim çıkarımızadır. Afganistan’ı, 11 Eylül katliamının kaynaklandığı gruba neredeyse aşağılanmamızı sergilemek için tasarlanmış gibi görünen bir şekilde geri verme kararının ardından müttefikler ve düşmanlar tarafından ortaya atılan soru şu oldu: Batı stratejik iradesini kayıp mı etti? Meali; deneyimden ders alabiliyor mu, stratejik olarak düşünebiliyor mu, çıkarlarını stratejik bir şekilde belirleyebiliyor mu ve bu temelde stratejik olarak taahhütte bulunabiliyor mu? “Uzun dönem” bizim hala anlayabildiğimiz bir kavram mı? Politikamızın doğası artık geleneksel küresel liderlik rolümüzü iddia etmekle tutarsız mı? Umursuyor muyuz?

Taliban’ı yönetimden indirme meselesine Amerika’yı dâhil etme kararı aldığımızda ülkemizin lideri olarak yönetim kararlarının ne kadar zor olduğunu, eleştirmenin ne kadar kolay olduğunu ve yapıcı olmanın ise ne kadar çetin olduğunu çoğu kişiden daha iyi biliyorum.

20 yıl önce 11 Eylül’de ABD topraklarında 3 bin kişinin katledilmesinin ardından dünya kargaşa içerisindeydi. Söz konusu saldırı, Taliban’ın koruma ve yardım sağladığı İslamcı bir terör örgütü olan el Kaide tarafından Afganistan’ın dışında yapıldı. Şimdi unuttuk ancak dünya onun ekseninde dönüyordu. Muhtemelen daha kötü saldırıların düzenlenmesinden korkuyorduk. Taliban’a bir ültimatom verildi; el Kaide yönetimini teslim edin ya da Afganistan’ın saldırılar için daha fazla kullanılamayacağı bir şekilde yönetimden uzaklaştırılırsınız. Reddettiler. Güvenliğimiz için sözümüzü tutmaktan başka bir seçenek yokmuş gibi hissettik.

Tony Blair lütfetti: “Hata yapmış olabiliriz”

Afganistan’ı başarısız bir terör devletinden iyileşmekte olan işleyen bir demokrasiye dönüştürme umudunu büyük bir taahhütle destekledik. Bu yersiz bir hırs olabilir ancak aşağılayıcı değildi. Bunu takip eden yıllarda hata yaptığımıza dair şüphe yok ve bu hataların bazıları ciddiydi. Ne yazık ki hatalarımıza verilen tepki daha fazla hata şeklinde oldu. Bugün demokrasinin getirilmesini ütopik bir yanılsama ve müdahaleyi abesle iştigal olarak gören bir ruh hali içindeyiz.

Dünya şimdi Batı’nın nerede durduğundan emin değil çünkü Afganistan’dan bu şekilde çekilme kararının büyük bir strateji tarafından değil, siyaset tarafından yönlendirildiği çok açık.

Tony Blair Türkiye’yi suçlamayı ihmal etmedi

Bugün, Sahra Altı Afrika’nın kuzey kesimindeki ülkeler grubu olan Sahel’de büyük bir istikrarsızlık süreci yaşanıyor. Bu, Avrupa’yı kaçınılmaz olarak vuracak olan bir sonraki aşırılıkçılık ve göç dalgası olacak.

Benim enstitüm birçok Afrika ülkesinde faaliyet gösteriyor. Yeni tanıdığım bir başkan, bunun kendileri için büyük bir sorun olduğunu düşünmüyor ve bazıları için bu artık sorunun kendisi haline geliyor.

İran, Orta Doğu’daki ılımlı Arap ülkelerinin altını oymak için Hizbullah gibi vekilleri kullanıyor. Lübnan çöküşün eşiğinde.

Türkiye son yıllarda giderek artan bir şekilde İslamcı yolda ilerliyor.

Batı’da kendi Müslüman topluluklarımızın bazı kesimlerinin radikalleştiğini görüyoruz.

İslamcılık, uzun vadeli yapısal bir meydan okumadır çünkü hoşgörü ve laik hükümete dayalı modern toplumlarla tamamen tutarsız bir ideolojidir.

Ancak Batılı politika yapıcılar, buna radikal İslam demeyi bile kabul edemiyorlar. Bunu, her biri ayrı ayrı ele alınması gereken bir dizi bağlantısız zorluk olarak tanımlamayı tercih ediyoruz.

Bunu stratejik bir meydan okuma olarak tanımlasaydık ve onu parçalar olarak değil de bir bütün olarak görseydik, Afganistan’dan çekilme kararını asla almazdık

Benzer gönderiler